ÇOCUKLUĞUMUZUN geçtiği Kırşehir’de babalarımız, dedelerimiz, ninelerimiz, annelerimiz neler anlatırdı, neler... Kırşehir’de biz bunları çok duyduk çok yaşadık. Hala kulaklarımızda bu anlatılan hikayeler... 
Kırşehir’de geçip geçmediğini bilmiyorum ama ben Kırşehir’de geçtiğini düşündüğüm bir hikayeyi siz değerli “Kırşehir Çiğdem” gazetesi okurlarımla paylaşmak istiyorum.
Deve semeri yapmaktan başka bir sanatı olmayan Kalpazan Osman, için için göyünüyordu. Ah ettikçe burnundan soluyor, yanmış ciğerlerin kebabı oluyordu. Atıfet bir sevgiye yakalanmıştı.
    Semerleri bitirdi. Akşam olmuştu. Gülünç giyimli zibidi dört arkadaşını alarak köhne bir yere içmeye gitti. Orada arkadaşlarına derdini anlatacaktı.
    Üzerine fazla para almayan Kalpazan Osman, hesap fazla çıkarsa sabah öderim diyerek, arkadaşlarının nazlanmasını önledi. Ufak içecekler Kalpazan’ın derdini dinleyeceklerdi.
    Fırsatı kaçırmayan haris arkadaşları orada bulunan kaç tane büyük şişe var ise bütünüyle devirdi. Garsonlar gramofona plakları koyuyor, içkileri sürekli getiriyorlardı. İçkilerde ne aman içiliyordu o gece...
    Garsonlardan birisi yine bir plak koydu. Aman canım o ne ses? O ne müzik? Ses doğrudan Kalpazan Osman ve haris arkadaşlarının yüreğine iniyordu.
“İlimon ektim taşa…”
    Kalpazan, nedendir bilinmez birden efkarlandı. Garsonlara bağırarak “Çalın ulan bu plağı bir daha” dedi.
    Köhne yerin sahibi Bol Ahmet, avurtları geniş, gözleri patlak, pek kalın enseli, arkalı bir adamdı. Yüksek sesi duyunca yerinden kalkarak masaya yöneldi. Hiddetten gözleri yuvasından fırlamış, öfkesini kontrol edemiyordu. Gizli bölmede oturan adamlarına haber gönderdi. Bıyıkları düşük, arpalanmayı çok seven bu sapı silik adamlar, Bol Ahmet’in bir işaretine bakıyorlardı.
    Kalpazan Osman, adamları görünce paçavra hastalığına yakalanmış gibi burnunu çekmeye başladı. Gözleri yaşarıyor, kulakları kızarıyordu. Çok mu içmişti ne! Kalpazan, sürekli hileli iş görürdü ama şimdiye kadar hiç kimse ile olay çıkarmamış, sürekli kabadayılara karşı boyun kesmişti.
    Bol Ahmet’in adamları kesik kesik fıkırdaşarak gülüşmeye başladılar. Niyetleri iyi gözükmüyordu.
    Köhne damın sahibi kocaman sesi ile gürlerdi. “Ulan ne duruyonuz? Şu zibidilerin ayaklarını kayar edin!” dedi. Bu müstebit adamlar, daha önceden dövüş eğitimi almışlar, orada ufak hadise çıkaran adamların cıllığını çıkararak dışarı atıyorlardı.
İçlerinden kolları baldır kalınlığında olan bir adam Kalpazan Osman’ı yakaladı. Kan emen bu hortlak adam, Osman’a öyle bir kafa geçirdi ki, Kalpazan’a sadece yıldızları saymak kalmıştı. İki arkadaşı da Osman’ın kollarını geriye kanırıyor, omzunu çıkarmaya çalışıyordu.
    Osman yerde yıldızları sayarken, kadim dostları, yarenleri ve en iyi bildiği arkadaşları bulundukları yerden çoktan tüymüşler, bağrışarak sokakta kaçışıyorlardı.
    Çabuk öfkelenen bu celalli adam, Osman’a yaklaştı. Osman sancıdan büküne kalmış, yerlerde debeleniyordu. Bıngıl bıngıl et bağlamış, köhne damın sahibi Bol Ahmet, açık açık alay ederek bıyığa güldü. Adamlara gizlice kaş göz işareti yaparak yerden kaldırmalarını istedi. (DEVAMI VAR)