İnsanlığın başlangıcından bu yana, yaşam beklentisi zamanın %99,9'unda sadece 30 yıl civarında olmuştur. Ortalama yaşam süresinin önemli ölçüde artmaya başlaması, ancak 19. Yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşmiştir. Türkiye’de ortalama yaşam süresi 80 yıl civarındadır. Gelecekte daha da artacaktır. Son 5 yılda Türkiye’de 65 yaş ve üzeri nüfus %202’den fazla artmıştır. Giderek artan yaşam beklentisi nedeniyle, 80 yaş üstü insan sayısının 2050 yılına kadar %200 veya daha fazla artacağı dikkate alınmalıdır.

Türkiye'de artan yaşam süresinin yanı sıra, azalan bir üretkenlik de vardır. Mevcut nüfusu korumak için her kadının hayatı boyunca ortalama 2,1 çocuk doğurması gerekir. Bu sayı doğal üreme oranı olarak bilinir. Fakat doğurganlık bugün Türkiye’de 2’nin altına inmiştir. Azalan üretkenlik nedeniyle, uzun vadede olsa bile, Türkiye'de toplam nüfusun azalması beklenmektedir. Bu nedenle; yaşlanma sadece 50'li yaşlar için bir sorun değildir. Tüm nüfus için bir meydan okumadır. Çünkü genç nesiller daha az çocuk sahibi oluyor ve yaşlı nesiller daha uzun yaşıyor.

Yaşlı nüfus çok heterojendir ve bu nedenle yaşlı insanlar için ürünü, pazarı ve hizmeti tanımlamak zordur. Tanımın zorluğu, yaşlılar grubunu tanımlamak için yaşlı insanlara karşı iyimser olan reklamcılar ve oportünist profesyoneller tarafından sıklıkla icat edilen çok sayıda terimle gösterilmektedir: Turbo yaşlılar, Best Ager, Masters Consumers, Gri Şakaklar vs. Meslek sonrası dönemin erken emeklilik ve daha uzun yaşam beklentisi nedeniyle uzamasından ötürü, sadece 50 veya 55 yaş üzeri gruptan söz etmenin, kaba bir sınıflandırma olduğunu göstermektedir. Nitekim bu tecrübeyi ilk yaşlı üniversitemiz olan 60+Tazelenme Üniversitesinde yaptığımız için 50-59 yaş grubu için yeni bir eğitim modeli hazırladık. Bireyin iş gücü piyasasındaki konumuna ek olarak, artık fonksiyonel sağlık durumu ve kuşaklar arası ilişkiler önemli unsurlar olarak dikkate alınmalıdır. Bu yüzden yeni yaşlı eğitimi modelinin (50+Tazelenme Üniversitesi) odağında “meslek, sağlık ve aile” yer almaktadır.

Hayatın bu evresindeki kişiler halen istihdam ediliyor olsalar da, meslek sonrası evreye geçiş belirgin hale gelmektedir. İstihdamın bittiği veya meslek yaşamının sona erdiği yaş kişiden kişiye değişebilir. Bir yandan erken emeklilik, giderek daha fazla sayıda çalışanın resmi emeklilik yaşına ulaşılmadan çalışma yaşamından ayrılması veya dışlanması anlamına gelirken, diğer yandan kadın ve erkeklerin bazen emeklilik yaşına geldikten sonra bile, çalışmaya devam etmeleri anlamına gelmektedir.

Günümüzün uzun ömürlülüğü, sağlıklı ve aktif yaşlıların sayısının artması, günümüzde iki farklı yaşlılık kültürü arasında ayırım yapmayı gerekli kılmaktadır. Aktif yaşlılar için yaşlanma kültürü ve engelli ve bağımlı yaşlılar için yaşlılık kültürü. Sonuncusu günlük bir azınlığı temsil etmektedir. İleri yaşlılar söz konusu olduğunda bile, bakımevinde veya huzurevinde yaşamak bir istisnadır. Yaşlıların çoğu hayatının sonuna kadar kendi evinde yaşamaktadır. Her ne kadar 80 yaşından itibaren, yaşlıların kırılganlığı belirgin şekilde artsa da, 85-89 yaşındakilerin bile yarıdan fazlası, günlük yaşam ödevlerini kimsenin desteğine gerek kalmadan kendisi yerine getirmektedir.

Demografik yaşlanmanın daha az aktif ve daha az dinamik bir topluma yol açmasından korkulmaktadır. Sosyolojik bir bakış açısından, bireysel yaşlanma süreçlerinin bir bütün olarak toplum yapılarına bu tür transferleri reddedilmelidir. Bu aynı zamanda nüfus yaşlandıkça, muhafazakâr eğilimlerin güçlendiği ve bunun sonucunda siyasi, sosyal ve ekonomik yeniliklerin ertelendiği veya hiç olmadığı tezi için de geçerlidir.