Kurban Bayramı’na şunun şurasında bir hafta kaldı. Haftaya Cuma günü Allah nasip ederse bayramı kutlayacağız.

Kurban Bayramı’na şunun şurasında bir hafta kaldı.

Haftaya Cuma günü Allah nasip ederse bayramı kutlayacağız.

Ancak bu yıl Kurban Bayramı’nda kurban keseceklerin sayısının az olacağını gözlemliyorum. Çünkü kurban kesmek bu yıl vatandaşlarımızı epey zorlayacağa benziyor.

Kırşehir’de küçükbaş kurban keseceklerin bin lirayı, büyükbaş keseceklerin de en az bin 500 lirayı gözden çıkarmaları gerekiyor.

Kurbandan kurbana et gören vatandaş zorlansa da, kesesini zorlasa da mecburiyetten, çoluk ve çocuğu için kesecekler gibi geliyor bana…

Günümüzde değerlerimizi, kültürümüzü kaybediyoruz. Dini bayramlarımız ile milli bayramlarımızın önemini  ne yazık ki günden güne yitiriyoruz.

Eskiden milli bayramlarımızı statlarda coşkuyla kutlarken, şimdi salonlarda, hatta valilik ve belediye binaları önünde kutluyoruz.

Eskiden dini bayramlarımız için günler öncesinden hazırlanır, bayram gününü iple çekerken, şimdi bayramları tatil olarak görüyor, sahillere gidiyoruz.

Böyle günler yaşıyoruz ne yazık ki!

Kırşehir’de hatırlıyorum da çocukken bayramlar böyle miydi?

Günler öncesinden hazırlıklar yapılırdı. Eşe, dosta ikram edilmek üzere börekler, tatlılar yapılır, evlerimiz baştan sona temizlenir. Hatta boya ve badana bile yapılırdı.

Şimdi böyle bir hazırlık var mı? Varsa da bir avuç!

Tatlı ve börek yapmaya ne gerek var? Git tatlıcıya siparişini ver, misafirlerine ikramda bulun. Bir kilo şeker ya da çikolata, yanına bir de kola aldın mı bitti her şey!

Dedim ya değerlerimiz kaybettik, hızla da kaybediyoruz.

Geçenlerde bir apartman dairesinde oturan bir dostum şunu söylemişti:

“Geçen Ramazan Bayramı’nda hiçbir yakınıma, komşuma gitmedim. Hiç kimse de bize gelmedi. Eskisi gibi bir çocuk bile şeker almaya gelmedi. Biz de hanımla üç gün evden dışarı çıkmadık!”

Ne kadar acı değil mi?

Bayramlar bu hale nasıl ve neden geldi?

Kimsenin kimseye gelip gitmediği, bayramlaşmadığı bayramlara bayram denir mi acaba?

Ben ve benim gibiler şimdi çocukluk günlerindeki o eski bayramları özlüyorlar.

Eskiden insanlar yokluk ve sıkıntı içinde olmasına rağmen bayramları bayram gibi kutlarlar, kutlamak için her şeyi yaparlardı.

Kurbanını kesenler, gelecek yıl da kesmek için her ay kenara üç-beş kuruş atmak için tasarruf yaparlardı.

Hatırlıyorum da rahmetli annem kurbanı kestikten sonra bayramlaşmaya gelenlere kavurma ikram eder, artanını da tavana çoluk çocuğun ulaşamayacağı tavana asar, buradan az az parçalayarak yemeklerin için atardı. Bugünkü gibi buzdolabı, derin dondurucu olmadığı için tel dolaplarına yağ, süt, peynir, et konurdu. Hiç biri bozulmaz, tadı değişmezdi.

Şimdi böyle bir şey mümkün mü?

Etin hiç tadı var mı?

Eti ya da kavurmayı buzluğa, hatta derin dondurucuya bile atsanız bozuluyor, tadı değişiyor ne yazık ki!

Etin de, sütün de, yoğurdun da, ekmeğin de tadını bozdular. Yediğimiz her şeyde ilaç ve gübre var. Sağlığımız, genetiğimiz bozuldu.

Hey gidi günler hey!

Arefe günü yattığımızda sabahı zor eder, babamla birlikte bayram namazına giderdik.

Namazdan gelince tertemiz giysilerimizle anne ve babamın, ağabeylerimin, büyüklerimin ellerini öperdik. Komşu gezmelerinden sonra akraba ziyaretlerimiz başlardı.

Bayramları sevmemizin ilk nedeni bayramlık giysilerimizdi, ikinci nedeni de bol bol şeker ve tatlı yemekti.

Komşularımızı ziyaret ederdik. Eskiden komşularımız bol bol şeker, tatlı ikram ederlerdi. Bazen annem birer şeker alın diye sıkı sıkı tembihler, biz iki tane almaya kalktığımızda gözüyle “almayın!” derdi.

Bayramda evimiz dostlarımızla, akrabalarımızla dolup taşardı. Bize gelenlere biz de iade-i ziyarette bulunurduk.

Annemi 57 yaş gibi genç bir yaşta kaybedince, babam benim yanımda kaldı. 85 yaşında vefat edene kadar benimle birlikteydi.

Ailemizin en büyüğü olan babam için amcalarım, halalarım, oğulları, kızları, yeğenleri, torunları bayram günü önce bize gelirlerdi. Ben hatırlıyorum da bayramda evime o kadar çok kişi gelir, giderdi ki biz ancak bayramın son günü eşim ve çocuklarım büyüklerin bayramını kutlamaya çıkabilirdik.

Şimdi babam vefat ettiği için büyüklerimiz gelmiyor ve dolayısıyla daha sakin geçiyor benim evim. Tabi çevremdeki eş, dost ve arkadaşlarımıza göre yine de bayramları yoğun geçiriyorum. Bundan da büyük mutluluk duyuyorum.

İşte bayramın bendeki çağrışımı budur. Her bayram çocukluğumun bayramlarını buruk bir özlemle hatırlarım. Annem, babam aklıma düştükçe yüreğim cız eder, keşke onlar da olsaydı derim. Buradan annemi, babamı bir kez daha rahmetle anıyorum.

Evet, şimdilerde bayramı tatile değişenleri görüyoruz. Çoğu misafir ağırlamamak için adeta kaçıyor, tatil yörelerine… Hele bu yıl bayram tatili 10 güne çıktı ki, kaçan kaçana olacak!

Tatil tatil gibi, bayram bayram gibi yaşanmalı diye düşünüyorum. Unutmayalım ki akrabalık, komşuluk ve aile bağlarımız bayramlarla güçlenir. Ama ne yazık ki Kırşehir’de o eski bayramların tadı yok artık. Ya yaşımızın ilerleyişinden, ya da ekonomik nedenlerden dolayı olsa gerek bayramı bayram havasında yaşayamıyoruz.

O eski bayramların tadı tuzu yok. Sadece kabir ziyareti ve aile büyükleri ziyareti haricinden neredeyse kimse kimsenin kapısını çaldığı yok. Aynı binada oturanlar bile bırakın bayramlaşmayı neredeyse birbirlerine yabancı…

Gençler neden örf ve adetlerinden, komşu ve aile bağları giderek zayıflaşıyor bunun araştırılması gerekir. O özlem duyduğumuz bayramları yeniden yaşayabilmek için akrabalar ve dostlar arasında sevgi bağını yeniden inşa etmeliyiz.

Bırakalım eski bayramların güzelliklerini de millet olarak tüm değerlerimizi kaybetmeye başladık.

Ülkemizin Doğu ve Güneydoğusu’nda yıllardır PKK denen kanı bozuk bir örgüt polisimizi, askerimizi, sivilimizi şehit ediyor, kanlı eylemlerle ülkemizin huzurunu bozuyor. Bu hainlere karşı binlerce şehit verdik.

Bu hain PKK yetmezmiş gibi bunlara FETÖ, IŞİD, YPG gibi örgütler eklendi.

Hele yıllarca içimizde inançlı ve dindar gözüken, insanların milli ve manevi duygularını sömüren FETÖ Terör Örgütü’nün 15 Temmuz darbe girişimiyle gerçek yüzleri ortaya çıktı.

FETÖ denen hainler nasıl da ülkemizin tüm kurum ve kuruluşlarını ele geçirmişler.

Bu hainler her şeye girmişler. İnsanların dini duygularını istismar etmişler, himmet paraları toplamışlar, okullar, bankalar, yurtlar açmışlar, devletin tüm kademelerini ellerine geçirmişler ve sonunda gerçek yüzlerini göstererek ülkemize büyük darbe vurdular.

Hatırlıyorum da Kırşehir’de her bayramlarda olduğu gibi Kurban Bayramı’nda mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev gezerek şu derneğe, bu Kur’an Kursu’na diye kurban derileri toplayan cemaatçilere, tarikatlara biz hep karşı durmuştuk. Ama sadece bizim durmamızla olmuyor tabi bu işler.

Milletten “çocuk okutuyoruz, yurt ve okul yaptırıyoruz” diye kurban toplayacaksın, kurban derileri toplayacaksın, fitre ve zekat toplayacaksın sonra da bu paralarla yaptırdığın okullarda yurtlarda, dershanelerde öğrencilerin beyinlerini yıkayarak, doğup büyüdüğü, ekmeğini yiyip, suyunu içen gençleri ağına düşürüp soru çalarak onları devletin en üst kademelerine yerleştireceksin. Sonra da onlarla ülkeyi ele geçirmek için hain planlar yapacaksın…

İşte bunlar böyle hainlerdi.

Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türk Hava Kurumu’nun toplama yetkisindeki kurban derilerini kaldırtarak vakıflara, cemaatlere verdirtenler de bu hain FETÖ’cülerin işi olduğunu öğreniyoruz ne yazık ki!

Ülkemizi yönetenler bu yanlış karardan kısa bir süre sonra döndüler de kurban derisi toplama yetkisini yeniden THK’ya verdiler.

Toplumumuzun dini duygularını sömüren bu hain örgün yardımlarımızı, kurban bağışlarımızı, eğitime verilen katkıları toplayıp bizlere darbe olarak geri döndürdü ne yazık ki…

Hatta FETÖ üyeleri kurban parasıyla dünyayı dolaşmışlar, yiyip içip gezmişler. 

Artık bu tip cemaatlere, vakıflara kim kurban ya da deri verir ki?

İşte gelecek hafta yine bir Kurban Bayramımızı idrak edeceğiz. Güçleri yetiyorsa bu hainler ya da aynı çizgide olanlar çıksınlar yine milletten kurban derisi, fitre, zekat ya da himmet parası toplasınlar!..

Milletimiz uyandı, onların gerçek yüzlerini gördü.

Ama şunu da belirteyim ve uyarayım. Artık şu cemaat ve tarikatlara bu fırsatı vermeyin. Kim olursa olsun elinin tersiyle itin. İşte gördük insanların dini duygularını istismar edenleri… Bugün FETÖ cemaatinin gerçek yüzü ortaya çıktı. Yarın bir başka cemaat ve tarikatları aynı yolda görürsek şaşmayalım.

Biz artık ülkemizin tarikatlarla, cemaatlerle anılmasını görmek ve yaşamak istemiyoruz.

Evet biz bu bayramı ve tüm bayramları bayram gibi yaşamak istiyoruz. Ne bir gönülde telaş, ne gözden akan bir yaş. Bayramı bayram gibi kardeşçe, birlik ve beraberlik içinde yaşamak istiyoruz.

Bayramları bayram gibi yaşamak hepimizin hakkı.

Biz dini ve milli bayramlarımızı bayram gibi, hem de doyasıya yaşamak istiyoruz hepsi o kadar…

Şimdiden bütün hemşehrilerimin, dostlarımın, okuyucularımın bayramını kutluyor, nice mutlu bayramlar diliyorum.

 

         ***

Biraz da gülelim!

 Bir öpücük

 Genç ve güzel bir kız alışveriş için dükkana girmiş.

Beğendiği kumaşın metresinin kaç lira olduğunu sormuş. Kızdan hoşlanan yılışık tezgahtar kıza bakmış ve “Merak etmeyin 1 öpücüğe ödeşiriz güzel bayan” demiş.

Bunun üzerine genç kız “Tamam o zaman 10 metre hazırlayın lütfen!” demiş.

Tezgahtar genç, genç kızın bu isteğini duyunca büyük bir heyecanla kızın paketini hazırlamaya başlamış.

Kız paketi tezgahtar gençten aldıktan sonra, teşekkür etmiş ve arkasında duran yaşlı kadını işaret ederek:

– Hesabı anneannem ödeyecek demiş!

 

         ***

Sevdiğim bir söz

“Dünyanın en önemli şeyi, insanın kendi kendisi olmayı bilmesidir. İnsanı soylu kılan, makamının ayrıcalığı, yeteneği değil, kişiliğini korumayı ve kendine özgü biçimde yaşamayı başarma ölçüsüdür.” Stefan Zweig