"Bir gün anlarsın anne sevgisinin para ile pulla ölçülemeyeceğini...

Sarılacak bir ten, koklayacak bir omuz ararsın. İşte o zaman geç kalmış olursun."

— Can Yücel —

Her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar günü, içimizde buruk bir tat, gözlerimizde ışıltılı bir minnetle "Anneler Günü" deriz. Ama ne bir tek güne sığar anneler, ne de kelimelere… Onlar sessizce omzumuza düşen bir el, ateşimiz çıktığında sabaha kadar başımızı bekleyen göz, ya da okul dönüşü mutfağı sarıp sarmalayan o tanıdık kokudur.

Anneler Günü’nün temelleri, 1908 yılında Amerikalı Anna Jarvis’in annesini anmak için başlattığı bir etkinliğe dayanır. Jarvis’in bu çabası, 1914’te ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından resmî bir güne dönüştürülür. Ama dünyanın dört bir yanındaki annelerin sevgisi, hiçbir takvimle sınırlanamayacak kadar eskidir.

Benim annem mesela... canım annem…  O zamanın şartlarında, evimiz sobalıydı; ama onun yüreği hep sıcaktı. Annemin eteğinde gezerdim. Sanki nefesiyle ısınıyor, bakışıyla güç buluyordum. Kış sabahlarında daha gözümü bile açmadan sessizce kalkar, sobayı yakar, çoraplarımı kenara ısıtırdı. “Üşüme,” derdi, sarıp sarmalardı beni. Bir yandan da kahvaltı tabağına sevdiğim domatesleri kalp şekli vererek dizerdi. Hiç unutmam, bazen sevdiğimi bildiği için bir de kaygana yapardı. (un, yoğurt, yumurta çırpıp pişirilir) O mis gibi kokusuyla içimi ısıtan, tereyağında kızarmış, sarı sarı sevgiyle dolu kaygana... Küçük ellerimle tutup yerken sadece karnım değil, kalbim de doyardı. O zamanlar bilmezdim bu kadar küçük detayların, bir gün içimde koca birer özlem taşına dönüşeceğini…

Bir başka unutamadığım anım ise yine ilkokul yıllarımdan… 1 ya da 2. sınıftaydım. O zamanlar sabahçıydım. Henüz gün doğmadan, karanlık ve keskin soğukla baş başa kalırdık. Hava karanlıktı, soğuk yüzümüzü adeta ısırırdı.

Her sabah, ben uyanmadan önce kalkar, ocakta küçük mermer taşlarını usulca ısıtırdı. Sonra hiçbir şey demeden, o taşları siyah okul önlüğümün cebine gizlerdi. Ellerim yolda donmasın, azıcık da olsa ısınayım diye… Ben o taşları sihirli sanırdım çocuk aklımla. Meğer sihir, o taşlarda değil; onları oraya koyan ellerdeymiş. Meğer sihri, annemmiş…

Anneler, hep bir şeyleri eksiltmeden var ederler. Kendilerini adım adım geri çeker, bize yol açarlar. Düşünsenize, bir çocuğun ilk öğretmeni, ilk sırdaşı, ilk kahramanı hep annesidir. Ve çoğu zaman, biz fark etmeden onların saçlarına bir beyaz daha düşer.

Bu Anneler Günü’nde çok şükür annemin nefesini hâlâ hissedebiliyorum. Yanı başımda oluşunu, sesiyle uyanabilmeyi, gözlerinin içine bakarak "iyi ki varsın" diyebilmeyi büyük bir şans sayıyorum. Binlerce kez şükrediyorum bunun için. Ama biliyorum ki, herkes bu kadar şanslı değil. Kimileri annesinden uzak, kimileri ise çoktan göğe uğurlamış onu. O yüzden bu gün, sadece kutlama değil; bir hatırlayış, bir iç çekiş, bir dua günüdür aynı zamanda.

Gelin bu Pazar günü, bir gül alın elinize. Belki bir mezar taşının başına, belki annenizin kapısına. Ama alın. Çünkü anneler, bir gül kadar narin, bir çınar kadar köklü ve bir dua kadar kıymetlidir.

Ve lütfen... Bu kez sadece "Anneler Günü kutlu olsun" demeyin. Elini tutun, gözlerinin içine bakın ve şunu söyleyin:

"İyi ki varsın, hep vardın ve hep olacaksın..."

…Ve bilin ki, bir annenin hakkı ödenmez. Çünkü o, karşılıksız sever; karşılık beklemeden var olur. Onun fedakârlığı teraziye sığmaz, duası göğe ulaşır. Ne demişler: “Cennet annelerin ayakları altındadır.” Bu sadece bir söz değil, aslında insanlık tarihinin en kadim vefa borcudur. Annesini unutan, kökünü kurutur; annesini seven ise hayatı boyunca yeşerir, çoğalır.

Bir gün olur da annenin gözleri nemliyse, başını dizine koy ve dinle. Çünkü senin en doğru pusulan, onun sessizce anlattıklarıdır. Bugün hâlâ hayattaysa, şükret. Yoksa, adını andığında boğazın düğümleniyorsa, dua et… Çünkü anneler gökte de olsa, dualar hep yerini bulur.

Vefa, sadece bir günün hediyesi değil; bir ömrün minnetidir. Ve anneler, bu vefayı en çok hak edenlerdir.

Anneme ithafımdır…

Hayatımın her sabahında, her soğuk cebimde, her içimi ısıtan duada sen varsın. Varlığına binlerce kez şükürle…