Yirmi yıldan fazla iktidarda kalan bir siyasi partinin elbette iyi ve kötü icraatları olacak ve AKP’nin de olmuştur. Şunun da bir gerçek olduğunu kabullenmek lazım ve nitekim de öyle olduğunu yaşayarak görmüş olduk.

Emir ve talimatla enflasyonu düşürmeye çalışmak ve piyasayı asayiş tedbirleriyle kontrol altına almanın olmayacağının, iktidar tarafında anlaşılamaması, yaşama aykırı bir anlayış değil mi?

AKP’nin kendisine tanınan şans ve yetkileri doğru kullanmadığını defalarca gördük ve şahit olduk. İktidar olmadan Y.Y.Y ile ise başlayacağını, miting meydanlarında halka seslenen iktidar sahipleri, aldıkları oy oranında cesaret alarak, bırakın üç Y ile mücadeleyi Cumhuriyete olan kinlerini göstermeye başladılar.

Halk arasında iktidar heyecanı olarak kabul edilen davranışlar, ikinci ve üçüncü seçimden sonra alenen Cumhuriyetin kurucularına küfür lanetli söylevlere ağırlık vermeleri ve küfür ve hakaret edenleri korumaya yönelik davranışlar, iktidarın bir rejim değişikliği fikri açıkçada olmasa da niyeti belli olmuştur.

İkinci Cumhuriyet başlangıcı olarak iktidara gelişlerini müjdelerken, Cumhuriyetin bütün verilerini gerek özelleştirme, gerek iflas sebepleriyle ortadan kaldırılması yanlışların başlangıcı olarak görülürken, irticai kuruluşlar adı altında tarikat ve cemaatlerin istekleri doğrultusunda yasalar çıkararak, rejim değişikliğinin sinyalleri verildi.  Fetö olaylarda bunlardan birisi ve en önemlisidir.

İşte Suriye ile yaşananlar. Acaba Ahmet Necdet Sezer’in, Esad’ın cenaze merasimine gitmesi ve kendisine aşırı ilgi ve alaka gösterilmesi rahatsızlığımı, Esataseet, veya asetesat olarak hakaretsi sözlerle küfür edilen Suriye başkanıyla görüşmenin, Türkiye’ye ne kadar pahalıya mal olduğunun maddi olarak hesabi yapılamaz boyutla oluşu göz ardı edilemez.

Mısır ve Suriye ile yapılan ticaret, Avrupa ülkeleriyle yapılandan kat ve kat fazla olacağının hesabı yapılmadı. Bugün eğer Suriye ile aramız iyi olmuş olsaydı Türkiye coğrafyasının en istikrarlı ülke olmanın yanında; ne terör kalırdı, ne de ekonomik sıkıntıya girerdi. Arada adeta sinirin kalkmasıyla ticari faaliyetlerin hesabı bile tahmin edilemeyecek düzeyde olurdu.

Sisi’nin darbeciliği kabul edilmezken, Sudan’ın darbeci liderini kırmızı halılarla karşılamanın bir mantığı var mıydı?

Çalışanın ve emeklilerin yetersiz olan maaş artırımları sandığa yansır mı bilinmiyor. Ama hükümetin bu seçimi kazanmak için bütün imkânları seferber edeceği gözüküyor. Daha önce EYT’ye sıcak bakmayan iktidarın, bu kez bu konuda müjde verdi. Yine sözleşmelilerin kadroya alınması, asgari ücrete yüzde 54 zam verilmesi gibi önemli kararların hep seçim öncesine denk gelmesi acaba tesadüf mi sizce?

Peki Kırşehir ne alemde?

Yıllardır çözümlenemeyen Çevre Yolu, Hızlı Tren Projesi, Hava Yolu’yla ilgili bir gelişme yok! Yapılacak, yapıyoruz, proje hazırlanıyor, ihale çıkılıyor, çıkılacak. Yani hep cek, caklarla bugüne gelindi.

Organize Sanayi Bölgesi’nin genişletilmesi, Hükümet Konağı’nın yapımına balanacağı, 400 yataklı hastanenin ihaleye çıkarılacağı gibi önemli yatırım ve hizmetlerin tam da seçimlerin öncesi müjdelenmesine sizler ne dersiniz ki?

Evet, seçim arifesinde ülkemizde yaşanan bütün olumlu ve olumsuzlukları halk değerlendirecek ve ona göre karar verecektir diye düşünüyorum.