Sürekli olarak köşemde Kırşehir’ in sorunlarını gündeme getirir ve yapılması gereken tek şeyin hiçbir siyasi ayrım yapmadan birlikte hareket edilmesini ve Kırşehir için birleşilmesi gerektiğini yazarım.

Ama nafile sesimi kimselere duyuramam. Çünkü herkesin bir hesabı var, herkes kendi hesabına çalışıyor, kendi geleceği için çalışıyor, reklamını yapıyor ama Kırşehir için elini taşın altına koyarak, Kırşehir için çalışan yok! Yani akıllarında ve hesaplarında Kırşehir yok!

Yakın zamanda bir yazımda “Kırşehir için birleşmeliyiz, bir araya gelmeliyiz, ayda bir defa sırasıyla bir siyasi parti teşkilatında siyasiler, sivil toplum örgütleri toplanarak Kırşehir’in sorunları masaya yatırılmalı ve bir dosya haline getirilerek Cumhurbaşkanına sunulmalıdır” demiştim.

“Bunun için kırıcı olmadan, yalan söylemeden herkes üslubuna dikkat etmeli, saygıyla yaklaşmalı, söz konusu Kırşehir olunca gerisi teferruat olmalı“ demiştim.

İyi ki de demişim benim bu yazımın ertesi gün siyasiler birbirlerini yalancılıkla suçlayarak hiç hoş olmayan söylemlerde ve demeçlerde bulundular.

Ne için? 

Kendi partilerine, genel başkanlarına, seçmenlerine şirin görünerek, reklamlarını iyi yapmak, gelecekte ki adaylıklarını garanti altına almak için. Hepsi bu kadar başka amaçları yok. Kırşehir’e hizmet gelmiyormuş. Kırşehir elden gidiyormuş kimsenin umurunda değil. 

Maalesef Kırşehir derdi ile baş başa kaldı ve bu dertleri çözüme kavuşturulması için yaprak dahi kımıldamıyor.

Hani Anadolu’da “neresinden tutsam elimi attığım yer dökülüyor” derler. Kırşehir’in dertleri dert ötesi bir şey, elimi attığım yer dökülüyor diyemeyeceğim. Çünkü elimi atacak yer yok.

Kırşehir’deki siyasi partiler Kırşehir’e hizmeti aşure dağıtmak, bayramlarda, kandillerde, özel günlerde cep telefonlarına mesaj göndermek ve gazetelere demeç vermek, şehitleri saygıyla anmak, başarılı takımları kutlamak v.b. zannederek büyük bir yarış içine giriyorlar. 

Tabi bazı beslemeler de bedava olan aşure dağıtımlarını alkışlıyorlar, hizmet zannediyorlar, hiç görmemiş gibi üç veya beş defa sıraya geçerek aşure alıp yiyorlar. Sonra da “yahu diğer partinin aşuresinde fındık, fıstık, ceviz çoktu, bu partinin aşuresinde yoktu" diyerek eleştiri yapıyorlar.

Sizin gibi insanlara bu aşureler dahi çok. Hiç mi aşure yemediniz? Ağzınızdan, burnunuzdan gelsin demek istemiyorum, ama ne diyelim?

Tamamen bedavacı toplum olduk, bedava olsun da ne olursa olsun. Bu insanlar için önemli olan balık tutmak değil, önüne gelen hazır balığı yemektir.

İnanın bu düşünceye sahip insanlarla nereye gideceğiz bilemiyorum.

Kırşehir’in  siyasileri ve sivil toplum örgütlerinin üzerinde rehavet var. Hepsi gaflet uykusunda. Bu gaflet uykusundan nasıl uyandırabiliriz bilemiyorum. Birilerinin şahsi hesapları Kırşehir’in dertlerinden önemli galiba. Yıllardır Kırşehir’den bir şey olmaz, Kırşehir’in en büyük şansızlığı Ankara ile Kayseri arasında sıkışıp kalması gibi kalıplaşmış sözlerden ileriye gidemiyoruz ama Kırıkkale, Aksaray nasıl gelişiyor akıl edemiyoruz. 

Petlas gibi bir değil onlarca fabrikalar kurulsa, hızlı tren getirilse Kırşehir neler kazanmaz ki? Hızlı trenden söz ettim. Bir ara “geliyor!” diye afişler asılmış, demeç şovuna girilmişti. Olmayacağını ben de biliyorum, galiba bu yazıyı derin bir uykuda ve tatlı bir rüya da yazıyorum. Hızlı trenin gelmesi için Kırşehir için çalışan, gerektiğinde partisine rest çeken yürekli ve cesur bir milletvekili ve parti teşkilatları lazım, onu da ben göremiyorum, siz görüyorsanız bana da gösterin.) 

Bir zamanlar reklamlarda “ağzı olan konuşuyor” derlerdi. Kırşehir’de ağzı olan herkes konuşuyor ve Kırşehir’in sahip olduğu tarihi, turistik ve doğal özelliklerinden, termal potansiyelinden haberimiz olmadığı ve bilgisiz olduğumuz gerçeğini gün yüzüne çıkarıyoruz.  

Halbuki gerçekleştireceğimiz projelerle üzerine ölü toprağı serpilmiş Kırşehir’in  üzerindeki bu rehaveti nasıl atacağımızı, hedeflerimizi nasıl gerçekleştireceğimizi, örneğin organize sanayi bölgesine özendirici düzenlemeler  yapmayı,  iş adamlarının önünü açmayı, ücretsiz arsa vererek diğer illerden sanayicileri getirmeyi, alt yapı sorunlarını çözüme kavuşturmayı, Kırşehir’in üreten, satan, ihraç eden, göç alan, yaşanabilir iller arasında ilk yirmi de yer alan  bir şehir olması için çalışmalar yaparak bunları gerçekleştirsek  Kırşehir neler kazanmaz ki?

Ahi Evran, Aşıkpaşa, Şeyh Edebali, Cacabey gibi değerlerimize anma günleri dışında sahip  çıkabilsek,  Yunus Emre, Kaya Şeyhi, Süleyman Türkmani, Ahmed-i Gülşehri gibi değerlerimizin reklamlarını, tanıtımlarını yapabilsek, binlerce hatta on binlerce yerli ve yabancı turist getirerek Kırşehir ekonomisine katkı sağlayabilsek  Kırşehir neler kazanmaz ki?

Yıllardır Ankara-Kayseri yolu üzerinde bulunan Aşıkpaşa Türbesi ağaçlarda görünmüyor ve bu ağaçların kökleri türbeye zarar veriyor, günde yaklaşık on binden fazla aracın geçtiği bu yolda Aşıkpaşa Türbesi’nin görünümünü engelleyen ağaçların kesilmesini, gece ışıklandırılmasının yapılmasını yoldan geçenlerin çok rahat görebilmesini ve yirmi dört saat açık bulundurulmasını yazdım ama bir sonuç elde edemedim. Ya bana “başımıza iş çıkarma!” diyen yetkili oldu, ya “ömründe hiç ağaç dikmemiş, ağacın altında sadece oturmuş, muhabbet etmiş kendisini ağaç sever ilan eden muhteremler karşıma çıkarak beni ağaç düşmanlığıyla itham ettiler. 

İnşallah Sayın Valimiz Hüdayar Mete Buhara bu yazımdan sonra konuya el atar ve Aşıkpaşa Türbesi’ni yerinde ziyaret eder ve etrafındaki ağaçları kestirerek görünmesini sağlar ve gece ışıklandırmasını yaptırarak yirmi dört saat açık tutulması için ilgililere talimat verir ve Aşıkpaşa Türbesi’nin etrafı çimlenerek, bodur ağaçlar dikilir.

Eski ilçelerimizden olan Kozaklı termal su alanında potansiyel ve kalite olarak Kırşehir’den düşük değerlere sahip olmasına rağmen tanıtım, otel ve yatak kapasitesi Kırşehir’den çok daha iyi durumlarda. Otellerde sekiz bine yaklaşan yatak kapasitesinden bahsediliyor. Türkiye’ de içerisine normal soğuk su ilave edilmeden tamamen doğal olan Kırşehir’in termal suyundan tam anlamıyla yararlanabilsek Kırşehir neler kazanmaz ki?

Yıllardır Tepesidelik köyünde çıkarılan doğal tuzdan istediğimiz gibi faydalanamıyoruz.  Tepesidelik tuzunun teknolojik alanda gelişmesini Türkiye’nin diğer illerine satılmasını ve dış ülkelere ihraç edilmesi konusunda çalışmalar yapabilsek Kırşehir neler kazanmaz ki? Ama acı gerçek tepesi delik tuzundan haberimiz yok. Oysa Bor madeni, Kütahya kömürü, Karabük demir çeliği ne kadar kıymetli ise Tepesidelik tuzu onlardan çok daha kıymetli hazinedir. Biz bu hazineden faydalanmak yerine Çin’den tuz getiriyoruz. Bu duruma ağlamamız gerekiyor.

Kırşehir’in sahip olduğu değerlere sahip çıkmadığımız ve haberimiz olmadığı gibi hizmet getirme adına da kılımızı kıpırdatmıyoruz. Eski hizmet binalarının, okulların yıkılarak yenilerinin yapılması yıllarca hizmet olarak gösterildi. Basın da çıkan haberlere bakarsanız Kırşehir için çalışanları, gecesine gündüzüne katanları, proje üretenleri okursunuz ama görünür de bir şeyler yok.

Ne zaman hedefimiz her alanda kaliteli ve güçlü bir Kırşehir olacak, ne zaman değerleri ve ona katkı sağlayacak çalışmaların etrafında birleşeceğiz, Kırşehir’e sahip çıkarak rehaveti üzerinden atacağız, ne zaman Kırşehir’in ve Kırşehirlilerin önceliklerini, taleplerini göz önünde bulunduracağız, ne zaman kaliteli ve güçlü bir Kırşehir oluşturacağız?

Bunların hepsi merak konusudur. Eğer gerçek manada modern, kaliteli ve yaşanabilir Kırşehir istiyorsak, birilerine şirin görünmek için, oğlumuzun işi, kızımızın tayini için yalakalık yaparak, el etek öpmek yerine, gelene ağam, gidene paşam diyerek yalakalık yapmak yerine söylenen, anlatılan projelerin akıbeti sorulmalı ve başta siyasiler olmak üzere sivil toplum kuruluşlarını birleşerek Kırşehir’in çehresini değiştirmeye, kabuğunu kırmaya davet etmeliyiz.  Aksine emme basma tulumba gibi “gelene ağam, gidene paşam” demeye devam edersek, hesap sormazsak Kırşehir’in bu halinden şikâyetçi olmaya hakkımız yoktur.

O nedenle Kırşehir için birleşelim.