Hükümete yakın Akit Gazetesi yazarlarından Abdurrahman Dilipak belediyeler başta olmak üzere bazı kurumlarda yaşanan yolsuzluklara isyan ederek “Daha önce de yazdım bu iktidar belediyeler üzerinden geldi, Belediyelerle gidebilir” dedi ya aklıma hemen Kırşehir geldi. Kırşehir’de dün açlıktan nefesi kokanlar nasıl başarmışlarsa kısa sürede köşe dönmüşler, giyim, kuşam o biçim, altlarında son model arabalarda volta atıyorlar! Şimdi birileri sorabilir kim bunlar diye? Etrafınıza bir bakın, bu kişilerin 5-10 yıl önceki durumlarını gözünüze getirin, şıp diye bulursunuz.

Hükümete yakın Akit Gazetesi yazarlarından Abdurrahman Dilipak belediyeler başta olmak üzere bazı kurumlarda yaşanan yolsuzluklara isyan ederek “Daha önce de yazdım bu iktidar belediyeler üzerinden geldi, Belediyelerle gidebilir” dedi ya aklıma hemen Kırşehir geldi.
Kırşehir’de dün açlıktan nefesi kokanlar nasıl başarmışlarsa kısa sürede köşe dönmüşler, giyim, kuşam o biçim, altlarında son model arabalarda volta atıyorlar!
Şimdi birileri sorabilir kim bunlar diye?
Etrafınıza bir bakın, bu kişilerin 5-10 yıl önceki durumlarını gözünüze getirin, şıp diye bulursunuz. Tabi bulmak istiyorsanız!
Kırşehir’de, üniversitede, hastanede, belediyelerde ve tüm kurum ve kuruluşlarda yıllardır ihaleler yapılır, alım satımlar gerçekleştirilir. Ama bu işler tesüdüfe bakın ki hep aynı kişilerde kalır nedense!
Biz bu kurumların başındakilere bu durumu defalarca dile getirmemize rağmen, bu işlerin önüne geçilmedi, geçilmesi de mümkün olmuyor nedense!
Ne olacak, nasıl önüne geçilecek bilmem ama Kırşehir’de bir takım ihale takipçileri bu işleri çok iyi beceriyor!
Al gülüm, ver gülüm, oh ne alâ!
Alan memnun, veren memnun!
Sabahtan akşama kadar gözlerinde kara gözlükle, son model otomobilleriyle kurumları, kuruluşları hesap sorar gibi, teftiş eder gibi ziyaret üstüne ziyaret yapıyorlar, boy bay fotoğraf çektiriyorlar! Tabi böyle olunca mutlaka parsayı da topluyorlar!
Bu işi herkes yapamaz, beceremez. Çünkü bu iş ayrı bir yetenek, ayrı bir meziyet!
Kılıktan kılığa girmek, her devrin adamı olmak tabi köşe dönmenin olmazsa olmazlarındandır.
Herkes bu işi yapabilir mi?
Yapamaz. Tıpkı bizim gibi!
Ben bazen yazıyorum, bizden bir mok olmaz diye de dostlarım bana kızıyor, “siz de yapın, siz de köşe dönün!” diyorlar.
Bir kez daha söylüyorum buradan, bunu yapacak biz de beceri yok, yetenek yok! Fırıldaklık yapamıyoruz, kurum ve kuruluşların başındakilere vıcık vıcık yağ çekip, arkasından atıp tutamıyoruz. Biz gerçekleri yazıyor, yanlışları insanların yüzüne haykırıyoruz. Bu nedenle tekraren söylüyorum bizden bir şey olmaz!
Tam da bu noktada gazeteci Abdurrahman Dilipak’ın “Rüşvetçilerden nasıl kurtulacağız.?” yazısını okudum ve bu yazıyı siz değerli Kırşehirli okurlarıma aktararak, takdirini ve yorumunu sizlere bırakıyorum:
“Daha önce de yazdım, bu iktidar belediye üzerinden geldi, belediyelerle gidebilir. Şu alçak, hain, lanet olası rüşvetçilerden yakanızı bir an önce kurtarın nasıl kurtaracaksanız. Bunlar herkesi haraca bağlıyor.
İhalelere hile karıştırıyorlar, imar işlerinde bu işler çok fazla. İli, ilçesi yok. Bu işe vakfı, camiyi de karıştırıyorlar. Cami avlusunda rüşvet pazarlığı yapıyor bu ahlaksızlar.
Açık söylüyorum, bunları ihbar edelim. Direnelim, teslim olmayalım.
İhale şartnamesini adrese teslim hazırlıyorlar. Yine kazanacak olursanız ihaleyi iptal ediyor.. Rakamları o kadar şişiriyorlar ki, normal bir teklif zaten çok düşük diye eleniyor. Araya başka naylon şirketleri sokuyorlar. Minareyi çalan kılıfını hazırlamış. İhaleyi almak için KİK, İdare Mahkemesi, kim uğraşacak. İdareyle inatlaşmayalım diyor birileri.. İhaleyi alsan ne olacak, bu defa bir eksiklik bulup ödemeyecek.
Bu işi yapanların adı, Ahmet, Mehmet, Ali, Hasan, Hüseyin!
Namaz da kılıyorlar, hacca da gidiyorlar.
“Vay o namaz kılanların haline ki”, diye “din günü”nü hatırlatmak gerek bu adamlara!
Müslümanların yüz karası bu adamlar.
Hani o “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” diye bir ayet var ya, bunlar da cami ile vakıfla aldatıyorlar! O kadar arsız ve yüzsüzler ki, “nasıl yaparsınız bunu” derseniz, biz milletvekilinin oğlundan da aldık” diyorlar.
Rüşveti alan da, haksız bir kazanç için rüşvet teklif eden de mel’undur.
Bu bir memleket meselesi haline geldi.
O haram lokma sadece yiyeni ve ailesinin dünyasını mahvetmiyor, ahiretini de mahvediyor.
Bir de memleket elden gidiyor bu aşağılık heriflerin yüzünden..
Elbette namuslu siyasetçiler ve bürokratlar da var.
Ama öte yandan bu hainler de var.
Bunlara dokunmayınca, bunlar daha da şirretleşiyor, mafyalaşıyor, milleti haraca bağlamaya kalkıyorlar..
Bakın paralel devlet böyle oluşuyor.
Savcıları, Emniyeti, İstihbaratı göreve çağırmak gerek.
Seçim yaşlaştıkça bu işler daha da artıyor. Biri yapınca öteki de yapıyor, çeteleşiyor. Bu kötü gidişe bir dur demek gerek.
Öyle kötü örnekler var ki, 3 kuruşluk işi 10 kuruşa yapıyorlar, aradaki farkı paylaşıyorlar.
Siyasetçi, bürokrat, işadamı herkes bu şeytani halkaya katılıyor.
CHP’liler yer yapmaz takımından. Dalan sonrası yer-yapar takımı çıktı.
Bir de ne yer ne yapar tipler var. Bir başkası yemez, yedirir, yapar gibi yapar yapmaz. Bize yemez yapar adam lazım.
Şunu itiraf edelim, halkın belli kesimi yer-yapar tipleri seviyor.
Haksız kazanç elde edecek, ötekine de payını verecek. Hayır, herkes hakkına razı olacak. Bir yolsuzluk, rüşvet olayı karşısında partiyi uyaralım, gerekirse yargıya gidelim.
Kavga gürültü yok. Ama bu alçaklara pabuç bırakmayalım.
Bunlar yarın devleti de satarlar, kendilerine makam ve servet vaat edenlere memleketi de satarlar. FETÖ’den, PKK’dan ne farkı var bunların.
Siyasi partiler bilmiyor mu şehirlerinde dönen dolapları.
Bilmiyorlarsa niye orada oturuyorlar, biliyorsa niye susuyorlar.
Dilsiz şeytan olmaktan ne farkı var bunun..
Kol kırılıp yen içinde kalınca, o kollar kangren oluyor, o kollar çolak oluyor.
Şeytan aslında bu şekilde hem o rüşvetçileri düşürüyor tuzağına, hem de onlar üzerinden ahaliye zulmediyor.
Onlar da şeytanın tetikçiliğini üslenmiş birer haramzadeye dönüşüyor.
Ne demişler: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
Haksız kazançlar, o kazanç sahiplerine hayır getirmez.
Allah belalarını verir, hastane kapısında mı sürünürler, ailesinden mi çıkar acısı bilmem ama, aldıkları bedduanın bu dünyada olmasa da ahirette ağır bir bedeli olur..
Bunu o rüşvetçilere söylüyorum. O rezil, aşağılık adamlara.
Küçük menfaatleri uğruna davalarını satan, partilerini, ülkesini ve milletini zora sokan hainlere Allah ve resulü lanet etmektedir.
Allah (cc), bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin.
İnsanların mallarından bir kısmını bile bile, günaha girerek yemek için onları yetkililere (rüşvet olarak) vermeyin.” Peygamberim aleyhissalatu vesselam da, “Rüşveti alan da, veren de cehennemdedir” buyurmaktadır.
Yine başka bir hadis-i şerifte de, her zaman insanların affedilmesi için dua eden Yüce Peygamberimizin rüşvetin toplumda meydana getirdiği büyük hasar sebebiyle, rüşvet alanı ve rüşvet vereni ve bu ikisi arasında aracılık yapanı lanetlemektedir.
Sadece FETÖ ve PKK ile mücadele yetmez.
AK Parti bugün iktidar partisidir. AK Partililer partilerine sahip çıksınlar.
Bu pislikleri partilerinden uzaklaştırsınlar, meydanı bu hainlere ve zalimlere bırakmasınlar. Bu işi yapanların yaptıkları yanlarına kâr kalmamalı. Duruma göre, gerekiyorsa hapse girmeli. Bunların görevden uzaklaştırılmaları yetmez. Bu suçları tespit edenlerin geçmişten bugüne haksız olarak edindikleri malları da tıpkı FETÖ’cülerin mallarına el konmalı ki, alemi ibret bir ceza olsun ve başkaları bir daha bu işe cür’et ve cesaret edemesinler.
Başkalarının üzerindeki mal varlıklarını da araştırmalı. Bu işi yaparken kimlerle bu haltı yedikleri ortaya çıkartılıp, münferiden ve müştereken cezalandırılmalı.
Tekrar söylüyorum, AK Parti bu konuda daha kirli değil.
Bu iktidar döneminde çok daha fazla hizmet yapılıyor. Refah katsayısı yükseldi.
En gelişmiş 20 ülke arasında yer alan bir Türkiye’den söz ediyoruz.
Böyle olunca bu işler daha görünür oluyor. Tabi, bu arada daha transparan bir Türkiye var.
Siyasi anlamda, hukuk anlamında da daha gelişmiş bir Türkiye söz konusu. Teknolojinin, sosyal medyanın bu konudaki etkisini de hesaba katmak gerek.
Bazen bazı konuların abartılma ve negatif bir propaganda malzemesi olabileceğini de bir kenara not edelim.
Öte yandan; dini hassasiyeti yüksek bir iktidar döneminde bunların oluyor olması da ayrı bir konu.
Allahım, zalimlere fırsat verme, bu zalimler topluluğuna, ihanet çetelerine karşı bize güç ve kuvvet ver. Bizim ellerimizle zalimleri cezalandır ve mazlumlara yardım et.
Yaptığı yanlışlardan vazgeçecek olanların, pişmanlıkla tevbe edecek olanların günahlarını ört ve onları bağışla.
Görevini hakkıyla yapan kardeşlerimizi koru ve onlara sabır ver, onları iki dünyada da onurlandır.
Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Selam ve dua ile.”

***

Biraz da gülelim!

Papağan!
Adamın biri evine gelir ve posta kutusunda telefon faturasını görür. Bir bakar ki 3 milyar küsur lira fatura. Beyninden vurulmuşa döner. Hemen ayrıntılı fatura ister. Fatura gelir. Aranan bütün numaralar adamın arkadaşlarına ve dostlarına aittir.
Adam :
-'Bu nasıl olur? Ödeyeceğiz mecburen' der.
O sırada gözü papağanına takılır. Bir an tereddüt eder.
-'Yok canım hayvancağızın günahını alıyorum' der içinden ama şüphe de devam etmektedir.
-'Ya yapmışsa', 'Yok, yok yapmamıştır.... '
Gece papağanı gözlemeye karar verir. Papağan kafesinden çıkar ve telefonun başına gidip rehberi açar, adamın kız arkadaşlarını tek tek arayıp saatlerce konuşur. Adam sinirden çıldırmış bir şekilde papağanı yakalar ve kanatlarından duvara çiviler. Papağan çarmıha gerilmiş bir vaziyette duvarda asılı kalmıştır. Adam sinirle papağanı azarlar;
- 'Bir hafta burada asılı kal da aklın başına gelsin. Çek bakalım cezanı!'
Adam gider. Papağan bir bakar karşı duvarda çarmıha gerilmiş İsa durmakta. Hemen muhabbete koyulur;
- 'Birader sen ne kadardır buradasın?'
- '2000 yıldır buradayım' der İsa.
Papağan hayretler içinde kalmıştır;
- 'Ohaaaa!.. Nereyi aradın lan öyle?’

***

Sevdiğim bir söz!
“Makam hırsı, insanların başlıca dürtüsüdür. Yükselme ümidi oldukça, herkes liyakatını göstermeye çalışır; fakat bir kere en yüksek dereceye vardıktan sonra da, rahattan başka bir şey düşünülemez.” Napolyon