Acı haberi geçtiğimiz cumartesi günü sabahın erken saatlerinde Alaattin Kırtasiye’nin sahibi Ramazan Karabulut telefonla arayarak,“Aşır Yıldırım Hocamızı kaybettik” diyerek vermişti.

Haberi duyunca şok oldum,  çok üzüldüm, Aşır Yıldırım Hocam ’la olan anılarım film şeridi gibi gözlerimin önüne geçti.

Bende büyük emekleri olan, hayata atılmamda yol gösteren, Kırşehir CacabeyOrtaokulu’nda okuduğum üç sene boyunca benimle sürekli ilgilenen Aşır Yıldırım Hocamın çok iyiliklerini görmüştüm. Benim için sadece öğretmen değil gerektiğinde bir ağabey, bir babaydı. Öğrencilerinin en iyi ve en güzel şekilde yetişmesi için gündüz-gece demeden çalışır, emeğini esirgemezdi.

Okuldaki derslerin dışında bizlere vefalı, çalışkan, saygılı, güzel ahlaklı, Kırşehir’e ve ülkemize faydalı insanlar olmamızı, fakirin karnını doyurmamızı, yetimin başını okşamamızı, derdi olanın derdine yardım etmemizi öğretmişti.

Cumartesi ve Pazar günleri diğer öğretmenlerle caddeleri, sokakları, kahveleri, sinemaları gezerek öğrencilerini takip eder, kötü alışkanlığa yöneltici oyun oynayanların ve film seyredenlerin isimlerini alır, okulda hepsini yanına çağırırdı.

Bizim öğrencilik dönemimizde nüfusun büyük çoğunluğu köylerde yaşadığından okumak için köyden Kırşehir’e gelen öğrencilerin evlerine gider, öğrenciler ne yapıyor, ne yiyor, aç mı, susuz mu, ısınacak sobası, sobada yakacak odunu- kömürü var mı diye kontrol eder, şayet yoksa hemen gerekli girişimlerde bulunarak, öğrencilere gıda, odun-kömür gönderirdi.

Ayrıca fakir öğrencileri tespit ederek o zamanlar Ankara Caddesi’nde bulunan Sümerbank Mağazasında ayakkabı, bot, kaban gibi giyim eşyaları aldırırdı.Çünkü Aşır Yıldırım bir öğretmen ve eğitimciydi. Bir babaydı, ağabeydi. Günümüzdeki bazı öğretmenler gibi  tüccarlık yaparak evinde saat ücreti karşılığında özel ders vermedi. Borsa, faiz, repo, dolar, euro takibi yapmadı, araba alıp, araba satmadı,  öğrencilerini gelir kapısı olarak görmedi. Okulda öğrencileri zengin ve fakir öğrenci diye ayırarak zengine balım, cicim deyip, fakire tekme, tokat vurmadı, eşit davrandı.

Biliyordu ki öğretmenlik herkesin yapamayacağı kadar zor ve şerefli meslekti, her öğretmenim diye gezen öğretmen değildi.

Kırşehir Cacabey Ortaokulu’ndan mezun olduktan sonra da görüşmeye devam ettim, ziyaretlerine gittim. Askerdeyken normal günlerde mektup, bayram ve yeni yıl gibi özel günlerde tebrik kartları gönderirdim.

Hiçbir zaman bağımı kesmedim. Emekli olduğunda Öğretmenevi’ne görmeye gider, çay içer, sohbet ederdik.

Bir sohbetimiz de “Hocam Kırşehir’den gitmeyi düşünüyorum” dediğimde “Evladım gidince ne olacak, gidenler ne yaptı ki, sen ne yapacaksın? Benim yakınlarımdan ve arkadaşlarımdan çok insan bir bahaneyle Kırşehir’den gittiler ama çoğu gittiğine, gideceğine pişman oldular, tekrar gelmek istiyorlar ama bazıları gurur meselesi yaptıklarından, bazıları utandıklarından gelmiyorlar. Hem sen çok aktif ve hareketlisin, tanıdığın, eşin, dostun çok, Kırşehir dışında hiç yaşayamazsın, gurbet kolay değil. Kırşehir’in sizlere, senin gibi öğrencilerimize ihtiyacı var. Burada işin var, eşin var, çocuğun var, evin var, tencerende kaynıyor, gittiğin yerde tenceren değişik mi kaynayacak? Elindeki çadır, başkasının sarayından iyidir, Kırşehir’den gitmek gibi niyetin olmasın, memleket bizim, memleketin bizlere ihtiyacı var” demişti.

2016 yılında Kırşehir Kent Konseyi Genel Sekreteri olduğumu yine öğretmen evinde gazeteden öğrenmiş ve hayırlı olsun ziyaretime ilk gelen Aşır Yıldırım hocam olmuştu. İçeriye girdiğinde Aşır Yıldırım Hocamı görünce çok şaşırmış, hemen ayağa kalkmış, “Hoş geldiniz Hocam” diyerek elini öpmüş ve zahmet edip, yanıma kadar gelerek beni duygulandırdınız, mutlu ettiniz, şereflendirdiniz  hocam” demiştim.

Tabi ki hayata atılmamda çok büyük emekleri olan değerli bir hocam, bir büyüğüm gelmişse masada oturmak, yanında ayak ayaküstüne atmak bana yakışmazdı. Karşılıklı oturduk, sohbet ettik. Hocam bana  “Evladım bu güzel göreve getirildiğini gazeteden öğrendim. Hayırlı olsun demeye geldim. Gelin buralara ve memleketinize hizmet edin, Kırşehir’den gitmeyi düşünmeyin, Kırşehir’in senin gibi öğrencilerimize, evlatlarımıza ihtiyacı var derken boşuna demiyordum” demiş ve çok güzel bir sohbet etmiştik.

Düşünebiliyor musunuz? Yaşı seksene gelen emekli bir öğretmen yıllar önce okuttuğu, mezun ettiği bir öğrencisine,  hiçbir kaprise girmeden, kibirlenmeden hayırlı olsun ziyaretine geliyor, memnuniyetini belirtiyor, başarılar diliyor.

Şimdi böyle bir öğretmen görebilir misiniz?

Başka bir anımda yaklaşık dört sene önce vefat eden Kırşehir Cacabey Orta Okulu’nda sosyal bilgiler öğretmemim olan Nurdan Hangül’ün vefat haberini aldıktan sonra  “Kırşehir Çiğdem” gazetesindeki köşemde Nurdan Hangül hocam için yazı yazmıştım. Aşır Yıldırım Hocam, Nurdan Hangül Hocamın vefat ettiğini öğretmen evinde gazetede benim yazdığım yazıyı okuyunca öğrenmiş.

Kendisiyle bir başka gün akşama doğru şu an defterdarlık olarak hizmet veren binanın önünde karşılaştık. Emekli olmasına rağmen Aşır Hocam her zaman ki gibi takım elbiseli, kravatlı ve günlük tıraşını olmuş, resmen öğretmenlerin ve eğitim camiasının aydınlık yüzünü temsil ediyordu.

Emekli de olsa bir öğretmendi. Çünkü Aşır Hocam için öğretmen her zaman öğretmendi, örnek, saygın ve şerefli insandı, kılık, kıyafet, saç ve sakalına dikkat etmek zorundaydı.

Pop, rep, rak şarkıcıları gibi sporcular gibi giyinerek, saç ve sakal uzatarak öğretmenliğin saygınlığını düşürmeye kimsenin hakkının olmadığını biliyordu.

Aşır Yıldırım Hocam bana “Nurhan Hanım’ın vefat ettiğini gazetede ki yazından öğrendim, çok üzüldüm. Meğer seninle ilgili bilmediğim, Nurdan Hanım’ın çözdüğü ne sorunların varmış, hiç bana söylemedin, bunları yazından öğrendim, demek ki Nurdan Hanım seninle daha çok ilgilenmiş diyerek, günün birinde takdir ilahi, ecel gelir son nefesimi verirsem Nurdan Hanım için yazdığın yazı benim için yazılır mı?” dedi.  “Aman hocam o nasıl söz? Allah size sağlıklı, sıhhatli ömürler versin, başımızdan eksik etmesin ben de o yazıyı yazmayayım, hem kim ölür, kim kalır Allah bilir” dedim. “Evladım bu yaştan sonra güverip bostan olacak halimiz yok, günü geldiğinde son nefesimizi vereceğiz, baksana dönem arkadaşlarımız yaprak gibi dökülmeye başladı, sizler daha gençsiniz, Allah sizlere ömür versin, unutma ben o yazıdan istiyorum” demişti ve o yazının günü bugünmüş.

Şu husus iyi bilinmelidir ki! Hakkında yazı yazdığım ve yazacağım öğretmen sayısı bir elin beş parmağını geçmez. Her öğretmen içinde yazı yazmam. Öğretmen vardır eli öpülür, öğretmen vardır eline tükürülür.

Yine bir sohbetimiz de kendisine  “Hocam siz bizlere her zaman çalışkan olun,  vatana, millete hayırlı evlatlar olun, güzel hizmetler verin, güzel ahlaklı, kişilikli, yardım sever insanlar olun dediniz ve bir küre ile dünyanın döndüğünü öğrettiniz. Bu konuda sizlere sitem ediyorum. Sizler bizlere insanların döndüğünü öğretmediniz. Günlük hayatta ve iş hayatında yalakaların, yalancıların iki ve daha fazla yüzlülerin olduğunu söylemediniz, bunlarla nasıl mücadele etmemiz gerektiğini öğretmediniz, bizler ne kadar da sizlerin öğrettiklerini hayatımızda uygulamaya çalışsak bu yalaka, ikiyüzlü ve şerefsiz takımlarıyla baş edemiyoruz, onlar el üstünde tutuluyor, bizler saf, salak yerine konularak dışlanıyoruz. İş, çalışmak beni yormuyor ama bu ikiyüzlü, yalaka, elinden hayır-şer gelmeyen utanmayı rafa kaldırmış, yüzlerinde camız derisi oluşmuş insan geçinen kemik yığınları beni çok yoruyorlar” demiştim.

Aşır Hocam, “Evladım ekim zamanı tarlaya buğday ekersin ama harman zamanı tarlada ekinlerin içerisinde arpa, çavdar, gül ve diken de görürsün. İkiyüzlü ve yalaka insanlar her daim vardır, yarında olacaktır, okulu, medresesi yoktur, herkesin yapamayacağı ayrı bir sanattır ve insanın kanıyla, emdiği sütle ilgilidir.” Cevabını vermiş  “ Bülbül gülü bırakıp, dikene konmaz,  iyi olmaya devam et, kötünün belasını Allah verir” demişti.

Aşır Yıldırım Hocamla sürekli görüşmeye devam ettim. Sağlığı yerindeyken öğretmen evine, rahatsızlığında da evine ziyaretlere giderdim.

Geçtiğimiz yıl Kurban Bayramında eşimle birlikte gittiğimde aynen şu sözleri söylemişti. “ Evladım beni çok mutlu ettin, duygulandırdın. İnan senin şu an verdiğin şifayı, morali ve ilacı tıp dünyası icat etmedi”diyerek mutluluğunu dile getirmişti.

Bu sene Ramazan Bayramı’nda yine eşimle ziyaret etmiştim. Bu ziyaretim son ziyaretim ve Aşır Yıldırım Hocamı son görüşüm olmuştu.

Maalesef Kırşehir büyük bir değerini, örnek ve erdemli insanını, yeri doldurulamaz buram-buram asalet kokan öğretmenini, eğitimcisini, büyük bir değerini kaybetti.

Aşır Yıldırım Hocama Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.