Bu haftaki ikinci yazıma önceki yazımdan alıntı yaparak başlamak istiyorum. On yılı aşkın sürede Çiğdem Gazetesi’nde güncel konularda bana ayrılan köşemde yazılarımı okuyucularımla paylaştım. Benim bu gazetede yazdığım yıllarda yönetimde Kırşehir sevdalısı Duayyen gazeteci Şevket Güner vardı. O’nun teşviki ile yazılarıma haftalık olarak uzun bir süre devam ettim. İkibinli yıllarda Memleket ve Arena gazetelerinde uzun bir süre çeşitli konularda yazılar kaleme aldım. Bu günden itibaren haftalık yazılarımı Yönetim kurulu başkanı Duayen gazeteci, Sait Yanık’ın daveti üzerine emekli bir Akademisyen olarak amatörce Çiğdem’de yazmaya devam edeceğim.
Benim haftalık olarak kaleme aldığım yazıların çoğunluğu Atatürk konulu yazılar. Bu konularda yazmamın sebebi, yüzyılda bir yetişen (İngiliz Başbakan’nın sözü) kurtarıcımız büyük lider Atatürk’ü her yönü ile okuyucularımıza bir daha hatırlatmak ve Cumhuriyetimizin kurucusunu unutturmamaktır. 10 Ağustos 1920 yılında imzalanan Serv antlaşması ile ülkemizi işgal eden Yunanistan, İngiliz, Fransız, İtalya gibi düşmanlardan ülkemizi kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’ü her fırsatta Türk Milleti’nin beynine kazımak gerekir. Daha önceki yazılarımızda Yunan’ın işgal etttiği Ege ve Marmara bölgelerinde savunmasız yerel halka yaptığı iğrenç işgenceleri ve katliamları yazmıştım. Bugün yazımızın konusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği ile ilgili Yeniçağ Gazetesinde yayınlanan yazıyı ve peşinden de Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde Bekir Tunay tarafından kaleme alınan makaleye kaldığımız yerden devam edeceğim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği hiç şüphesiz tartışılmaz. Bu konuda gerek yurt içinde gerek yurt dışında çeşitli makaleler yazılmıştır..
Atatürk, milletin tarihi seyrini değiştirecek üstün meziyetleri sayesinde, memleketi askeri ve siyasi zaferlerle uçurumun kenarından kurtarmıştır. Dünya tarihinde her türlü imkansızlığa rağmen inandığı fikri tatbik sahasına dökmüş. “ Ya istiklal, ya ölüm” parolası ile bir Milli Mücadele kazanmış, arkasında yepyeni hüviyette bir çağdaş millet ve devlet yaratmış kişi azdır. İçinde bulunduğu şartları değerlendirmede, engelleri ortadan kaldırmada gösterdiği büyük başarı Atatürk’ün ayrı bir özelliğini teşkil etmektedir. Diyebiliriz ki Atatürk, Türk toplumunda sadece çağdaşlaşma gereğini gördüğü için değil, bu çağdaşlaşmayı en kısa zamanda gerçekleştirecek yolu gösterdiği için ve nihayet çağdaşlaşmaya engel olan engelleri cesaretle birtaraf ettiği için büyüktür. Esasen modern “Türkiye’nin kurucusu” sıfatını da işte bu büyüklüğünden almaktadır.
Büyük Nutkun sonlarında, Türk gençliğine hitaben çizdiği tablo, aslında kendisi mücadeleye atıldığı zaman, memleketin içinde bulunduğu tablodur. Atatürk en güç şartlar altında bile, her şeyin bittiği zannedildiği zamanda bile, Türk milletine güven hissinin kaybolmaması gerektiği gerçeğini, eseriyle ispatlamış bir milli kahramandır; onun için sembol olmuştur, onun için bayrak olmuştur. Atatürk gerçeğin adamıdır. Sağduyunun ve ince görüşün adamıdır. Nerede ne yaptı, neye karar verdi ise daima en iyisini yapmış, en hayırlısına karar vermiştir. Halkın eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta inkılapçılığı sayesindedir ki müşterek arzu ve eğilimler kolayca milli ülkü haline gelebilmiştir. Giriştiği mücadelenin başından sonuna kadar Türk milletinin yüksek vasıflarına güvenmiş, kazanılan her türlü zaferin milletin eseri olduğunu söylemiştir. Devam edecek…