Hiç kimse eleştiriye gelmiyor!   2014 yılını da Kırşehir adına kayıp bir yıl olarak geride bıraktık. Doğru dürüst yatırım alamadık, yatırımcı getiremedik.

Hiç kimse eleştiriye gelmiyor!

 

2014 yılını da Kırşehir adına kayıp bir yıl olarak geride bıraktık.

Doğru dürüst yatırım alamadık, yatırımcı getiremedik. Sorunlarımızla, sıkıntılarımızla debelendik, boğuştuk durduk.

“Kırşehir Çiğdem” Gazetesi olarak ilimizin tüm sorunlarını gündemde tutmaya, ilgili ve yetkilileri bunları çözmeleri için kamuoyu oluşturmaya çalıştık.

Ama üzülerek söylüyorum ki çoğunda bir arpa boyu yol alamadık.

Yani başka bir deyimle kendimiz çaldık, kendimiz oynadık.

Milletvekilleri hiçbir konuda yazdıklarımızdan dolayı arayıp, cevap verme, bilgi verme gereği duymadılar.

Eleştirince bozuldular, küstüler!

Oysa biz onları Kırşehir adına eleştiriyor, göreve çağırıyoruz.

Onlardan iş, ihale, torpil, adam kayırma gibi taleplerimiz olmadı, zaten olamazda.

Ufku, vizyonu olmayan insanlardan ne beklenebilir ki?

İşte böyle bir ilde hasbelkader iki dönem milletvekili seçilmiş Abdullah Çalışkan, Kırşehir parti yöneticilerine, Kırşehir’i yöneten parti kurmaylarına küsmüş olmalı ki geçtiğimiz hafta Kırşehir’e gelen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la parti il merkezine çıkmayarak aşağıda kaldırım kenarında beklemeyi tercih etti.

Tabi çıkıp ta ne yapacaktı ki?

Kırşehir’in sorunlarını gündeme getirip, çözüm mü isteyecekti?

Zaten Kırşehir’in sorunu mu var, talepleri mi?

Kırşehir ölmüş, ağlayanı mı var?

Evet böyle bir mantık ta seçtiğimiz milletvekilimizi.

Özetle Kırşehir yatırımlardan gereği gibi faydalanamıyor, “yatırım fakiri”, “yatırım alamıyor, göç veriyor” desek, ya da Kırşehir turizm fakiri desek milletvekilleri hemen bozuluyor.

Kırşehir'de yatırımcının yüzüne bakılmıyor, yatırımcıların sorununu kimse çözmüyor desek birileri bozuluyor.

Kırşehir Belediyesi bazı hizmetleri ağır aksak yürütüyor desek Belediye bozuluyor.

Daire müdürlerimiz siyasetçilerle el ele, kol kola, onlarla birlikte siyasetçi gibi gezip duruyor desek müdürler bozuluyor.

Kırşehir'de sanayi ve ticaret durdu, mükelleflerin üzerine gidiliyor desek maliyecilerimiz bozuluyor.

Okullarda öğrencilere “şu marka kırtasiyeyi, şu kırtasiyeciden alın diye listeler veriliyor” desek, okullarda öğrenciler okula girmek için demir parmaklıkları atlayarak giriyor desek öğretmenlerimiz, okul müdürümüz, Milli Eğitimcilerimiz bozuluyor.

Kırşehirspor 2. Lig'ten BAL'a düştü, kimse destek vermiyor, takım sefilleri oynuyor desek ilin yöneticileri bozuluyor.

Kırşehirspor’da geçmiş yıllarda yöneticilik yapanlar icra kıskacı altında, bunlara destek vermiyorlar desek ilin tüm yöneticileri bozuluyor.

Kırşehir'de söz verip de belli mevkii ve makamlara gelenler verdikleri sözlerini tutmuyorlar desek milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, oda başkanlarımız bozuluyor.

Kırşehir'de basın ayağa düştü, birileri tehdit ve şantajla malı götürüyor desek medyacı geçinenler bozuluyor.

Kırşehir'de memleketin evlâtlarını başka illere sürüyorlar, yerine başkalarını atıyorlar desek ilin atanmış ve seçilmişleri bozuluyor.

Kısaca kimseye kaşının altında gözün var demeye gelmiyor.

Yani uzun lâfın kısası bozulan bozulana…

Ne yapalım kimseye kaşının üstünde gözün var demeyelim mi?

Kimseye sen niye böyle yapıyorsun demeyelim mi?

Niye sözünüzü yerine getirmiyorsunuz demeyelim mi?

Sürekli birilerinin yaptığı gibi biz de yağcılık ve yalakalık mı yapalım?

Kırşehir sürekli kan kaybediyor, bu kafayla kaybetmeye de devam edecek.

Bunları gören ve yaşayan birileri olarak yazmak bizim basın olarak görevimiz.

Bizim kitabımızda yağcılık ve yalakalık yok. Tehdit ve şantaj hiç yok.

Şunu yaparsan gelene ağam, gidene paşam dersen senden iyi zaten kimse olmaz.

Biz de bunu yapamıyoruz ne yazık ki…

Birileri gibi biz önce yeni atanan daire müdürlerini şöyle bir ziyaret edip, ardından iş ve ihale isteyemiyoruz.

Başkaları gibi söğüşçülük yapamıyoruz, kamu kuruluşlarından iş almak için onursuzca ayak altında dolaşıp duramıyoruz.

Gerçi bunları herkes çok iyi biliyor ama ne yazık ki bu ilin seçilmiş ve atanmışları bilmemezlikten gelip, vurdumduymazlık içindeler.

Tek umudumuz Vali Necati Şentürk’te…

Kırşehir’e geldiği günden bu yana bir takım girişimleri, çalışmaları oldu. Halkın gönlünde yer buldu.

Yıllardır çözümlenmeyen, kangrenleşen sorunlara neşter vurdu.

Cesur, gözünü budaktan esirgemeyen, siyasetçilerin arkasına düşmeyen, tam bir halk adamı olan Vali Necati Şentürk, her sorununun, her sıkıntının üzerine ciddiyet ve kararlılıkta gidiyor, çözümünü sağlıyor.

İnşallah onu da diğer valilerimiz konumuna getirmeyiz.

Özetle burası Kırşehir…

Kırşehir'in niye gelişip kalkınmadığını fazla irdelemeye gerek var mı?

Biz yazıp, biz eleştiriyoruz, kimseden çıt yok.

Bu memleketin fedaisi biz miyiz?

Boş verelim artık, Kırşehir ölmüş, ağlayanı yok!..

 

 

 

Sizi kumpasçılar sizi!

 

Kırşehir’de şu bizim Ahmet Tiryaki var ya başımızın belası oldu.

Şehrimizin meşhur ve dürüst esnaflarından Servet Beydoğan bugünlerde “büyük”le yatıp, “büyük”le kalktığı için “büyük” adamlarla birlikte olduğu için kardeşi Hüseyin Beydoğan “Benim abim büyük adam” dediği için biz de kendisini Kırşehir’de “büyük” adam ilan ediyoruz.

Kırşehir’de olup bitenleri benimle paylaşan ve basın danışmanım olarak gösterdiğim, Kırşehir’in en eski gazete bayilerinden, kırtasiyeci, ayaklı muhabir, kulağı delik, jet muhabirim, bugünlerde kendisini terfi ettirerek “Basın-Daire Başkanlığı”na yükselttiğim Ramazan Karabulut ne kadar safmış meğer!

Ben de kendisini uyanık bir şey belliyordum. Ayakta uyuyor, otel parası veriyormuş meğer. Böyle uyumaya devam ederse “Basın-Daire Başkan”lığından atıp yeniden sıradan bir muhabir haline dönüştüreceğim!

Kalbi pırlanta gibi olan benim “Basın-Daire Başkanım” meğerse Belediye Basın-Yayın Daire Başkanı Halil Çalışır ile Servet Beydoğan’ın “kumpası”na kurban gitmiş!

Halil Müdür, Servet kardeşimle dirsek temasında bulunup bir “kumpas”a girerek bizleri akıllarınca işletmişler.

Servet’in kankisi Ahmet Tiryaki’yi Ankara Devlet Demiryolları’nda buldum, onunla görüştüm!” diyen Halil Müdür meğerse ortalığı karıştırmak için Servet’le işbirliği yapmış ve ortaya bir yalan uçurmuş!

Biz de bu durumdan habersiz olduğumuz için, herkesi de kendimiz gibi sandığımız için “Servet kardeşim Ahmet’ine kavuştu!” diye yazı yazmıştık.

Meğerse bu sevinçli haber bir balonmuş!

Halil Müdür bunu bizi götürdüğü balık restorantta itiraf etti!

Yıkıldım, sarsıldım böyle bir “kumpasa” nasıl düştüm? Kendimi dövdüm!

Buradan Kırşehir kamuoyundan, Servet Beydoğan’ın uzun süredir hayal ettiği ve “Ahmet Tiryaki’yi Sevenler Derneği’ni kurmak için girişimler başlattığı, hatta üye yazımına başladığı ve bunu Masal Parkı’nda gerçekleştirmek için zemin hazırladığı bir dönemde bize böyle bir kumpas kurmasını içimize sindiremiyoruz!

Buradan Servet Beydoğan ile ona alet olan Halil Çalışır’ı müsterih ilan ediyor “Ahmet Tiryaki’yi bulduk!” diye göbek atmalarının meğerse bir yalan olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyor ve bunlarla bütün arkadaşlık bağlarımızı kopardığımızı ilân ediyoruz!

Oysa Servet’in arkadaşını bulmak için adeta mecnuna döndüğünü bildiğimiz için bir gazete olarak ona yardımcı olmak için göğsümüzü siper etmiştik. Onun için adeta seferber olmuştuk saf saf…

Ama dedim ya “Halil Çalışır ile Servet Beydoğan’ın kumpas kurduklarından bihaber olduğumuz için Halil Başkanın oyununa geldik.

Halil Bey bir akşam beni arayarak “Salihçiğim ben Devlet demiryolları misafirhanesindeyim. Burada Ahmet Tiryaki diye biriyle tanıştım. Sizi anlattı, özellikle Servet Beydoğan’la geçen güzel günlerini paylaştı” demiş ve ben de kendisine “Aman Müdürüm Servet’in yıllardır yana yana arayıp bulamadığı, deli divaneye döndüğü Ahmet’in resmini çek, Servet’e ver de onu bu dertten kurtaralım” demiştim.

Bunların hepsi yalanmış meğer!

Buradan maliyeci okul arkadaşım Mustafa Dulkadir’den destek istiyorum. İnşallah maliyeci arkadaşım bunlara ya öğle yemeği cezası, ya da şöyle sazlı-sözlü bir akşam yemeği cezası keser! Biz de rahatlarız.

Evet sevgili okurlar, benim Basın-Daire Başkanım Ramazan Karabulut ile bana Halil Çalışır ile Ahmet Beydoğan, pardon pardon Servet Beydoğan’ın kumpas kurduklarını büyük bir üzüntü ile öğrenmiş oldum.

Sizi kumpasçılar sizi!

Şu Ahmet Tiryakiyi bulmak için yıllardır yanıp tutuşan, arkadaşını bulmak için neleri seferber ettiğini düşünüyorduk.

Yuh size!

Oysa Hüseyin Beydoğan ne kadar heyecanlanmıştı. “Salih abi Halil Başkan yıllardır bir kara sevdaya düşen, 24 saat Ahmet Ahmet diye sayıklayan abimi Ahmet’ine kavuşturacak, abim o eski neşeli günlerine dönecek diye ne kadar çok sevinmiştim. Meğer şimdi hepsi yalanmış. Ben şimdi ne yapacağım?” diye kara kara düşünüyor.

Ya utanın beyler utanın!

İnsanların hayatıyla, mutluluğuyla oynadığınız farkına varın lütfen!

Kurduğunuz kumpasın altında kalırsınız inşallah!

Yuh size, hem de büyük yuh!

 

 Biraz da gülelim!

Sen ne iş yaparsın?

Diktatör bir akşam meyhaneden içeri girer. Tezgahtara yaklaşır. Hafif içkili bir sarhoşun yanına çöker. Oradan buradan konuşurlarken sorar :

-Böyle her gün içmek için ne kadar kazanıyorsun?

Sarhoş :

-Günde 2 bin lira.

-Peki kemerleri biraz sıkalım diye ücretleri azaltıp, koşulları ağırlaştırsak, ne kadar kazanırsın?

Sarhoş :

- 4 bin lira.

-Peki biraz daha sıkarsak kemerleri?

-O zaman 5 bin liraya para demem.

Diktatör kızar :

-Bu ne biçim iş. Köküne kadar sıkarsak?

-O zaman muhakkak 10 bin lira kazanırım.

Diktatör şaşırmıştır. Adamın ne iş yaptığını çok merak etmiştir. Sorar :

-Şeytan mısın, nesin. Ne iş yapıyorsun?

-Mezarcıyım!

 

 Sevdiğim bir söz:

Her insan aslında cesurdur, ama kendisine ihanet eder, çünkü cesareti kendinden başkalarında arar.

Ralph Waldo Emerson