"La" diyenin güvenirliliği, "ilahe illallah"ile devam edeninsamimiyetine bakılır.

Çünkü hakikat, aldatıcılığın farkında olma idrakine erişilmesidir.

Alışılmış şeylerden şüphe duy ki

Gözleri kubur olanın, sözlerinde hasbilik,sadakat arama.

Silik parayla yazı-tura atılmaz.

Üretiyorsan borçlar ödenir. Üretmiyor, ithal ediyorsan, felaket döngüsünün içindesindir.

*

Etin en sinirsiz yeri neresidir?

Sinir yükseliyor da...

Mevsim normalin dışında.

Ülkemin kar kokusunu özledim.

Kar aydınlık.

Metroloji ilgileniyor...

Sabrın sonu selamet.

Allah herkesin gönlüne göre versin

Valla kuru iftira

Yıla rekorlarla giriyoruz

Başımıza taş yağacak

Şeytan kulağına kurşun

Gençliğine doyamadan gitti

Üç harflilere dikkat

Sert açıklamalar

Boş yok...

Hayırlara vesile olsun.

Yavaş abi, çaktırma...

Rezil olacağız valla...

Emeklilerin çilesi

Canın sağolsun

Sen öldün...

Şok... şok... şok...

Sert açıklama geldi...

Gözü kalmıştır

Allah devlete zeval vermesin

Haram olsun, gözüne dizine dursun

Artık bir sonraki maça bakacağız

Günlerden Cumartesi,saat 06.

Ankara plakası.

Başkent seni seviyorum.

Mealen;

Bir zamanlar “dünyayı değiştirmek gerekir” diye dolduruşa gelip neler yapmadık. Bazılarımız öldü, bazılarımız şimdi benim gibi laf ebeliği yapıyor.

*

Ocak bitti.

Şubat gün sayıyor

Sonra Mart, Nisan...

Sonra?

Usulca kalktım yataktan.

Mutfak balkonuna çıktım.

Ay yok, yıldızlar yok…  Sadece bölük bölük kara bulutlar, güneyden kuzeye hareket halindeler. Belli belirsiz bir kırmızılık var. Güneş her zamanki gibi oradan doğacak. Sokak lambaları fersiz, evler, sokalar sisle kaplanmış. Hayat derin bir sükûta hapsolmuş sessiz ve kederli.

Pencerenin kenarına kuşların yemini koydum.

Çiçeklere göz attım.

O da ne!

Sardunya çiçek açmış,boynu bükük

İçeri geçip ocağı yaktım.

Çaydanlığa su koydum.

Kahvaltı yapacağım ama ekmek yok.

Ocağı söndürüp sokağa çıktım.

Sokaklar bomboş.  Rüzgâr, insan atıklarını temizliyor!? Sanki İsrafil düdüğü çalmış.

Mahalle şerif kasabası gibi hayalet yere dönmüş.

Yürüyüşten sonra fırına uğradım. Tam buğday iki ekmek kestirip parayı uzattım. Tezgâhtaki kız paraya baktı, utangaç bir ses tonuyla, “şey” dedi, “ekmek zamlandı.”

7,5 lira olan 220 gramlık ekmek, bir gecede 10 lira olmuş.

Eve geldim.

Televizyonu açtım.

Emekliye yüzde 5 zam... 55 milyon dolar verip, biri uzaya turistik geziye gönderilmiş. Devlet daireleri, adliyeler, okullar, camiler, kışlalar, televizyonlar, kürsüler, sokaklar, meydanlar… “Küçük yalaka”larla dolmuş. Bunlar bize ne düşünmemizi, nasıl yaşamamızı, neleri yapıp, neleri yapamayacağımızı, neye inanıp neye inanmayacağımızı söylüyorlar.  Dediklerini yapmasak  ‘vatan haini’ olacakmışız.

Çince’de “utanmaktan da öte” diye bir duyguyu anlatan ‘yüzünün kızarması’ gibi bir kavram varmış.  Bu, “saygı yitimi”, haysiyetini ve toplumdaki yerini kaybetmek anlamına geliyormuş.

Deprem bölgesindeki unutulmuşluk, ihmal edilmişlik yaralara tuz biber ekiyor.

Söylemek istedim.

Telaffuzu zor.

Beceremedim.

Bizde “öte” si yok.

Bizde bırakın “öte”yi, utanmanın zerresi yok.