İlim bilmek, irfan tanımak demektir. Bir şeyin ilmi o şeyle irtibat kurmak, irfanı ise o şeyle dost olmaktır.

İlim aklı mesken tutarken, irfan kalbin bekçisidir. Âlim sahip olduğu ilimle  öğrendiklerini/bildiklerini uyguladığı nispette irfana yaklaşır. Bir kimsenin kalbi ne kadar saf ve temiz ise ameli de o nispette ihlâslı olur. İlim yüksek rütbeler, şerefli mevkiler kazandırır. Bunu ahirette kalıcı hâle getiren irfandır.

İrfan, kişinin kendi noksanlarının peşine düşmesiyle  elde ettiği tam olma ödülüdür.

Bu milletin çoğunluğunun çok kuvvetli bir melekesi yani irfan sahibidir.

Bilen bilir...

İrfanından bahsediyorum.

Akıl oyunlarına, laf salatalarına, atıp tutmalara sükûnetle direnen irfanı...

Şunu da unutmayalım ki...

Bu irfan ki  bir hissiyattan çok derin bir "sezgi"dir.

Ömer Seyfettin boşuna demiyordu...

Ömer Seyfettin, İstanbul Erkek Lisesi’nde edebiyat muallimi! Birinci Dünyâ harbinin en civcivli zamânı! Müstahdem Dursun Efendi, sabah çaylarını getirmiş, tabaklarda iki tâne siyah kuru üzüm! Hazretin dilinde yukarıdaki tekerleme, habire tekrarlıyor: “Mîrim! İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”. Arkadaşları îtiraz ediyor: “Olur mu Hocam! İlim ile irfan aynı şeydir, âlim kişi aynı zamanda âriftir”. Ömer Seyfettin: “Sabredin muhterem muallimler! Ben size bu sözümü ispât edeceğim” diye cevap veriyor.

Bir sabah, heyecanla, ellerini çırparak muallimler odasına giriyor ve: “Müjde arkadaşlar, Avusturya’dan üç vagon dolusu şeker yola çıkmış, haftaya İstanbul’da. Bundan böyle, çayı şekerle içeceğiz” deyince öğretmenler sevinçle yerlerinden zıplıyorlar! O sırada Dursun Efendi bermûtad kuru üzümlü çayları öğretmenlere dağıtmaya başlamış. Ömer Seyfettin aynı heyecanla: “Dursun Efendi! Duydun mu? Avusturya’dan üç vagon şeker geliyormuş. Bundan sonra tabaklara kuru üzüm yerine şeker koyacaksın” demiş. Dursun Efendi istifini hiç bozmadan: “Duy da inanma Beyim! Alaman’ın çizmesi altında çiğnenen adamlar şekeri nerden bulacak! Bulsa, niye sana göndersin, kendisi yer” diye cevaplamış. Hazret sevinçle taşı gediğine koymuş: “İşte arkadaşlar, sözümü ispatladım! Sizler ilim adamısınız, lâkin ölçüp biçmeden sözüme hemen inandınız! Dursun Efendi ise ilim değil amma irfan sâhibi! Basit bir akıl yürütme ile sözlerimin gerçek olamayacağı sonucuna vardı. Demek ki neymiş! İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”.

Metinde sözün akışı içinde yer alan, ilim başka, İrfan başka, âlim başka, arif başka sözcüklerinin isimden ziyade kişide anlamını bulmalı ki huzurlu bir hayata varılabilsin.

Neticede "İnsanlar kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmemektedir."

Günümüzde ise dürüst olmayan zekânın dünyaya neler yaptığı ortada. Fikirler hayallerle karıştığı, önyargılar yenişemeden birbiriyle güreştiği için hakikat yolunda önemli bir adımlar atılamıyor maalesef.