salih

Büyük umutlarla girdiğimiz 2016 yılı ne yazık ki ülkemizde ve Kırşehirimizde pek te iyi başlamadı.

Bir yandan ülkemizin Doğu ve Güneydoğusu’nda yaşanan terör olayları, her gün gelen şehitler yüreklerimizi dağlarken, diğer yandan Kırşehir Pazar akşamı 5,0 şiddetindeki depremle sarsıldı.

Birinci derece deprem bölgesinde bulunan Kırşehirimizde 2000 yılından sonra yapılan ve depreme dayanıklı olduğu bildirilen konutlarda da ciddi oranda hissedilen depremden eski binaların yere yer döküldüğü gözlerden kaçmadı.

Herkesin hissettiği ve Kırşehir’de binlerce kişinin sokaklara çıktığı deprem umarız Kırşehir’de inşaat sektöründe faaliyet gösteren müteahhitleri, yapı denetimcileri, kontrolörlük denetiminde bulunan belediye İle Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yetkililerini bir kez daha ne kadar sorumlu olduklarının farkına varırlar.

Kırşehir dedik ya birinci derecede deprem bölgesinde yer alan bir il diye. Depreme dayanıklı bina yapmanın ne kadar önemli olduğu bir kez daha gün yüzüne çıktı.

Geçmişte demirden, çimentodan çalınan üç kuruşla köşe dönen müteahhitlik dönemi Kırşehir’de tarihe karışsa da yine şehrimizde faaliyet gösteren ve müteahhit olan pek çok firmalar bu kez demirden, çimentodan kaçamadıkları için malzemeden, işçilikte ucuza kaçmakla kâr ettiklerini sanıyorlar.

Kırşehir’de kenar semtlerde bile 200 bin liradan aşağıya daire satmayan, merkezde 400-500 bin liraya kadar konut satan firmalar maliyetlerin arttığını, depreme dayanıklı konutlar ürettiklerini belirterek, harcadıkları 5-10 bin liralık külfeti konut sattıkları insanlardan 50-100 bin lira aldıklarını itiraf ederlerken hâlâ ucuz, basit malzeme kullanmaktan, ucuz işçilikten kısarak kârlarına kâr eklemenin hesabını yapmaya devam ettikleri de bir gerçektir.

Bu konuda elbette Kırşehir’de konut üreten firmaların hepsi yukarıda sıraladığım gibi malzemenin basitini, işçiliğin ucuzuna kaçmıyorlar. Kırşehir’de zaten konut alanlar da, konut satanlarda kaliteye önem verenlerden tercih ediyor.

Çıkartılan deprem yönetmeliği ile birlikte Kırşehir’de konutların depreme dayanıklı olduğunu düşünüyoruz, umarız yanılmayız.

Evet, Kırşehir olarak 2016 yılına büyük umutlarla girmiştik ama umutlarımız 15 günde suya düşmüş gibi…

İnşallah 2016 yılının diğer günlerinde Kırşehir daha iyi günler görür, ülkemiz yeniden o eski mutlu ve güzel günlerine kavuşur, huzur ve mutluluğu hep birlikte yaşarız…

 

***

“Görücü gelecek” diye yol gözleyen var mı?

 

Eskiden oğlu olan anneler, yengeler mahalle mahalle kız bakmaya giderlermiş…

Gitmeden önce haber gönderirler; “Yarın kızınıza bakmaya geleceğiz müsait misiniz?” derlermiş.

Tabii kızın anne tarafı “görücü gelecek!” diye hummalı bir çalışmaya girer pastalar, börekler, çörekler yapar, misafirlerini el üstünde ağırlarlarmış.

Bu olayı benim 1970’li yıllarda bazı yakınlarımın da yaptığını hatırlıyorum.

Gerçek bu, ama bazıları sırf yiyip içmek için mahalle mahalle gezdiklerini de anlatırlar.

Gittikleri evde kıza şöyle göz ucuyla bir bakarlar, sonra pasta ve böreğe yumulurlar, çaylarını, ayranlarını yudumlarlar, gerisin geri eve dönerlerdi.

Tabii kızına görücü geldi diye sevinenler daha sonra hayali sükûta uğradıklarını öğrenince ellerinden yapacak hiçbir şey de gelmez.

Şimdi bu olayı çevremizdeki bazı bekâr kızlarımıza anlatırken, gülenler, şaka yaptığımızı sananlar da yok değil.

Hatta bir bekâr kızımız “Yok öyle, bana her gün görücü geliyor, işim gücüm yok onlara pasta, börek mi yapacağım. Öyle her gelene kapımı açmam, gelecekleri ben seçerim” diye haklı bir serzenişte bulunuyor.

Doğru da söylüyor.

Var mı şimdi Kırşehir’de öyle görücü usulüyle evlenenler?

Var mı öyle “görücü gelecek” diye yol gözleyen?

Kızlarımız, erkeklerimiz daha ortaokul çağlarında evleneceği kişileri belirliyor, anne ve babalara sadece “Hayırlı olsun, mutlu olsunlar” demek düşüyor.

Eğer bugün gençlerimiz bekâr kalmışlarsa yaşları 30 ve 35 olmuşsa onlar bunu kendilerinde arasınlar!

Tabii gönlümüz hiçbir genç kızımızın da erkeğimizin de bekâr kalmaması, hepsinin mutlu olması…

 

***

Biraz da gülelim

 

Ülkeni mi, karını mı seviyorsunuz?

 

Bir Alman, bir Fransız, bir de bizim Temel gizli bir örgüt tarafından yakalanırlar ve bunlara sorulur

-Ülkeni mi daha çok seviyorsun yoksa karını mı?

İlk önce Alman'a sormuşlar. Alman tabii ki “Ülkemi” demiş.

-Tamam demişler, al şu silahı içeride karın var git öldür.

Alman girmiş içeri 5 dakka sonra çıkmış. “Ne oldu?” demişler

-Vuramadım karımı daha çok seviyormuşum” demiş.

Fransız’a sormuşlar

Fransız

“Ülkemi” demiş. “Tamam al şu silahı gir, odada karın var öldür” demişler.

Fransız da öldüremeden çıkmış, “karımı daha çok seviyormuşum” demiş.

Sıra bizim Temel’e gelmiş.  Temel de  “Ülkemi seviyorum” demiş. “Al şu silahı içerde karın var, git öldür!” demişler.

Temel içeri girmiş

15 dakka sonra içerden tak-tuk-çat-çut sesler gelmiş temel dışarı çıktığında sormuşlar:

“Ne oldu bu kadar kaldın?” demişler.

Temel de  “Ne olacak verdiğiniz silah kuru sıkı çıktı, ben de sandalyeyle kafasını kırdım” demiş.

***

Sevdiğim bir söz

 

“Cesurlar sonsuza kadar yaşamazlar, ama korkaklar hiç yaşamazlar.” Timothy Luce