Bazıları “Ülkenin çivisi çıktı”. “Devlet çöküyor” deyince kızıyor.
Allahınızı severseniz yıpranmamış, tam güvenilir, tıkır tıkır çalışan bir tek kurumumuz var mı? “En çok güvendiğiniz kurumlar” konulu anketler yapılıyor, en yüksek çıkan kurum yüzde 20’yi geçmiyor. Hele bazıları yüzde 1-2’lerde.
Ortalık çetelerden geçilmiyor. Hayatın her alanında çeteler nasıl isterse her şey o yönde ilerliyor. Adalet mekanizmasının içinde, emniyette, tapuda, hastanede, ilaçta, müzikte, edebiyatta, finansta, siyasette, ekonomide, velhasıl aklınıza gelebilecek her alanda yuvalanmış çeteler, rüşvetle, şantajla, baskıyla, korkuyla her istediğini yaptırıyor.
İnsanların güvenle dört elle sarılabileceği, özgürlüğünü, malını, mülkünü koruyabilmenin güvencesi görebileceği bir tek kurum kalmamışsa, buna “Ülkenin çivisi çıktı” veya “Devlet hızla çöküyor, çetelerin kuşatması altında” denmez mi?
31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra ülke hızla savruluyor. O seçimlerde büyük hezimet yaşayan iktidar, muhalif partilere ve onların kazandıkları belediyelere karşı adı konulmamış bir savaş açtı resmen. Önceleri DEM Partili belediyelere ve il-ilçe örgütlerine karşı başlatılan operasyonlar ve kayyım atamaları, gittikçe yaygınlaştı ve şafak operasyonlarıyla ve iftiracı-itirafçı bazı zatların sadece “duydum, tahmin ediyorum, sanıyorum” suçlamalarıyla, tüm muhalif belediyelere, gazetecilere, aydınlara karşı tam bir cadı avı taktikleriyle korkutma ve sindirme eylemi başlatıldı. Bir çoğunun içi boş, iddianame bile hazırlanamayan, HTS kayıtları esas alınarak yapılan tutuklamalar, toplumu iyice gerdi ve bu kaos ortamında da çetelere fırsat doğdu, eskiden oluşan FETÖ borsası örneği, bir çok borsalar oluşmaya başladı.
Her sabah kalktığımda (Sabah dediğime bakmayın, benim sabahım öğleyin başlar) ilk işim internet ortamında Kırşehir gazetelerini taramak ve Kırşehir’le ilgili siteleri ziyaret etmek olur. İlgimi çeken gelişmelere göre de telefon görüşmeleri ve mesaj yazışmalarıyla ayrıntılara ulaşmaya çalışırım. CHP’li belediyeleri hedef alan operasyonlar yoğunlaşınca ve bir muhterem zatın “Kendisine Kırşehir belediye başkanı diyen sahsın kollarına kelepçe taktıracağım” açıklamalarını okuyunca, siyaseti ve gündemi Kırşehir’de yakından izleyen bazı arkadaşlarımla görüştüm, “Kırşehir Belediyesi için böyle bir ihtimal var mı?” diye sordum. Ard arda belediye hizmetleri ve başkanla ilgili o kadar çok şey anlattılar ki. Onlar bana sordu, “Böyle dürüst, çalışkan, devletin kör kuruşunu kimseye yedirmeyen bir insana da dokunabilirler mi?” diye.
Selahattin Başkan’ın Neşet Ertaş’ın sazı gibi gümbür gümbür, doğru notada, gönüllere dokunan hizmetlerini sıraladılar ve son günlerdeki belediyeye saldırıların asıl nedeninin muslukları kesilen, tezgahları bozulan bazı kesimlerin yanısıra Kırşehir’deki suyu zehirleyecek altın madeni arama projesine karşı sağlam duruşundan hesapları tutmayan bazı rantçıların can havliyle yıpratma çabaları olduğunu söylediler.
“Gönülden gönüle giden gizli” yolu bulan Selahattin başkana herkes başkan gözüyle değil, mahalle komşusu olarak bakıyor. O da konuşurken eline cebine değil, vatandaşın omzuna atıyor. Nereye gitse “Ula 2-3 sandalye daha getirin, kimse ayakta kalmasın” diye kendi şivesiyle zamanını masada değil, halkın arasında geçiren Başkan Ekicioğlu’nun maddi manevi dokunmadığı hiç Kırşehirli yok gibi. Yüreği Dinekbağ yufkası kadar yumuşak olsa da; iradesi, altın kazılarına direnecek Kervansaray dağları kadar görkemli ve sağlam. Anlamayanlara da dili, yeri geldiğinde Cemele biberi kadar acı.( Açık söyleyeyim o acı dili tasvip etmiyorum)
Kaç kişiye şu kurslarla beceri ve yetenek geliştirici öğretiler kazandırdığına bakmak bile onun nasıl gönül bağı kurduğunu gösterir: Bağlama, ebru, filografi, diksiyon, pilates, masa tenisi, işaret dili, satranç, halk oyunları, resim, tiyatro, Almanca, İngilizce, gitar, piyano, ahşap boyama, yağlı boya, karakalem, kadın giysileri dikimi, yaşlı bakımı, çeşitli el sanatları vs. vs… Bunlarla kalmıyor tüm bu kursların sonunda sergiler, festivaller, konserler.
Özbağ halısı dokur gibi ilmek ilmek dokunan kenar mahalle asfaltlarına ve kaldırımlara dört bir yandan lavanta kokusu eşlik ederken, köylere, kırsal kesimlere fidan, tohum, ilaç ve teknik desteği de ihmal etmiyor halkın adamı Ekicioğlu. Kadın kooperatiflerine ve kent konseyi çalışmalarına da omuz veriyor. Son yıllarda erişte, pekmez, reçel, köftür, cemele biberi, ceviz ürünlerinin profesyonel sistemle satılıp öğrencilere burs sağlanmasında da emeği var başkanın.
Peki her şeyi bu kadar düzgün yapan başkanın hiç mi yanlışı yok? Olmaz olur mu? Zamanı geldikçe onları da en seviyeli, düzeyli, küfürsüz, hakaretsiz, iftirasız biçimde yazar, söyleriz.
Örneğin hemen ufaktan başlayalım. Sayın başkan hani 2019’da yeni seçildiğinizde ilk meclis toplantısında “A müdür yemiş gitmiş, B müdür içmiş gitmiş; insan yediği yemağan parasını belediyeye ödettirir mi?” dediniz de ondan sonra hep avanta musluklarını kapatıp yüz milyonlarca belediye borcunu tümden ödediniz ya… … Hah işte kapatılan o musluklardan, kurutulan kaynaklardan beslenen onca kişiyi başımıza bela ettiniz. Örneğin bir başka ağır eleştirim de şu sıcakta niye koyu renk şapka takıyorsunuz? Maazallah koyu renk tüm sıcağı içeri alır, bir de güneş çarpmasıyla uğraşmayalım, bunca şeytan çarpması varken.
Eeeeee peki bu kadar can-ı gönülden kendini şehrine adayan, dürüst, çalışkan bir insanın koluna hangi çılgın zincir vuracakmış?
Yanıtı ortada. Buna benzeyen ve kimi zaman daha fazla hizmetleri halkıyla iç içe gerçekleştiren onlarca belediye başkanının kollarına o kelepçeler neden takıldıysa, bir iftiracı, yalancı tanık bulunur aynısı yapılabilir.
Hani hep deriz ya “Sen doğru ol, eğri belasını bulur” diye, öyle işte. Gönülden gönüle giden gizli yolu keşfettikten sonra gerisi laf-ı güzaf.
Ama bu çabalar, çıkan çivileri, çürümeye yüz tutmuş, makamları, çöküşe geçmiş odakları kurtarmaya yeter mi? Bence “cık”.