Bağımlılık deyince pek çoğumuzun aklına kötü alışkanlıklar geliyor. İçki, sigara, kumar… Oysa bağımlılık maddi nesnelerden ziyade manevi olarak geldiğinde daha tehlikedir.

Bağımlılık deyince pek çoğumuzun aklına kötü alışkanlıklar geliyor. İçki, sigara, kumar…
Oysa bağımlılık maddi nesnelerden ziyade manevi olarak geldiğinde daha tehlikedir.
Neden bahsediyor bu kız dediğinizi duyar gibiyim.
Kırşehir’de ve dünyada pek çok kişiyi etkisi altına alan, kullanıcı sayıları milyonları aşan sosyal medya çılgınlığından (abartmıyorum vallahi çılgınlık) bahsetmek istiyorum bugün.
Facebook, Instagram, Twitter, Swarm, Snapchat, Whatsapp say say bitmez.
Bilmem farkında mısınız? Bunlar bizi ailemizden, arkadaşlarımızdan en önemlisi kendimizden uzaklaştıran bence yeni nesil düşmanlarımız!
Bunları kendini bu dünyadan itina ile uzak tutmaya çalışan biri olarak yazıyorum.
O kadar popülerler ki bi ara denemişliğim bile var, “bu insanlar napıyor yahu!” diye.
Ve bu zamana kadar kullanmayarak ne kadar iyi bir şey yaptığımı bir kez anladım.
İnsan neden tatile gider? Neden yemek yer? Neden arkadaşları ile buluşur?
Faceebook’a fotoğraf koymak, Instagram’da hikâye paylaşmak, Swarm’da yer bildirimi yapmak, Twitter’da tweet atmak için mi?
Biz ne ara bu kadar uzaklaştık birbirimizden, samimiyetten?
Yemek yenilecek “Aaa dur dur bozma bi fotoğraf çekeyim!”
Tatile çıkılıyor yok “deniz keyfi” yok, “havuz keyfi!”
İnanır mısınız uzun zamandır görüşmeyen arkadaşlar hasretle sarılacağı yerde ilk iş fotoğraf çekip herkese gösterdikten sonra birbirlerine hâl hatır sorar olmuş.
Bilmem bana mı bu kadar garip geliyor, her geçen gün bu mecralara kızgınlığım artıyor.
Ha bir de isteyen herkesin, istediği herkese, istediği her şeyi yazma hakkını kendinde bulduğu olayını düşününce!..
Bakın bu bir çılgınlıktır!
Hakkıyla kullananları, anı biriktirmekten başka maksadı olmayanları tenzih ediyorum. Ama bu araçlar amacından çıkmış durumda. Ne üzücü ki önüne geçmekte mümkün görünmüyor.
Öyle ki kullanmamak abes karşılanıyor. “Sosyal medya kullanmıyorum” dendiğinde insanlar uzaylı görmüş gibi bakıyor. Çok ilginç değil mi?
Evet, ben bir medya çalışanı olarak sosyal medya araçlarını kullanmıyorum. Hatta bunun için özel bir çaba harcıyorum. Tıpkı bir sigaradan, alkolden korunur gibi kendimi yolda görse selam vermeyen ama Facebook’ta ekleyenlerden, Instagram’da likelayanlardan, Twitter’dan retweetleyenlerden!..
Dileğim o ki umarım herkes bu gerçek olmayan, sanal dünyanın sahteliğinden bir an önce kurtulup, gerçek dünyada acı da olsa gerçek duyguları yaşar.
Yazımı bir yazarın sosyal medya ile ilgili olan ve benim de sonuna kadar katıldığım sözleriyle noktalıyorum:
“Yine sosyal medyada herkesin “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” mesajlarıyla dolu bir gündü. Sıradan bir gündü yani. Ünlü düşünürlerin çok düşünüp söylediklerini düşünmeden paylaşıyorduk. Tüm mesajlar iyilikten dem vururken, kötülük almış başını gidiyordu. Herkes iyiyi bu kadar özlerken, iyilik için Instagram mesajlarıyla savaştığını sanırken, kötülük kesin bir yerlerde kol geziyordu. Çünkü herkes mesajlarıyla kötüyü kötülüyordu. O mesajları yazanlar acaba içlerindeki kötüden böyle mi arınıyordu?
Ürettiklerimizi değil, tükettiklerimizi paylaşıyorduk. Sabah kahvemizi, yeni çizmemizi, içimizde patlıyormuş gibi hissettirdiğimiz yaşam enerjimizi, sebzeli krebimizi... Yine hepimizin paylaşacak bir şeyler tüketip, paylaştığı bir gündü. Paylaşmazsak çoğalamıyorduk sanki. Dostluğu, aşkı, yuvayı... Yalnızlık yanlış sanki buralarda. Hüzün yakışmıyor sosyal medyaya. Tebrik ediyoruz, takdir ediyoruz, kutluyoruz sürekli. Neşe almış başını gidiyor. İnsanlar burada çok güzel giyiniyor. Çok güzel yiyor. Çok güzel görünüyor. Çok güzel düşünüyor. Herkes şükür dolu, herkes huzurlu. Peki, kötü nerede o zaman? O kötüyü bir bulursam, valla fena yapıcam”.