Okunsun diye değil, dokunsun diye yazılır bazı şeyler.

FRANZ KAFKA

Bu hayatın en iyi pozunu sen verdin göçebe.

Çünkü en iyi pozu yalnızlar verir.

Öylesine acıtıcı ve yürek yakıcı bir dönemden geçiyoruz ki kahrolmamak mümkün değil. Hani insanın “keşke böyle utandıran zamanlarda yaşamak zorunda kalmasaydım” dediği anlar vardır ya, işte öyle bir dönemdeyiz göçebe.

Bugünlerde kör sağıra, "çok güzelsiniz" diyor. Kör güzelliği bilmiyor, sağır da anlamadan başını sallıyor.

Yalanın vergisi yok göçebe.

Göçebe yer yurt tutamayan, konar göçer olduğundan daha doğrusu bir yerde tutunamayan kişi veya topluluk diye bilinse de;

Bu fikrin ruhun dinginliği açısından da böyle.

Bedenen hep hareket halinde, fiziki olarak ta mülk sahibi değildir. Hayvanları için ya otlak otlak yerler arar yada kendi güvenliği için geçici zula yerler aramakla hayatını sürdürmeye çalışır.

Ruhen de bir mekanın hatıraları hafızasında ya siliktir ya  hep dağınıktır.

Bir nevi Göçerlik ruhunda vardır göçebe ...

Hep geç kaldık, mevsimlerin tümüne.

Karaların en kuytularına, denizlerin mehtapsız seferine yollandık, dönüş için bir planımız olmadı göçebe.

Duyan yok boş yere nefes tüketme,

Bu dünya kör, sağır ve biz göçebe...

Hayat kısa, gidilecek yol uzun göçebe.

Yeşilliği dağların, tozu toprağı barındırmaz seni, buz kesen  akar suların berraklığı yangınını söndüremez, abdallık katılaşır, taşı kayası sertliğine tuz-buz olur yollarına serilir.

         Vardığında bağlar koruktur, ayrıldığında üzüm.

Kilimin yeşil çimlerdir vardığında, hazana dönüşür döndüğünde. Konup göçtüğün diyarlar.

Höyük höyük Anadolu'da izlerin, Kızıl-ırmak biriktir gözlerin, Bozyer Sazlı tarla, Karabaşın ardında mülklerin göçebe.

Dağa taşa kurda kuşa, günaydın dedin ömrünce.

Emek vermeden, alın terini silmeden güne utanmadan göz açanlar var göçebe.

Dünyadan haberin olmadı.

Kurtarıcı rolüne  girerek destek verdiğin kişi, güçlendiği zaman bırakacağı ilk kişi sen oldun göçebe. Çünkü sana baktıkça eski zayıflığını hep hatırladılar göçebe.

Eskiler buna ”Körün gözü açıldığında kırdığı  ilk şey bastonudur“ demişler göçebe.

Kaç kilometre yol gidince seyyah,

Kaç diyar görünce gezgin,

Kaç hezimetten sonra bezgin olurdu ki insan?

Kaç olunca çok olur göçebe?

Derdin ölçütü neydi sahi?

Ekmeği bayat olanın yanında pırlantası küçük olanın da derdi

dert miydi gerçekten?

O kadar çok işimiz vardı ki; anlamını, adamını bilemedik göçebe.

Güzel deyimdir “adam gibi adam olmak” ya da “dört dörtlük adam olmak!”

Herkes adam gibi adam olamaz göçebe.

Yolların inişli çıkışlı, yorgun argın yürüdüğün, dünyan yün eğiren Kirman göçebe.

Baharın bedelini hep kıştan ödedik, önümüz çiçek önümüz yaaaaz!  Göçebe.

Sonrası Tabduk Emre'nin öğüdü gecelerinde.

— Unutma bunu, belle Yunus: Bu yola akılla çıkılır, sonra akıldan çıkılır. Gönülle devam edilir...

Lafın özü

Hafızamızı yitirdik.

Yerleşik olmadığın ,bağlam kurmadığın ,bağlanmadığın, aklın kalmadığı yerde hafıza olmaz GÖÇEBE.