Geçtiğimiz hafta Türk Dünyasının ve Türk Basınının bilge insanı Yavuz Bülent Bakiler’i Kırşehir’de misafir ederek sohbet toplantısı ve panel düzenledik. Birincisi Kırşehir Belediyesi’nin, Kırşehir evinde düzenlenen sohbet toplantısına katılarak Yavuz Bülent Bakiler’i dinleme fırsatı buldum.

Geçtiğimiz hafta Türk Dünyasının ve Türk Basınının bilge insanı Yavuz Bülent Bakiler’i Kırşehir’de misafir ederek sohbet toplantısı ve panel düzenledik.
Birincisi Kırşehir Belediyesi’nin, Kırşehir evinde düzenlenen sohbet toplantısına katılarak Yavuz Bülent Bakiler’i dinleme fırsatı buldum.
Yavuz Bülent Bakiler ağabeyimiz eline mikrofonu alıp konuşmaya başladığından itibaren Kırşehir evinde bulunanlar ses çıkarmadan büyük bir dikkatle dinlemeye başladılar. Yavuz Bülent ağabeyimiz konuşmalarında çok önemli konulardan bahsetti. Söze Kırşehir’in tarihteki yeri ve önemiyle, Türk diline ve kültürüne verdiği katkılarla başlayarak devam eden Yavuz Bülent ağabeyimiz, kitap okumayan bir toplum olduğumuzdan tutunda dış güçlerin Türkiye üzerinde oynadığı oyunları ve Alevilik konusunu gür sesle tane, tane anlatarak adeta kendisini dinleyenlerin kafasına sokuyordu.
Kitap okuma konusunda dünyada son sıralarda olduğumuzu, Türkiye’den az kitap okuyan ülkelerin ise Müslüman Ortadoğu ülkeleriyle, ömürleri boyunca üzerlerinde iki parça bezden başka bir şey olmayan Afrika ülkeleri olduğunu bunun Müslüman Türk Devleti olarak üzücü durum yarattığını, evlerimizde kitaplık ve kütüphane olmayan bir toplum olduğumuz için cahil kaldığımızı, doğu ve batı dünyasının Türkiye üzerinde oynadığı oyunlardan haberimiz olmadığını vurgulayarak kitapsız ve kütüphanesiz evin mağaraya benzediğini söyleyen Yavuz Bülent Ağabeyimiz ev alırken gösterdiğimiz özeni, avizelere, masalara, kanepe ve koltuklara, perdelere, lüks ve konforlu evlere, giyime, süslenmeye, son model arabalara verdiğimiz önemi kitaplara vermediğimiz için evlerimizin yüzde doksanında kütüphane olmadığını söylemesi bizim nasıl bir içler acısı durumda olduğumuzu göstermektedir.
Pakistan dışında dünya devletlerinin bize dost olmadığını, Türkiye’nin yanındayız, Türkiye ile dostuz diyenlere inanılmaması gerektiğini vurgulayan Yavuz Bülent ağabeyimiz dost görünen ülkelerin Türkiye’de olay çıkarmak, asker, polis şehit etmek için PKK ya iki bin ton bomba verdiklerini söylemesi dudaklarımızı uçuklattı.
Anadolu coğrafyasında güçlü bir Müslüman Türk Devletini istemeyen doğu ve batı dünyasının Türkiye üzerinde oynadığı oyunların yeni olmadığını, çok eskilere dayandığını, 1955 yılında Adnan Menderes’in Türkiye, Pakistan, Irak ve İran gibi Müslüman devletlerden oluşan Bağdat Paktını kurduktan sonra amacı Türkiye’ye ve Ortadoğu petrollerine sahip olmak olan devletlerin yeni oyunlar geliştirerek Türkiye’de 1960 yılında darbe yapılarak Adnan Menderes ve Bakan arkadaşlarının idam edildiğini, Irak’ta ve İran’da darbeler yapıldığını Pakistan’ın iki bölündüğünü anlatan Yavuz Bülent ağabeyimiz Türkiye ne zaman güçlense doğu ve batı dünyasının hemen nifak sokarak Türkiye’de kargaşalar çıkardığını PKK’nın bunun ürünü olduğunu, Ermeni’lerin PKK ile ortak hareket ettiğini belirtmesi ve Ermeni vatandaşı gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra birilerinin eline aldıkları Amerikan vari pankartlarla hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz şeklinde bağırmalarının da nasıl bir dümen içerisinde olduğumuzun belirtisi olduğu gibi bu olayları da aydı zihniyetin tetiklediğini söylemesi millet olarak etrafımızda dönen dümenlerden habersiz yaşadığımızı göstermektedir.
İsrail bayrağının üstünde bulunan kalın çizginin Fırat nehri, altında bulunan ince çizginin Nil nehri, bayrağın ortasında bulunan üçgeninde Hz. Süleyman’ın mührü olduğunun anlatan Yavuz Bülent ağabeyimiz Tevrat’ın 14 ve 15’ci sayfalarında Fırat’tan Nil’e kadar olan toprakları sana havale ettim demesi nedeniyle Ermenistan ile İsrail’in Türkiye’nin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesini işgal edilmiş Ermeni toprakları olarak gördüğünü, bunun için içimizde ayrı vatan kurmak isteyen bölücülerle ortak hareket ederek içimize nifak soktuklarını söylemesi de doğu ve batı ülkelerinin bize kin, nefret ve öfkeyle baktıklarının açık belirtisidir.
Ayrıca Yavuz Bülent ağabeyimizin aleviliği anlatırken, içimizde alevi geçinen vatandaşların aleviliği, Hz. Ali’yi ve Hacı Bektaş’i Veli’yi tanımadıklarını Hacı Bektaş’ı Veli’nin anma törenlerinde alkolün su gibi tüketildiğini oysa; “Eğer bir su kuyusuna bir damla alkol düşe, o kuyudaki su ile bir ot sulansa, sulanan o otu bir koyun yese, o otu yiyen koyunun eti de, sütü de haramdır” diyen Hacı Bektaş’ı Veli’nin türbesinin etrafında alkol içilmesi ve alevi olduğunu söyleyenlerin kör kütük sarhoş gezmelerinin Hacı Bektaş’ı Veli’nin kemiklerini sızlattığını ve bu insanların Hacı Bektaş’i Veli ile Alevilik hakkında doğru fikirlere sahip olmadıklarını anlatması da düşündürücü ve manidardır.
Özet olarak Yavuz Bülent ağabeyimizin anlattıkları okumadığımız için cahil kaldığımızı, her konuda bilgi sahibi olmadan hareket ettiğimizi, doğu ve batı devletlerinin Türkiye üzerinde oynadığı oyunlardan habersiz ve gaflet uykusunda olduğumuzu tek yolun okumak, öğrenmek ve aydınlatmak olduğunu anlatması ağlanacak halimize güldüğümüzü ve içler acısı bir durumda olduğumuzu göstermektedir.
Bize sadece inşallah Allah bu gaflet uykusundan uyandırır demek düşer.