Ey Mustafa Kemal Atatürk'e dil uzatan gafil. Ananın namus içinde yaşadığı ve seni doğurduğu bu toprakları, kendin gibi ırzcıların elinden kurtaran Atatürk'e hikayeler uydurmak, Türk halkının Mustafa Kemal Atatürk gerçeğini itibarsızlaştırmak ne haddine!.

Ey Mustafa Kemal Atatürk'e dil uzatan gafil. Ananın namus içinde yaşadığı ve seni doğurduğu bu toprakları, kendin gibi ırzcıların elinden kurtaran Atatürk'e hikayeler uydurmak, Türk halkının Mustafa Kemal Atatürk gerçeğini itibarsızlaştırmak ne haddine!..
Böylesine bir nankörlük kabul edilemez. Ülkenin milli ve önderlik değerlerine karşı geliştirilen çirkin saldırılara karşı sessiz kalınamaz. “Atatürk olmasaydı da olurduk!” diyerek entelektüel gevezeliğe soyunan sistem yalakası aydınların, kendi karanlık dünyalarındaki ırkçı ve cinsel fantezilerini alıp, Atatürk'e ve O’nun manevi değerlerine iliştirmek tam bir o.. çocukluğudur.
Cübbelilerin, züppelerin Atatürk'e saldırılar kuşatması içinde, gençliğin sessizliği ve insanlığın Arap ve İran kanıyla genetikleştirilmesi, Mustafa Kemal Atatürk devrimlerinin uygulanamaz haline getirilmesinin rahatlığı, baştakilerin gözlerine çektikleri perde ile açıkça ortadır.
Atatürk'e yapılan saldırılar, öteden bu yana Kubilay'ı şehit eden softaların vazgeçmediği bir hastalıktır. Hastalığın temel nedeni ise, Cumhuriyet döneminde laikliğin devlet politikası olarak işlenmesidir. Atatürk karşıtlarının geliştirdiği bu travma, son yıllarda giderek ciddi saldırılara ulaşmakta, bu saldırılara karşı hiç bir hukuksal yaptırım uygulanmamaktadır.
Son 30 yıldır Atatürk'ün özel hayatına karşı geliştirilen asılsız iddiaların büyük bir kısmının Amerikancı aydınlar tarafından geliştirildiğini belirtmek gerekir. Ahlaki açıdan Atatürk'e karşı yapılan dedikodu nitelikli ahlaksız saldırılara karşı, böylesine sert bir yazıyı kaleme almakta kaçınılmaz olmuştur.
Son yılların en entelektüel kavramı olan “çakma” kavramını Atatürk'e “Çakma Napolyon” diyerek, eleştiriye yönelen ciğersiz tarihçilerin, aslında “çakma” lafını kullanarak ne kadar ciddiyetsiz olduklarını ve getirdikleri Atatürk hikayeleriyle hiçte inandırıcı olmadıklarını göstermektedir.
Oysaki bu ülkede, liderleri aynı anda, üst üste, bir arada sevebilme krizi vardır. Bizler ülke liderlerini bir arada sevmeyi başaramıyoruz. Sevmek konusunda tekelleşiyor, bir diğerlerini inkar ederek, harcayarak tek bir kişiyi sevme eğilimi gösteriyoruz. Bu psikolojik durum ancak mağaralarında çiftleşen ayılar sendromunun gelişimini göstermektedir.
Atatürk'e saldıran dünün korkak ve sessiz, bugünün saltanat yüreklileri, tüm beklentilerini son iktidar sistemiyle karşılamışken, durup dururken ne battı da, hem de Atatürk'ün özel hayatı konusunda, uyduruk, kendinize has fantezi ve kurgularla terbiyesizlik edersiniz?
Kişisel hak ve özgürlükler, demokrasiler konusunda son zamanlarda söylemlerin doyum noktasına ulaşan ve fikri üretimleri tükenen bu karanlık aydınların, Atatürk'e saldırarak kamuoyunu ve siyaset dünyasını, kendilerince doldurmaya kalkmaktadırlar. Sistemin gücüne sığınan bu küstahlar, Atatürk'e saldırarak “nasıl olsa bir şey olmaz!”, “Atatürk'e hakaretin nasıl olsa bir alıcısı vardır, bedeli yoktur!” kolaylığıyla bu çirkin saldırıları yapmaktadır.
Bu sapkın eleştirilerle, Atatürk'ü tek adam gibi göstermeye çalışanlar, referandum seçimi sonuçlarıyla “tek adamlık” söylemini hayata geçirmiş, Atatürk'e ithaf edilen “tek adamlık” söylemi de değer ve güncelliğini yitirmiştir. Böylelikle elde Atatürk'e yapılacak hiç bir somut eleştiri kalmamış, karmaşık aydınlar, fikri üretim hadlerini de bitirerek, artık Atatürk'e karşı ahlaksız söylemlerle aydınlamaya başlamışlardır.
Oysa Atatürk'ü anlamak öyle kolay değildir. Atatürk'ü biçimlendirmenin yeni bir söyleme ve tarife de ihtiyacı yoktur. Atatürk bu ülkenin gerçeğidir, kahramanıdır, kurucusudur. Namussuzluğa gerek yok, bunu bilmeniz yeter.