‘DOĞAN ÇOCUĞUN ADI’

Grup toplantısı yeniden başladığında kürsüye çıkan Mustafa Kemal, bunalıma yol açan olayın hükümet üyelerinin seçimi nedeniyle ortaya çıktığını anlattı. Sorunun çözümü için bir anayasa değişikliği gerektiğini ve bu konuyla ilgili olarak hazırlamış olduğu önergesini sundu.

Mustafa Kemal’in önergesi şöyledir:

Anayasanın birinci maddesinin sonuna “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyettir” cümlesi ekleniyordu.

Meclis cumhurbaşkanını seçecek, cumhurbaşkanı Meclis üyelerinin içinden başbakanı atayacak, başbakan hükümetini kuracak ve Bakanlar Kurulu Meclis’in onayına sunulacak, güvenoyu alırsa göreve başlayacaktı. Çağdaş parlamenter sistem getiriliyordu.

KÜLTÜR TEMELLİ CUMHURİYET

Bu önerge üzerine grup toplantısında, Sabit Sağıroğlu, eski valilerden Hazım Tepeyran, Yunus Nadi, Ahmet Vehbi Bolak, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Adalet Bakanı Seyid Bey, Abdurrahman Şeref Bey ve İsmet İnönü söz aldılar.

İsmet İnönü, Yunus Nadi ve Abdurrahman Şeref Bey’in konuşmaları önemlidir.

Yunus Nadi, “Aslında yeni bir şey yapmıyoruz. Meclis’in kurulduğu 1920’den beri uyguladığımız modele açıklık getiriyoruz. Uygulanan modeli Cumhuriyet olarak ilan ediyoruz.”

İsmet İnönü: “Millet egemenliğini ve kaderini fiili olarak eline almıştır. Bu da cumhuriyettir. O halde bunu hukuksal olarak dile getirmekten neden çekiniyoruz...”

Osmanlı döneminde Ayan Meclis’i başkanlığı yapmış olan hukukçu Abdurrahman Şeref Bey, şöyle diyordu: “Hükümet şekillerinin burada teker teker sayılmasına gerek yoktur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir dedikten sonra, kime sorarsanız sorunuz bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin.”

Bu konuşmalardan sonra önerge oya sunuldu ve kabul edildi. Cumhuriyet resmen kabul edilmişti. Ardından, Meclis toplantısında Cumhurbaşkanlığı için yapılan oylamaya 158 üye katıldı ve Mustafa Kemal oybirliği ile seçildi. Cumhuriyet ilanı kararı 29 Ekim gecesi saat 20.30’da verildi. Atatürk saat 20.45’te Cumhurbaşkanı seçildi.

Atatürk, teşekkür etmek için kürsüye çıktı, yaptığı konuşmayı şu cümle ile bitirdi: “Türkiye Cumhuriyeti dünyada işgal ettiği yere layık olduğunu eserleriyle kanıtlayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır.”

Cumhuriyetin ilan edildiği o gece tüm yurda anında telgraflarla bildirildi. Bu karar, tüm yurtta, vilayetlerde 101 pare top atışıyla ve coşkuyla kutlandı.

Mustafa Kemal, Cumhuriyeti “En büyük eserim” diye açıklamıştır. Montesquieu’den esinlenerek onu bir fazilet, erdemlilik rejimi olarak değerlendirmiştir.

Atatürk Cumhuriyet modelinin temeline kültürü yerleştirmeye çalışıyordu. Ünlü Onuncu Yıl Söylevi’nde ulusuna seslenirken az zamanda yapılan çok ve büyük işler arasında en büyüğünün “Temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir” diye belirtiyordu.

ATATÜRK’ÜN STALİN’E VERDİĞİ DERS                                                                                            

 Stalin’in demecini öğrenen Atatürk bir hayli rahatsız olur ve öfkelenir. Saatler gece yarısını gösterirken beraberindeki ekibin tatlı dille ve usulüne göre yaptığı itirazlara rağmen Sovyet Elçiliği’ne doğru yola koyulur. Hem de protokolsüz. Şaşkınlığı yüzüne yansıyan personeline, “Ben protokol falan dinlemiyorum çocuk. Stalin vatanımın topraklarına göz dikmiş, sen bana protokolden söz ediyorsun. Hazırlayın arabaları!” der.

Atatürk devrim kutlamaları dolayısıyla balonun gerçekleştiği Sovyet Elçiliği’nde kendisini karşılayan Büyükelçi Karahan’a şunları söyler: “Ajanstan öğrendiğime göre Başkanınız Stalin, Ardahan ile Boğazları istemiş, kararı katiymiş. Pek yakın bir gelecekte bu kararını uygulayacakmış. Tam böyle söyleyip söylemediğini bilemem ama buna benzer şeyler söylemiş. Tabii bu konuşmanın bir kopyası sende vardır. Getir bakalım şunu da işin aslını faslını iyi anlayalım.”

Metnin orijinali Atatürk’e getirilir. Tercüme edilen metin, ajansın geçtiğiyle kelimesi kelimesine aynıdır. Karahan’a dönen Atatürk, “Elçiliğin telsizinden derhal Stalin’i bulduracaksın. Başkanın tükürdüğünü yalayacak, yalamazsa ben yapacağımı bilirim.

Bu cevap bu gece gelecek çünkü benim senin başkanınınkinden daha önemli bir kararım var. İstediğim cevabı almadan elçiliğinizden dışarı adım atmam. Eğer cevap istemediğim şekilde gelirse bil ki buradan çıkıp doğru Rus sınırına gideceğim.” diye konuşur.

Karahan çaresizdir ve söyleneni yapar. Nihayetinde SSCB’den gelen açıklama Atatürk’ün istediği yöndedir: “Stalin sürçü lisan eylemiştir. Boğazlar ile Ardahan’ı almak gibi bir arzusu kesinlikle yoktur.” Atatürk, uzun süredir tanıştığı ve bu olay yüzünden can güvenliğinin tehlikede olduğunu düşündüğü Karahan’a, Türkiye’ye iltica etmeyi önerir. Rus elçi, görevinin sonlandırıldığını ve derhal ülkesine çağrıldığını belirterek teklifi kibarca reddeder.

10 gün sonra Ankara’ya Karahan’ın fırında yakılarak idam edildiği bilgisi ulaşır.                                                                                                                              

DAHA SONRAKİ YILLARDA STALİN RAHAT DURMAZ YİNE İNÖNÜ’YÜ YİNE TEHDİT EDER.                                                                                       

II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, Stalin Avrupa’nın yarısını işgal etmişti Türkiye tehdit altındaydı Türkiye’den Kars ve Ardahan isteniyordu, Boğazlar da üs ister Türkiye tehdit altındaydı İnönü bu tehdide karşı ABD’den yardım talep etti. Bu desteği vermeye hazır olan ABD Türkiye’nin çok partili sisteme geçmesini şart koşuyordu, Türkiye zorunlu olarak çok partili sisteme geçti. Truman Doktrini ile finansal yardıma başlamıştı ama karşılığında Türkiye’de serbest seçimlere dayanan çok partili demokrasi düzenine geçildi. ABD’nin Türkiye’nin Nato’ya girebilmesi için başka koşulları vardı "5 yıllık kalkınma planları" ve "Köy Enstitüleri"nin kaldırılmasını talep etti. XX. yy. bilim, sanat ve felsefenin çok hızlı geliştiği bir dönemdir. (DEVAMI VAR)