Kötülük bir ilkle başlar.

“Bir kerecikten bir şey olmaz“ diyenden, “Kızın rızası varmış“ utanmazlığına uzanan yolda yolculuğumuz sürecek.

Kötülük bir defa yapılmaya, kural bir defa çiğnenmeye başlarda sessiz kalınırsa kendisine yeni yollar bulur, alanlar açar. Sessiz kaldığımız her kötülük veya çiğnenen her kural bize uzanır, bulur. Zehrini akıtan yılan sokacak tepki verenleri zehirledikten sonra, sessizce izleyenlere uzanır, bulur onları…

İlk hukuksuzluk… ilk tecavüz…ilk cinayet… ilk yalan… ilk talan…ilk yasak…ilk ötekileştirme…ilk lanetleme…

İlk onursuzluk….

İlktir, bir şey olmaz,masumca,anlayışla karşılayıp sessizce geçiştirmeyin...Denildiğinde kartopu misali büyür,önlenemezliğe, güce ulaşır, canavarlaşır.Sizi esir alır, kendisine benzetir.Onurunuz mu, kötülüklerin sessizliğine ve tutsaklığına mahkûm olur.

Yazıyı hazırladıktan sonra bir arkadaşıma gönderdim ve görüşlerini istedim. Bana öfke ve kızgınlık yüklü olduğunu söyledi. Doğru, bu kadar kötülüğü bir yazının sınırları içerisinde belirtirken, yaşananları anlatırken öfke duymadan, kızgınlık göstermeden başka türlü anlatmak isterdim. Ancak, düşündükçe buna imkân olmadığını görüyorum.

Bu coğrafyada çivisini çıkardıkları ve bize dayattıkları yeni düşünce ve yaşam anlayışını öfke duymadan anlatmak, tepki göstermemek mümkün mü?Onların hassasiyetleri endişesinden vazgeçerek, bizim yok edilen hassasiyetlerimizi açıkça sunmalıyız, sunmak zorundayız.Çünkü; onların aslında kendi hassasiyetlerine de zerre kadar saygıları olduğunu düşünmüyorum.

Alçaklığa ve utanca teslim,ortak olmak istemiyorsak başından itibaren dik durmalı, onurlu davranmalı, karşı çıkmalıyız.Susmamalıyız. Sustukça,adım adım elimizden alınır onurumuz.Dönüp baktığımızda yalancılardan, yalakalardan, yalamalardan, hırsızlardan, dalkavuklardan, soytarılardan, biatçilerden birine dönüştüğümüzü,onlara benzeştiğimizin ıstırabıyla baş başa kalırız.

Biatçinin aklı da kendisine ait olmayıp “zikri neyse fikri” odur misali önce söyler,küçük tepkilerden sonra da “haddimi aşmışımdır “ pişkinliğiyle alçaklığın sınırsızlığını sunmaktan çekinmez. “Sırtımızda taşımamız lazım. Yani ayakkabını elle yalamamız lazım.“

Aşağılaşmanın, alçalmanın sınırı yok. Utanç; çekmecelere kilitli, ayakkabıları yalama düzeyine inecek kadar küçülmüşken, tepkiler üzerine “haddimi aşmışımdır” hadsizliğini söyleyecek kadar da sefil…

Sefillik sergileyen meye görsün “biatçi“ için; “Rabbimizin bu ülkeye, insanlığa gönderdiği bir müjdedir” düzeyine inecek kadar da zavallı… “Allah bizim başımıza nasip ettiği için her gün iki rekat şükür namazı kılmamız gerekir” diyecek kadar inançlarınızı ve değerlerinizi ayaklar altına almaktan çekinmeyecek bir sefalettedir.

“Bakara makara” diye alaya alıp aşağıladığı dini değerlerinize, muhalifin eleştirilerine tahammül edemeyip “aşağılandım, rencide oldum” diyecek kadar da utanmayanlar var.Felaketler sonrası yaşanan toplu katliamları “Mars’ta da olsalardı öleceklerdi” , göçükte ölenlere “fıtrat“ , depremde ölenler için “kader“ diyecek kadar inançlı değiliz. Ancak, sanıldığı kadar da ahmak değiliz.

Zihniyetin karanlığı, karanlığın zihniyeti adım adım yaşamımıza ve düşüncemize yerleştirilmeye çalışılıyor.Sessizce izleyenler, tepkisiz kalanlar bir gün bu karanlığın içinde kötülükler şahsınıza ulaştığında yalnızlıkla kalmanın dayanılmaz acısıyla kalacaksınız, bilesiniz.

“Bir defadan bir şey olmaz”dan birçok şey olur. Her kötülük bir defadan başlar. Taciz, istismar, tecavüz, cinayet… bir defadan başlar ve kendine alan bulduğunda ilerler. Şeyhimizi “kufara” yedirmeyiz diyen güruha dönüşür...Onların gür ve inançlı sesine bizim sessizliğimizdir asıl utanç verici olan. O şeyh bozuntusunu sahiplenenler kötülüğün ortağı ve karanlığın birer neferidirler, bundan kuşku duymuyorum.

Sefiller…Bu sefiller kötülüğün yolunu açmaktan, kötülük yapmaktan çekinmiyorlar, korkmuyorlar. Sahip oldukları güçle bunu benimseteceklerine inanıyorlar. Karanlık odalarda, gizli tezgahlarda, kötülük üretim merkezlerinde dizayn ve ilan etmekten sakınmıyorlar.Ancak, sessizlerin tepkisi yükseldiğinde “haddini aşan“ açıklama ve uygulama diyecek kadar da korkaklar. Köşeye sinip uygun zaman ve zemini bekleyecek kadar da kurnazlar. Sinsiler… Ve korkaklar…

Asırlar öncesinin ve orta çağın karanlığı aşılalı asırlar oldu. Siz o karanlığı yeniden getirmek için ne kadar çırpınırsanız çırpının geriye, oraya dönüşü sağlayamazsınız.Geçici bir süre semirdiğiniz postlarınızda edindiğiniz maddi güçlerle sefahat sürebilirsiniz. Ancak, insanlığın aydınlığa yürüyüşünde geçici ve kısa bir engel oluşturmak dışında etkiniz olmayacaktır.İnsanlık sizi karanlığınızla anacaktır.Altı yaşındaki çocuğa tecavüzü meşrulaştırıp, olağanlaştırmaya ve alıştırmaya çalışan şeyh ve avenesi şunu çok iyi bilmelidir ki; o kötülükte boğulacaksınız.Onlarla dirsek temasında olanlar, sessiz destek verenler, zikriyle, fikriyle benimsemekten çekinmeyenler aynı akıbete uğrayacaksınız.İnsanlık sizin yaratmaya çalıştığınız karanlığı aşa aşa kendine yol bulup, ilerliyor.Engelleyemeyeceksiniz.

Geçici bir süreliğine sefahatinizi sürebilirsiniz. Ancak, ilerlemeyi ve aydınlanmayı engelleyemezsiniz.O örümcek ağlarıyla örülü beyinlerinize bunu kazıyın.Vicdan ve onurdan söz etmiyorum.Onlarla işiniz yok. Çünkü siz; hem alçak, hem sefil, hem utanmaz, acınacak birer mahlûkatsınız.Acıma hissimi size karşı yitirdiğimi düşünüyorum.Çünkü acınmayı bile hak etmeyecek kadar rezilsiniz.Acıma duygusu da kendi içinde onuru taşır. Ancak siz ona layık değilsiniz. Onur size o kadar uzak ki!..Sizinle aynı gezegende havayı solumak bile bana azap veriyor.

Aramızdaki en önemli fark; biz aklın yolunda ilerlerken sizler akıldışısınız. Sizinle tarih boyunca hep kavgalıydık. İyiliği egemen kılıncaya, sizin kötülüğünüzü ve karanlığınızı bitirinceye kadar da bu kavgamız sürecek. “Ben yalan ve hilelerinizle baş edemedim. Bu bana dert oldu. Ben de karşınızda diz çökmedim. Bu da size dert olsun.“

Şeyh ve avenelerinin kümelendiği, çıkar amaçlı ve karanlığın örgütlendiği merkezlere ve buralarda yaşananlara artık izin verilmemeli.

Gerçeğin kaybolmamak gibi kötü bir huyu vardır.Gerçeğin zaman aşımı derdi yoktur. Asırlar sonrasına da sarksa yeniden ortaya çıkar ve kötülerin lanetlenmesine fırsat verir.

Gerçeği gizleseniz de, saklasanız da kaybolacağını mı düşünüyorsunuz?