Hep inattırlar. Aynı senfonide inat içinde melerler. Sonra, bir süre kahramanlıklarını sürdüren bu keçiler, salt inatları uğruna iyi durumdan kötü duruma doğru süratle düşerler. Bu trajedi ile toplumun acıma ve korku duygularını yönetmeye başlarlar. İnadın bu hastalıklı duygusuna rağmen, geliştirdikleri tipik algı dayatmasıyla, bireylerin ruhunu karmaşalarla uyandırıp, depresif birey uyanışını temizleme iddiaları ile aslında kendilerine özgü katı kuralların oyununu kurarlar.
Bu keçilere, ne etseniz faydasız, keçi işte, benzer çığlıkla kendi türkülerini söylerler. İşte ben buna “keçilerin türküsü” diyorum, bu türküleri dinleyen bireylere ise, toplumların trajedisi diyorum.
24 Haziran’a giderken, Kırşehir’in aday adaylarının da sorumsuz bulundukları ve geçirdikleri sorumluluk trenin dahilinde,
Ülkenin içinde bulunduğu durum, diz dövülecek kadar acı, ağıt yakılacak kadar çaresiz.
Bu ülkede bugüne dek yaşanan toplumsal ölümlerin, toplumsal çatışmaların, yargılamaların, itilip kakılmaların, yoksullukların, cinayetlerin, kavgaların, hayat pahalılığının, haksızlıkların, hukuksuzlukların gereği yapılmamış, Anadolu’nun yüreğindeki cehennem ateşi söndürülmemişken, hızla bir seçimin eşiğine gidiyoruz. Ne görkemli türkü söylüyorlar değil mi?
Üstelik TV ekranlarında adaylıklarını haykıranlar halka karşı kendilerini aklamamışken.
Üstelik, bu ülkenin acılarına sebep olanların fermanı kesilmemişken.
Üstelik, kimsesizlik içinde zonklayan halkın yaraları sarılmamışken. Ne ağır bir trajedi içindeyiz, farkında mısınız?
Kim ki halkı temsil ediyor,
Kim ki, acılar içinde bağıran halkına öğütler verip, yol gösteriyor,
Kim ki, kuşanmış ahlakı ve erdemi, şöyle adam gibi nutuk atıyor,
Kim ki, halkını kahraman ilan ediyor, para kasalarından, halkın kasalarından başka? Hiç biri.
Hangisi yaralamadı, vurmadı, öldürmedi, acı vermedi ki bize.
Altlarında harıl harıl ülke ekonomisini yakan mazot içen otobüslerin üzerinde, hangisi basit, sıradan, yalan üstüne yalan ile konuşmuyor ki? Üstelik te inadına inat…
Bunlar hep böyleydi. Hiç utanmadılar. Hiç utançlarını alıp vicdanlarına arlanmadılar. Halka, yaşattıkları tüm ağrılara rağmen, her gün yeniden, ısrarla, tıpkı inatçı bir keçi gibi, karşımıza dikilip aday oldular. Ne genel başkanlığa, ne bakanlığa, ne de başbakanlığa doydular. “24 Haziran’da oyunuzu verin, bu ülkeyi kurtaracağım’’ diyenler, hep aynı yüz. Yıllardır kurtaramayan aynı yüzleriyle, bırakın oyu, “canınızı verin’’ diyorlar.
Ne var ki, birisini, birilerini seçip, oy verip geleceğimizi, kaderimizi tayin etmek durumundayız. Önce bu ülke için, çocuklarımızın geleceği için, kendimiz için, o ince çizgiye gelip, elimizi taşın altına koymak durumundayız.
Partimize, siyasetimize layık olanı değil, bu ülkeye layık olanı söz, yetki, karar mekanizmasına getirmek durumundayız. İnce eleyip, sık dokumak durumundayız.