Bugün Kırşehir'in sorunlarından, insanlardan uzak bir yazı yazmak istiyorum. Ne yazarsam yazayım Kırşehir' de yaprak kımıldamıyor, ben yazdığımla kalıyorum. O nedenle akıllı olup, birilerine dokundurmadan değişik bir yazı yazmak istiyorum. Baktım ki toplum olarak uyuyoruz, uyuyan toplumu uyandırmaya çalışacağım.

En azından bu hafta Kırşehir caddelerinde beni görünce birileri yüzünü ekşitmez.

Etrafımızı dört bir taraftan saran haçlı devletleri kurulduğu günden itibaren Türkiye’yi içine sindirememiş, bölüp, parçalamak için oyun üzerine oyun oynama devam ediyor ve oynadığı oyunlar da strateji değişikliğine gidiyor. Haçlı devletlerinin strateji değiştirdiğinin en önemli göstergesi olarak İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy Kastamonu Nasrullah Camii kürsüsünde milli birlik ve bütünlüğümüzün ehemmiyetine dair nasihatlerde bulunduğu bir cuma vaazında Mısır’da ikamet ettiği yıllarda yaşamış olduğu bir anısında görülür.

        Mehmet Akif Ersoy’un bu hatırası haçlı devletlerinin Türkiye üzerinde oynadığı oyunlarda değiştirdiği strateji ve bugün içine düştüğümüz ve düşürüldüğümüz buhranların sebeplerine ışık tutması açısından oldukça düşündürücüdür.

Mehmet Akif Ersoy hatırasını şöyle anlatır:

“Mısr-ı Ulyâ’da (yukarı Mısır) dolaşıyordum. Orada aklı başında bir Müslüman’la görüştüm. Konu siyasete intikal etti, dedim ki:

- Hayret doğrusu 15 milyonluk Mısır’da çok az bir kuvvet var ( Mısır 1882 yılında İngilizler tarafından işgal edildi ve bu işgal 32 yıl boyunca hiçbir hukuki statüye dayanmaksızın devam etti.) Bu kadar az kuvvetle, koca ülke nasıl korunabiliyor.

Cevaben o zat dedi ki:

- O yabancı devlet adamlarından birisiyle samimi görüşürüz. Söylediklerinizi ben de düşünmüş ve demiştim ki:

-Günün birinde Osmanlı Devleti 40-50 bin kişilik bir ordu hazırlayarak Mısır’a gönderirse ne yaparsınız?

-Hiçbir şey yapamayız. Savunma imkânımız olmadığı için Mısır’ı kendilerine teslim eder çıkarız. Fakat şunu iyi biliniz ki biz Osmanlılara değil 40 bin kişi 40 kişi gönderecek kadar fırsat vermeyiz. Çünkü artık strateji değiştireceğiz, cephede savaşmaktan vazgeçeceğiz ve ülkelerinde bitmez tükenmez meseleler çıkartacağız. Onlar birbirleriyle uğraşmaktan vakit bulup kafayı kaldırarak bir kere olsun Mısır’a bakamazlar.

M. Akif Ersoy’un hatırası bize her şeyi açıkça anlatmaktadır. Türkiye’de neden bu kadar olaylar çıkıyor, neden birileri ortaya çıkarak hak ve özgürlük istiyorlar, neden her gün şehitlerimiz ve gazileriniz oluyor, neden ülkemizin kalkınmasında, ekonomimizin gelişmesinde kullanılacak paralar terörle mücadeleye aktarılıyor? Bu ve buna benzer soruların cevabı İstiklal Marşımızın M. Akif Ersoy’un hatırasında özetleniyor.

Kısaca haçlı devletleri ülkemiz üzerinde oynadığı oyunlarda sürekli strateji değişikliği yaparak bizleri uyutuyorlar.

Yıllar önce Sağcı-Solcu, Türk–Kürt, Alevi–Sünni, İlerici-Gerici ayrımları yaptırarak ülkemizi kan gölüne çevirerek binlerce insanımızın ölmesine, şehirlerimizin yakılıp yıkılmasına neden oldular. Aynı zihniyet bugün içimize gönderdikleri ajanlarla bizleri çağdaşlık, ilericilik, moda ve marka maskesi altında uyutmaya devam ediyorlar.

Bizleri dilimizden, kültürümüzden uzaklaştırarak uyutuyorlar. Bırakın metropol dediğimiz şehirleri Anadolu’nun ortasında Kırşehir’de bazı iş yerlerinin tabelaları yabancı olup, bu durum Türklüğün halı gibi ilmek ilmek dokunarak dünya coğrafyasında büyüyerek, gelişmesini sağlayan, Türklüğün öncüsü ve Türk Dilinin Başkenti Kırşehir’ e yakışmamaktadır. Kırşehir Belediye Başkanlığını ilimizdeki yabancı tabelalar konusunda göreve davet ediyorum.

Bizler televizyon kanalizasyonlarında birbirinden iğrenç gelin-kaynana programlarıyla, evlendirme programlarıyla, kim kime kaçmış, kim kimi tehdit etmiş, dövüş kavga dolu ne olduğu bellisiz programlarla, evlilik hayatını tehlikeye düşüren, boşanmaları arttıran, Türk aile yapısına aykırı birbirinden kalitesiz dizilerle bizleri uyutuyorlar. Bizler de televizyon karşına geçerek ağzımızı açıp, seyrettiğimiz bu dizilerle haçlı devletlerinin uygulamak istedikleri stratejiye çanak tutuyoruz. Çünkü adeta uyutuluyor ve sonucunda etrafımızda nelerin olduğunun farkına varamıyoruz.

Okumaya gelince yanından geçmiyoruz. Kur’an’ın mealini, tarihi ve kültürel kitapları okumuyoruz. Okumayınca etrafımızda olanlardan haberdar olmuyoruz. Zaten Haçlı devletleriyle ülkemiz içinde onlara yardımcı olmaya çalışan kişiler okumamamız, aydın ve bilgili toplum olmamamız ve etrafımızda dönen olayların farkında varmamız için bizleri kalitesiz, iğrenç televizyon programlarıyla oyalıyorlar.

Bizleri dinimizle uyutuyorlar. İçimize gönderdikleri muhteremler bizlere Allah tarafından indirilmiş Kuran’ın yerine uydurulmuş bilgilerle bizleri uyutuyorlar. Bu muhteremlere göre Kuran’ın Türkçe Mealinin okunması günahtır. Çünkü bizlerin Kuran’ın Türkçe Mealini okuyup anlaması onların işine gelmemektedir.

Oysa Kuran’ın ilk emri okumak olduğu gibi okumanın kız-erkek tüm Müslümanlara farz olduğunu emretmiştir.

Bizleri “Kadın-erkek aynı yerde oturamaz! Kız çocuğu okumaz! Kadın çalışmaz, kız-kadın dışarı çıkmaz! Kız-kadın başı açık gezmez! Kızın kadının sesini erkek duymaz! Sol elle yemek yenmez, yazı yazılmaz! Evden dışarı çıkılırken sağ ayakla çıkılır, tuvalete girerken sol ayakla girilir! Gece tırnak kesilmez! Yüz üstü uyunmaz!” gibi dinimizde yeri olmayan uydurulmuş şekilcilikle ve Arap kültürünün İslamiyet olduğunu empoze ederek bizleri uyutuyorlar.

Kutsal kitabımız Kuran bu kadar sığ bir kitap mı? Hiç “Okuyun, araştırın, insanlığa, ülkenize faydalı olun, ilimle, bilimle uğraşın, kalkının, gelişin, güzel ahlak sahibi olun” dememişte, şekilciliği mi emretmiş?

Bu örnekleri fazlasıyla çoğaltabiliriz. Haçlı devletleri Türkiye'yi bölüp parçalamak iç savaş çıkarmak uğruna ülkemizden birilerini kullanıyor ve bunun için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Resmen aramıza nifak sokarak ayrıştırıp, soğuk savaşa neden oluyorlar.

Vatan sevgisinden, milli kültür, şuur ve bilinçten uzak, inançtan yoksun, ahlaki çöküntü içerisine girmiş, Avrupa kültürünü medeniyet zannederek batıya özenti duyan gençleri planlarına, oyunlarına alet etmek, satın aldıkları maşalar tarafından ortak alanlarda birlikte yaşayan halkı kışkırtıp sokaklara çıkarmak ve Türkiye’de yaşadığı halde Türk olmadığı kesin olup, Ermeni mi, Yahudi mi? ne olduğu bellisiz insanları ön plana çıkartarak Türkiye’yi kan gölüne çevirmek, uğraştırmak, güçsüz bırakmaktır.

Yıllar önce bir Türk Generalin Türkiye’yi karıştırmak, Kürt -Türk, Sünni-Alevi savaşları veya çeşitli olayları çıkarmak üzere Türkiye’ye 1965 yılında 2500 ajanın girdiğini söylediğini hiç unutmuyorum. O ajanlar boşuna girmedi. Geçmişte 1968 yılında başlayan sağ sol kavgaları, 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül Darbesine vesile olan olaylar, Kahramanmaraş olayları, Çorum olayları boşuna çıkartılmadı.

PKK’yı icat ettiler, ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgesinden başlayarak diğer şehirlerimizi saran olayların çıkmasına neden oluyorlar. Türkiye’yi yıkmak, bölmek, parçalamak için planlarını gün ve adım- adım uygulayan haçlı devletleri İsrail’i var ettiler, Irak’ı işgal ettiler, Suriye’yi karıştırdılar, IŞİD kurdular, öldüreninde ölenin de Allah-Allah dediği Müslüman’ı Müslüman’a, Kürt’ü, Kürt’e öldürttüler. Kim ölürse olsun sonuçta hep kendileri kazandılar.

Dünya coğrafyasında güçlü bir Türk devletini içine sindiremeyen ve bölüp parçalamak için her yolu deneyen, strateji deneyen haçlı devletleri içimize soktukları nifaklarla başımızı kaldırtmıyorlar ve bizi uyutuyorlar.

Amerikalı Yahudi bankacı ve iş adamı olan David Rockefeller haçlı devletlerin iç yüzünü bir söyleşide;

“Atatürk yüzünden planlarımızı yüz yıl ertelemek zorunda kaldık. Şu an yine uyguluyoruz Türkiye’yi bölmek, Türklüğü ve İslam’ı yok etmek için Türk Kürt, Alevi Sünni, sağ sol savaşı çıkarmalıyız. Böylece kazanan İsrail olacaktır” diyerek göstermiştir.

Bizim haçlı devletlerinin uyguladıkları strateji tuzaklarına düşmemek ve gaflet uykusundan uyanmak için başta Kuran’ın Türkçe Meali olmak üzere tarihi, milli ve kültürel her türlü kitapları okumamız gerekmektedir. Aksi halde bizi uyutmaya devam ederler.