Bayram yaklaşıyor. Her zaman olduğu gibi yine bayramın gelmesini iple çekiyorum. Geçen bayramlarda topladığım şekerler aklıma geldikçe daha bir heyecanlanıyorum. Bu bayram da bol bol şeker toplayacağım.

Her sabah gözümü açar açmaz anneme soruyorum:

“Anne bayrama kaç gün kaldı?”

Annem durgun bir sesle kısa cevaplar veriyor:

“Dört.”

“Anne bayrama kaç gün kaldı?”

“İki.”

Annemin kara bulutlar çökmüş yüzüne dikkatli dikkatli bakıyorum. Bayram gelecek diye telaşlanan, günler öncesinden temizliğe başlayan; baklava, börek, sarma yapan kadından eser yok.

Evi dağıtmayın! Camları yeni sildim, parmaklamayın! Odanızı toplayın! Bayram geliyor evi kirletmeyin! diye çıkışsın istiyorum ama o ağzını bile açmıyor.

Sabah kalkar kalkmaz yataklarımızı düzeltiyor, çadırımızın içini topluyor sonra da ellerini çenesinin altına dayayarak düşünüyor. Arada bir gözlerinden akan yaşları elinin tersi ile siliyor, burnunu çekiyor ve sonra yine düşünmeye devam ediyor. Annem ne çok düşünüyor.

Bayrama bir gün kala çadırımızın önüne yabancı birkaç adam geldi. Annemin eline birkaç poşet tutuşturdu. Annem boynunu yere düşürdü ve fısıldar gibi “Sağ olun.” dedi. Annem çadıra girip poşetleri ablama ve bana uzatarak “Alın yavrularım, bunlar sizin bayramlıklarınız” dedi sonra da çadırımızın arkasına geçti ve hıçkıra hıçkıra ağladı.

Bayram sabahı ezan sesi ile uyandım. Annem çadırda yoktu. Ablam uyuyordu. Çadırımızın önünde bir hareketlilik vardı. Dışarı çıktım. Amcalar bayram namazına gidiyorlardı. Çadır bölgesinin yakınındaki büyük çadırda bayram namazı kılınacakmış. Amcalar konuşurken duydum. Önceden mahallemizdeki büyük caminin minaresinden ezan okunurdu. Babam da bayram namazına giderdi. Giderken elimden tutar beni de götürürdü. Ağabeyleri mi de… Amcaların yüzüne baktım. Buz gibiydi. Hiçbirinde bayram sevinci yoktu. Hepsinin de yüzünde bir keder yüklüydü. Bu bayram, bayram namazına bizim aileden giden olmadı.

Çadıra tekrar girdim. Üşüyordum. Dışarıda hafif bir esinti vardı. Muşambadan duvarlarımız bayrak gibi sallanıyordu. Kulaklarımda bir uğultu… Sanki kimsesizliğimin inlemesi…

Ablam yorganın içine iyice gömülmüştü. “Abla!” diye seslendim. “Kalk, bugün bayram!” Ablam gözlerini hafifçe araladı sonra geri yumdu. “Ne yatıyorsun abla? Kalk hadi, bayramlıklarımızı giyelim. Şeker toplamaya gidelim.”

Bayramlıklarımızı giymedik. Şeker de toplamadık. Ablam elimden tuttu ve annemin yanına götürdü. Annem, babamın yanındaydı. Babam da ağabeylerimin yanında… Annem, babamın ayakuçlarına oturmuş, toprağı okşuyordu. Biz de yanına çöktük. Ses çıkarmadan saatlerce oturduk. Mezarlık insan kaynıyordu. Etrafta süslü mezar taşları yoktu. Küçük bir tepecik şeklinde duran yüzlerce, binlerce mezar ve her mezarın başında ağlayan insanlar…

Ablam, bir süre babamın mezarı başında oturdu. Sonra yandaki Hasan ağabeyimin mezarına oradan da İlyas ağabeyimin, dedemin, teyzemin, dayımın mezarlarını tek tek ziyaret ederek onlara dua etti. Cebinde getirdiği şekerlerden mezarların üzerine bıraktı. Bu bayram onlar bize şeker ikram edememişti. Ama ablam onlara şeker tutmak istemişti.

Ellerini öpüp boyunlarına sarılamamıştık. “Aslan torunum, al bakalım bu da senin harçlığın…” diyerek paraları toplayamamıştık. Bayram sofrasına oturup neşeyle birbirimizin yüzüne bakamamıştık. Güle oynaya bayram kutlayamamıştık.

Öğleye kadar mezarlıkta vakit geçirdik. Kara toprağa baktık, baktık. Annem yavaşça kalktı ve mezarlığın çıkışına doğru yürümeye başladı. Biz de peşinden. Sessizce yürüdük, yürüdük. Bir zamanlar evimizin olduğu mahalleye geldik. Şu an yerinde yeller esen sokaklarımızda yürüdük. Ablamın, ağabeylerimin okula gittiği yollarda… Koştuğum, top sektirdiğim, kovalamaca oynadığım… Çocuk seslerinin yükseldiği mahallem… Neredeydi? Neredeydi çocukluğum? Neredeydi anılarım? Neredeydi sevdiklerim? Onları geri getirmek için nelerimi vermezdim ki…

Moloz yığınları arasında ilerledik. İş makinalarının temizlediği ve şu an yerinde yeller esen evimizin olduğu yere geldik. Anılarımızı aradık. Mutlu mesut günlerimizi… Bayramlarımızı… Ailece kutladığımız bayramları... Babamla… Babamla geçirdiğim bayramları… Ağabeylerimle geçirdiğim bayramları… Dedemle… Babaannemle… Teyzelerimle… Dayılarımla… Amcalarımla geçirdiğim bayramları…

Özledim. Hem de çok özledim. Bayram!.. Meğer benim her günüm bayrammış. Ailemle, sevdiklerimle geçen her günüm bayrammış.

Şimdi tüm çocuklara sesleniyorum Siz çok şanslısınız. Siz bayram çocuklarısınız. Elinizdekilerin kıymetini bilin!

Benimse her günüm her bayramım buruk geçecek. Acılar unutulmaz sadece ötelenir. Ben de ötelemeye çalışıyorum acılarımı. Ama yine de içim acıyor hem de çok acıyor.

Öncelikle tüm depremzedelerin bayramını kutluyorum. Sevdiklerinizle nice bayramlar geçirmenizi diliyorum.

Ya toprak ol

Ya da su

Sakın ateş olma