KIRŞEHİR’DE havalar soğudu, insanlar ısınma derdine düştü. Kimisi evini nasıl ekonomik olarak ısıtacağını düşünüyor, kimisi odun-kömür ve yakacak derdine düşmüş durumda.

KIRŞEHİR’DE havalar soğudu, insanlar ısınma derdine düştü.
Kimisi evini nasıl ekonomik olarak ısıtacağını düşünüyor, kimisi odun-kömür ve yakacak derdine düşmüş durumda.
Peki bu mevsimde sınırımızda yaşanan savaşlardan kaçarak ülkemize sığınan, çadırlarda barınmak zorunda kalan o insanlar ne olacak?
Türkiye bu insanları yediriyor, içiriyor, milyarlarca dolar harcıyor. Peki bu insanlar mutlu mu?
Kırşehir’de de yüzlerce sığınmacı var. Onları görüyoruz. Kırşehir Valiliği bunlara devletin sunduğu imkanlar çerçevesinde yardım ediyor, ama yine de çoğu perişan bir şekilde yaşam mücadelesi veriyor.
Peki ne oluyor Ortadoğu’da, sınırımızda?
Ortadoğu’da işler iyice karıştı, kim kiminle beraber, kim kimin yanında belli değil. Türk askeri Musul’a ne için gitti. Ola ki gönderilen asker Musul’u aldı, peki personel ekip olarak Musul’u idare etmeye yeterli mi, asker gönderilmesine devam edilecek mi ve buna egemen güçler müsaade eder mi?
Çok sorular var cevabı verilemeyen. İşin faili olarak hedef gösterilen IŞİD denen örgüt bu bölgede yaşayanlar tarafında kabullenen bir idare sistemini uygulamaya koyamadı ve de koyduramazlar. Bu örgütü kuran ona mali ve maddi destek veren ülkeler neden bir türlü açıklanamıyor.
Bölgede sadece IŞİD denen örgüte benzer pek çok örgüt var ve hepsi de tehlikeli aynı zamanda hepsi de kendi bölgelerinde aktif. Dünyanın sayılı güçleri ve asalakları bu bölgeye çöreklenmiş durumda.
Bu kadar kuvvetli ve her türlü teknolojik yapı ve silaha sahip ülkelerin, Coğrafyaya göre çok küçük olan bu örgütle nasıl başa çıkamıyor, aklın kabulleneceği bir durum değil. Güya Suriye’nin daveti üzerine bölgeye tamamen yerleşen Rusya’nın, çarlık dönemindeki egemenliğini araması ve Türkiye’ye takılması bir tesadüf olarak kabul edilemez. Rusya’nın son model silahlarla vurduğu bölgede IŞİD denen örgütte yok.
“Bu nasıl bir terörle mücadele?” diyen de pek yok. Çünkü Ortadoğu ocağının üzerinde oturanların hepsinin dibi kara.
Rusya’nın güneye ve sıcak denizlere inme isteği ile kendi petrol kaynaklarına ve gazına başka bir rakip ve Avrupa’nın alternatif arayışlarının önünü kesme niyetleri de yatıyor. Rusya’nın önlenemez bir arzusu, bunda da vazgeçeceğe hiç benzemiyor.
Yaşanan krizi iyi değerlendiren Putin, iç siyasete dönük hareketleri ve Türkiye’ye karşı salladığı salvalolar, içerde iyi pirim yapıyor. Ukrayna ve Kırım’a uyguladığı taktik, Türkiye için geçerli olacağını sanıyorsa, küçük boylu cüce lider yanılıyor veya etrafınca yanıltılıyor olmalı.
Putin içerde faşist gurupları kontrol altına almış gibi görünse de, hala komünist devresinde kuvvetlenen saldırganlık fikirleri besleyenler çoğunlukta.
Afganistan’da uğradığı yenilgiyi hala hazmedemeyen Rusya, kendi kontrolü altında olan iki küçük ve zayıf ülkeyi istila etmekle tatmin olamadı galiba. Putin’in hırçın tutumunu ister istemez yüksek perdede tutmasının sebebi, bu kitleyi memnun etmek içindir.
Türkiye gelişen olaylar karşısında resepte yani fabrika ayarlarına dönmek mecburiyetinde. Şimdiye kadar batıya karşı, gerek Ortak Pazar, gerekse Avrupa birliği karşıtlığını tekrar iyi düşünmesi ve değerlendirmesi lazım.
Bu kuruluşlara girememesinin tek sebebi elbette Türkiye değil, Avrupa ülkelerinin de tutumu da vesiledir. Arap ve İslam birliği gibi hayali projelerin artık geçerliliği yoktur ve olması da mümkün değildir.
Arap ülkelerinde yükselen Türk düşmanlığını da göz ardı etmemek lazım. Köşeye sıkıştırılmak istenen Türkiye’nin güney sınırları kapatılarak Ortadoğu’ya yaptığı ticaret tamamen bitirilmiştir. Güney sınırlarında bir kilo domates satamaz duruma gelmiştir. Türkiye’nin Ortadoğu’da her atacağı adımların getirisi ve götürüsünün iyi hesaplanması gerek.
Güneydoğuda terör örgütlerinin ısrarla kurtarılmış bölge elde etmeye çalışması, acaba onları besleyen ülkelerin hangi çıkarlarına hizmet ediyor olabilir. Rus ve Kardeş İran’ın birlikte hareket ederek Türkiye’yi tasfiye etme planları, kendilerinin de bu bölgede Türkiyesiz kalamayacağı kuşkusu yatıyor olabilir.
Kendi operasyonlarını engeller kuşkusuyla, terör örgütü PKK´ya olanca güçleriyle yardım ediyorlar. Maksatları Türkiye’yi içer de kendi problemleriyle oyalamak. Rusya bu örgüte yardım ettiğini açık açık söylüyor.
Peki, İran’a ne demeli?
Ama İran’ında Türkiye´ye karşı tarihi bir düşmanlık beslediği kuşkusu uyandırmıyor mu?
İran tarihine bakarsak 1926 yılına kadar bu devletin hükümdarları hep Türk kökenlidir. Son hanedan Kaçarlar hanedan.ı Azeri Türk kökenli bir hanedandır. Şah Rıza Pehlevi’yi de İngilizler getirmiş ve çıkarları baltalandığı için onu da Humeyni’yle ekarte etmiştir. Meraklıları İran tarihine baksınlar. Bu karışıklıkta mağdur edilen yerlerinde uzaklaştırılan Kürt kardeşlerin şapkayı önüne koyup düşünmesi lazım.
Biz birlik ve beraberliğimiz bozulup devam etmez ise, bu bölgede Kürt devleti kurma hayalleri boşa olur. Biz beraber olduğumuz müddetçe Türkiye’yi hiç bir güç yıkamaz.
Kandil gibi örgütün beslenip eğitilip yuvalandığı mağaralar ortadan kaldırılmadıkça terör olaylarının önünü almak mümkün değildir. Olası bir savaşın çıkması halinde, NATO ülkeleri ve bilhassa Amerika’nın Türkiye’nin arkasında olup olmayacağı şüphesi var. Çünkü Sayın Ami’miz, sözüne ve özüne güvenilir bir dost değildir hiçte olmamıştır. KGB kültürü ve Stalin mantığı ile yetişen bu küçük adama dikkat edin.