Kırşehir’de bir şeyler mi ters gidiyor, bize mi öyle geliyor bilmiyorum. O kadar laçkalık var ki hangi birini yazalım.
Kırşehir’de bir şeyler mi ters gidiyor, bize mi öyle geliyor bilmiyorum. O kadar laçkalık var ki hangi birini yazalım.Geçenlerde bir dostum önüme geçti, kendine göre gördüğü çarpıklıkları ve yanlışları dile getirdi.
Dinledim, hak verdim. Ama yapacak fazla bir şeyin olmadığını da kendisine örnekler vererek anlattım.
Yine birkaç gün önce Kırşehir Valiliği’ne gittim. Bir müdür arkadaşımızı ziyaret ettik. Bu sırada bir vatandaş çıktı geldi ve o da kendisince Kırşehir’de gördüğü olumsuzlukları ve yanlışları anlattı.
Bakın bu Yağmurlulu hemşehrilerim neler söyledi:
“Ya müdürüm ben Gölhisar’da oturuyorum. Burada Belediyemizin yaptırdığı güzel bir park ve mesire alanı var. Buraya bizim mahalleden, ya da Kırşehir’in içinden gelen kendi vatandaşımız oturamıyor. Çocuklarımız parklarında oynayamıyor. Suriyeli, Iraklı, İranlı sabahın erken saatlerinde oturuyor ve kimseye yer kalmıyor. Bizler ne yapacağız? Üstelik bunlar ellerinde şişe ile yiyip içiyorlar, bizleri tedirgin ediyorlar. Aynı şekilde Kent Park’ta yabancıların istilasında. Ne olur derdimize bir çare bulun.”
Müdür Bey ne desin, dinledi ve bu konuda fazla yapacak bir şeyleri olmadığını, kimseyi buradan çıkarma gibi bir görevlerinin bulunmadığını, sadece içki içildiği takdirde durumu polise bildirmelerini istedi.
Evet gördünüz değil mi?
Kendi memleketimizde yabancı olduk.
Kendi parkımızda çocuklarımızı oynatamaz, kendi parkımızda eşimizle, dostumuzla dolaşamaz olduk!
Bırakın park ve bahçelerimizi ele geçirdiklerini de çevreye verdikleri rahatsızlıkların hangi birini anlatalım.
Hükümetimiz bununla da kalmıyor, onları yediriyor, içiriyor, evlere, yurtlara yerleştiriyor, onlar için neler yapıyor, neler…
Bu da yetmezmiş gibi onları en iyi şekilde ağırlanması için yukarıdan talimatlar gönderiliyor.
Elbette ülkelerinde yaşanan savaş nedeniyle bizlere sığınan kardeş ülke vatandaşlarımızı ötekileştirmeyeceğiz. Misafirperverliğimizi göstereceğiz. Ama bu kadar tolerans da fazla değil mi?
Bizim başka ülkelerdeki vatandaşlarımızın neler yaşadıklarını, ne zorluk ve sıkıntılarla karşı karşıya olduğumuzu bilmeyen var mı ki?
Bizim Türk vatandaşlarımız dışarıda üçüncü, beşinci sınıf vatandaş iken, kendi ülkesinde de aynı konuma düştüğünü görmek inanın ki herkesi derinden etkiliyor ve üzüyor.
Peki bizim kendi vatandaşlarımız açlık sınırında yaşam mücadelesi verirken, ülkesinin korunması için canını veren, şehit düşen insanlarımız ne olacak?
Yabancılara var da bizimkilere yok mu?
Onlar can da, bizim kendi insanlarımız patlıcan mı?
Kendi memleketimize yabancı olduk ne yazık ki…
Sokağa çıktığınızda doğru dürüst bir insanla karşılaşmak ne mümkün. İpini koparan bu güzelim memlekete dolmuş. Gerçekten sokaklarda yürüyemez hale geldik. Nereye baksan, nereye gitsen yabancı. Ne konuştuklarını anlıyoruz, ne yaptıklarını anlayabiliyoruz. Sokak ortasında bağırıp çağırıyorlar.
Artık cadde ve sokaklarda bile gönlümüzce yürüyemez olduk. Resmen Kırşehir’in cadde ve sokaklarını istila etmişler. Şu güzelim memleketimiz yaşanmayacak hale geldi. Sanki onlar buralı da bizler göçmen gelmişiz gibiyiz.
Her sokak başında, her alışveriş mağazası önünde dilenciler…
Hastaneye gidiyorsun öncelik onların…
Kimse mecbur kalmadıkça çarşıya inmiyor, çarşı pazar bomboş. Esnaf iş yapamamaktan şikâyetçi.
Bunlara üzülelim mi, yoksa düşünelim mi?
Yemelerinden, içmelerinden, keyiflerinden, süslerinden, püslerinden, geri kaldıkları yok. Ülkeleri umurlarında bile değil. Vatan millet duygusundan yoksunlar. Kadınlarının maşallahları var. Saçlar boyalı, yüzlerinden bir odanın badana boyası çıkar. Hele bazıları çarşaflı. Ama, ellerinde sigara, yüzlerinde makyaj o biçim. Yüzlerce ailenin huzurunu kaçırdılar. Kaç aile onların yüzünden darmadağın oldu. Kuma olmak onlar için bir lütuf.
Bırakın yolu da kaldırımda yürümek bile zorlaştı onların yüzünden… Onlara bu saatten sonra yolda, kaldırımda nasıl yürünür bunun eğitimini mi verelim? Kolunuza, koltuğunuza vuruyorlar (benim kolum kırık olduğu için acı çekiyorum), sonra da hiçbir şey olmamış gibi sırıtıp geçiyorlar, pişkin, pişkin yollarına devam ediyorlar.
Yeter artık bu soruna bir çözüm bulsun yetkililer.
Kırşehir’de fuhuş başta olmak üzere bazı olumsuzluklar her geçen gün artıyor. Bu kadar sorun varken hiç kimse Kırşehir halkına, esnafa, işadamına “Siz ne durumdasınız, nasılsınız?” İşiniz, gücünüz iyi mi?” demiyor.
Kırşehir’de yaşayanlar kendini, kendi memleketinde yabancı olarak görmeye başladı. Adam gibi, adam artık çok az.
Sözlerimi yine bir hemşehrimizin bana söylediği şu sözlerle noktalamak ve gerisini Kırşehir’deki yetkililere ileterek tamamlamak istiyorum. Bakın ne diyor bir hemşehrim:
“Kırşehir’e gelenlerin bir çoğu Suriyeli, Iraklı da olmayabilirler. Nereden geldikleri belli değil. Tuvalet ihtiyaçlarını sokak aralarında gideriyorlar. Elerinde bıçaklarla geziyorlar. Alkol kullanıyorlar, insanları rahatsız ediyorlar. Sokaklara çıkamaz olduk. Çocuklarımızı Masal Parkı’na, Kent Park’a ya da dışarı çıkaramaz olduk. Kendi şehrimizde yabancı konumuna düştük. Yetkililerden çare bulmalarını istiyoruz."
Ele var, bize gelince yok.
Demek ki kendi ülkende yabancı olmak varmış!
***
Biraz da gülelim!
Süpermen!
Adam gece yarısı eve sarhoş bir vaziyette gelmiş.
Karısı kapıyı açmış:
- Ooo Süpermen hoş geldin diye içeri buyur etmiş.
Adam yalpalayarak eve girerken karısı sormuş:
- Gecen nasıldı Süpermen? İyi eğlenebildin mi bari?
Adam kendini savunan bir edayla:
- Ne eğlencesi karıcığım iş toplantısında eğlenildiği nerede görülmüş! Müşterileri yemeğe çıkardım, bütün gece patronlaydık, diYe açıklamaya çalışmış.
Kadın sormayı sürdürmüş:
- Peki sonra ne yaptınız Süpermen?
-Bir bara götürdük misafirleri, striptiz kulübüne... demiş adam.
- Sen ne yaptın orada Süpermen diye sormuş kadın.
- Hiiiiç sadece bir bira içtim. Onlar dağıttığı için patronla müşterileri otele bıraktık, demiş ve ardından sormuş adam:
- Ama karıcım, sen neden bana hep Süpermen diyorsun geldiğimden beri?..
Kadın gülümseyerek yanıt vermiş:
- Valla bir seni, bir de Süpermen’i gördüm donunu pantolonunun üzerine giyer de ondan.
***
Sevdiğim bir söz
“İnsanlarla yüz yüze konuşarak her sorunu halledebilirsin; ama bazı insanlar gelir önüne, hangi yüzüne konuşacağını bilemezsin.” Pablo Neruda