16 Nisan’da yapılacak referandum çalışmalarını izliyorum. Kırşehir’e gelen siyasetçilere bakıyorum, seçmen ziyaretlerine görüyorum.

16 Nisan’da yapılacak referandum çalışmalarını izliyorum. Kırşehir’e gelen siyasetçilere bakıyorum, seçmen ziyaretlerine görüyorum. Bu konuda fazla yorum yapmak istemiyorum.
Ama Kırşehir’de referanduma, siyasilere ilginin günden güne azaldığını anlıyorum.
Aydınlanma devrimimizin 93. yılındayız.Ulaşmış olduğumuz bu tarih sürecinin. Getirdiklerini asla küçümseyemeyiz.Cumhuriyet devrimi,İdeal kalkınmayı sağlayamamış ise,bundaki sorumluluk, Cumhuriyet Devrimiyle onu yaratan öncü kadronun değil,özellikle
çok partili yaşa seçtikten sonra oy kaygısıyla siyasal iktidarların tutum ve davranışlarındadır.
Cumhuriyetimiz,başlıca şu alanlarda verimli bir sonuca ulaşmıştır:
1) Egemenlik devriminin kamuya yayılması,
2) Çok partili hayatın gittikçe kalıcı biçime dönüşmesi,
3) Eğitim-öğretim alanındaki gelişmeler,
4) Savunma sanayi alanındaki gelişmeler,
5) İthalat-ihracat sektöründeki gelişmeler,
6) Adalet,yargı,anayasa alanındaki modernleşmeler,
7) Ulaşım sektöründeki gelişmeler,
8) Özellikle Kamu. İktisadi Teşebbüsleri yoluyla yaratılan sanayi devrimindeki gelişmeler,
9)Bilimsel alandaki gelişmeler...
Bunları daha da çoğaltmak mümkündür. Cumhuriyet devrimi,daha ileri
aşamalara ulaşamadıysa bunun sorunu kendinde değildir.
Eğer bugün Güneydoğu’da terör dış destekli olarak yurttaşlarımızı vuruyorsa, polisimizi, güvenlik görevlilerine,askerimizi, öğretmenimizi vuruyorsa bundaki sorumluluk siyasal iktidarlarındır.
Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki, federasyonu tartışabilir, damarlarımda Kürt kanı dolaşıyor" sözleriyle bölücülüğün daniskasını yapmıştır. Dağa çıkan eşkıyaya destek vermiştir.Irkçı bölücülük yapmıştır.Öyle ya "damarlarında Kürt kanı” dolaşıyormuş!..
Bunu hangi ölçüyle,hangi bilimsel yöntemle saptamışsa…Ve aynı Cumhurbaşkanı
partisinde konuşurken “Allah'ın ipine sımsıkı sarılın", "Atatürk bir süpermen değildi" gibi inciler döktürmüştü. Kerameti kendinden menkul bir şeyhti. Allah rahmet eylesin “Geriye kalan çoluk çocuğunun da kalkışmadığı pis iş yok!
Bundan daha önceleri bir başbakan,"ben orduyu yedek subaylarla da idare ederim.İstesem odunu bile milletvekili seçtiririm" mantığıyla hareket etmişti.Ülkeyi kendine oy verenler vermeyenler ayrımıyla felâketin eşiğine getirmiş,"vatan cepheleri" kurmuştu.
Tahkikat komisyonlarıyla muhalefeti yok etme siyasetini gütmüştü.
O'nun izinden gelen yıllarca bu ülkeyi yönetmiş olan bir başka başbakan,"iti ite kırdırıyorum.Bana sağcılar cinayet işliyor” dedirtemezsiniz" dememiş miydi?
"İti ite kırdırdığı” için de günde 50 kişi öldürülüyordu. Öyle ya "imam osurursa cemaat sıçar" lafı boşuna mı söylenmişti.
'Hele şimdilerde bir başbakan "Al Anbaa" adlı Mısır gazetesine şu şekilde demeç veriyor:"
Atatürk,laik rejimi empoze ederek camilerde ibadeti yasakladı. Camilerin bir kısmı atlara yarış sahası haline getirildi. Peçeyi yasakladı. İslâm ilmiyle uğraşanları öldürttü." (Bak.Cumhuriyet,9.10.1996)
El insaf, Atatürk’e düpedüz iftira ediliyor.
Halbuki Atatürk dönemi İslam dininin en özgür en muhteşem dönemidir.İbadetin yasaklandığı savı ağın bir bühtandır. İslâm’da iftira en kötü huylardandır.Ben,ibadetin yasaklandığına dair en ufak bir söylenti duymadım. Amcam 94, babam, 90 yasında vefat ettiler.
Her ikisi de Kur’an okurdu. Hiç böyle bir şey duymadım. Görmedim. Herkes Cumhuriyet döneminde özgürce ibadet yapmıştır. Bunun tersi olsaydı, bugün Cumhuriyet düşmanları cirit atamazlardı. Çünkü Atatürk tam bir demokrattı. Eğer Atatürk'ün elindeki fırsat Erbakan'ın eline geçseydi,5 milyon kişiyi bir gecede hallederdi.
Burada bir anektot nakledeyim:
"1935'te yeni seçimlere gidilirken, Başbakan İsmet İnönü ile CHP Genel Sekreteri Recep Peker'den "bazı itirazlar gelmişti. Bağımsızlardan Halil Menteşe ile Sırrı Bellioğlu sert bir
muhalefet yapmışlardı.Yeniden seçilmemeliydiler.
Atatürk,İnönü ile Peker’e şu yanıtı verdi:
"Elbette konuşacaklar,elbette eleştirecekler. Biz, bu arkadaşların Meclise girmelerini neden destekledik?Bir oyun olsun diye mi? Yoksa kendinizden emin değil misiniz? İcraatınızda savunamayacağınız noktalar var mı?"
Görüldüğü gibi Atatürk, tam bir demokrasi aşığıydı.
Ancak bu aşkının gerçekleşmesini zamana bırakmıştı. Çünkü halkın %90’ı okur-yazar bile değildi Sanayileşme yoktu. İşçi sınıfı yoktu.Cehalet diz boyu Buna rağmen 1924-1930’arda iki kez de demokrasi denemesine geçmişti O’nun Cumhuriyet’i demokratikti. Kaddafi ‘nin Erbakan'ın gözlerinin içine baka baka söylediği gibi 1914’ten sonra İradesini kaybeden Türkiye Cumhuriyet’i değil. Osmanlı saltanatıydı.İradesine egemen olamadığı için 1.Dünya Harbi'ne girmiş ve yıkımını kendi hazırlamıştı.Türkiye 1920’lerde 1919’larda özbeöz kendi iradesine sahip çıkmaya başlamıştır.
Bugün bir başbakan yardımcısı,dış işleri bakanı düşünün! Maazallah. ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Gecekondu profesörü. ''Siyaset dinin emrindedir" gibi tarihe geçecek mantar bir laf etmiş. Siyaset halkın emrindedir. Siyaset halk içindir. Siyaset millet içindir. Siyaset dinden arınmıştır günümüzün demokratik toplum düzenlerinde. Siyaset dinin emrindedir" dedin mi bu düpedüz dinin
Siyasallaşması siyasi otorite haline gelmesi demektir.Bunu böyle bilmeyen, siyasetin dinin emrinde olduğunu söyleyen Hukuk Fakültesi 1.sınıf öğrencileri kamu hukukundan sıfır alırlar. Böyle cahil bir lafı söyleyen siyasetçiyi görmemiştik. Onu da gördük! Ne demiş Yahya Kemal,"yaşayan görür".
Cumhuriyetimizin bu kabil hastalıklardan arınıp,ulusal birlik beraberlik içerisinde gelecek yüzyıllara akıp aktıkça da güçleneceğine inanıyoruz.Yeter ki, ülkemiz, örtülü ödenekten 500 milyarı düpedüz yiyen, cebe indiren, anayasal sıkıştırma yapılınca da, kurtuluşu, bir zamanlar yerden yere vurduğu kişilerle koalisyon yapmada bulanlardan Cenab-ı Allah ülkemizi korusun! Yiyiciler, tabancılar, şeriatçılar, bölücü: ve yıkıcılardan ülkemiz arındırılsın!
Şimdi, bu laik-demokratik, milli sosyal hukuk devleti olan Cumhuriyetimizi yıkıp yerine şeriat diktatörlüğüne dayalı,tek adam rejimi istemek,gaflettir,dalalettir, cehalettir.’’
Tek adam rejimlerine yönelip, Afrika’nın, Asya’nın (Ön Asya’nın) Güney Amerika’nın orta Amerika’nın rejimlerine yöneleceğimize demokratik, parlamenter sisteme dört elle sarılmalıyız!
Onun için referandumda HAYIR!