Doğal afet, facia, felaket…

Adına ne derseniz deyin… Bu kelimelerin karşılığı acı, elem, keder…

“Doğal felaket ne yapalım” “Allah’tan geldi ne yapalım?” sözleri ile tüm boyunlar bükülür. Sorgu sual biter.

Lafımız Allahtan gelene değil bilesiniz. Kulun aptallığına… Kulun tembelliğine… Kulun tedbirsizliğine, ihmalkârlığına, düşüncesizliğine; ilim, fen, teknoloji bilmemesine… Üç kuruş fazla para kazanmak için insan hayatını hiçe saymasına…

Gözünü para hırsı bürümüş baronlara… Bunlara izin veren düzene…

Düzensizliğe!..

Kendi tedbirsizliğimizi, ihmalkârlığımızı söylemeyiz… Kendi suçumuzu örtmek için bir de Yüce Mevla’yı işin içine katarız, konuşan dilleri sustururuz.

Yağmur yağar sel olur, sel evleri alır götürür. Sadece evleri alıp götürse yine iyi, mala çare bulunur… Ama evlerle birlikte canlar da gider.

“Ne yapalım, doğal felaket, Allahtan geldi!”

Allah sana götür de evini dere yatağına yap mı dedi! (Tövbe haşa)

Hadi yapanın kafası çalışmıyor da yaptıran niye izin veriyor?

Kar yağar, çığ düşer aynı terane…

Deprem olur… Aman Allah korusun, adını bile anmayın! İlim adamları, bilim adamları bas bas bağırır, “Orada fay hattı var, buradan fay hattı geçiyor!...”

Sen sus! Fay hattı da neymiş? Yap sen evini, bir şey olmaz! Evler tepelerine çöker. Ne yapalım doğal afet? Allah’tan gelene ne denir?

Patron olur, onlarca, yüzlerce hatta binlerce işçi çalıştırır… Çalıştırır ama tedbirini almaz. Avrupa teknoloji kullanır biz hâlâ kara düzen. Bak bugün de bir şey olmadı… Olmaz olmaz bize bir şeycikler olmaz!

Kırılan, bozulan geri yapılır belki! Oysa giden can geri gelir mi?

Özürler, pişmanlıklar!

Akan gözyaşlarını durdurur mu?

Yetimleri, öksüzleri teselli eder mi?

Yarenin yüreğindeki ateşi söndürür mü?

Evlat ateşiyle yanan anaların bağrındaki koru soğutur mu? Gecesini, gündüzüne katıp büyüttüğü; varlıkla, yoklukla okuttuğu; öpmelere, koklamalara kıyamadığı yavrusunu, kuzusunu geri getirir mi?

Yaşarken ölen babaların yüzünü güldürür mü?

Yapmayın, etmeyin ağalar!

Üç sene, beş sene geçmeden aynı dramlar tekrar yaşanıyor. Aynı kazalar, aynı belalar, aynı felaketler tekerrür edip duruyor. Biz yaşananlardan ders çıkarsak, tedbirimiz alsak tekerrür eder mi?

Bakın Bartın’da kaç ocağa ateş düştü! Ekmeğinin derdinde kaç tane can… Rızkını kazanmaya çalışan onlarca babayiğit… Çoluk çocuğunun nafakasını kazanmak için çalışırken şehadet şerbetini içti garibanlar…

Sözün bittiği yer.

Dileğimiz, tek temennimiz bir daha böyle felaketlerin olmaması!.. Felaketlerin olmaması için gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması. Yasal ve caydırıcı önlemlerin konulması… Akan masum gözyaşlarının durması, durdurulması…

Ya toprak ol

Ya da su

Sakın ateş olma…