AVRUPA’DA Kırşehir gündemini takip etmenin dışında elimden başka bir şey gelmiyor. Avrupa’da Kırşehir ve Türkiye farklı gözüküyor.

AVRUPA’DA Kırşehir gündemini takip etmenin dışında elimden başka bir şey gelmiyor. Avrupa’da Kırşehir ve Türkiye farklı gözüküyor. Üzülmüyor da değilim.
Kırşehir, Türkiye’nin her ne kadar en huzurlu ve yaşanılır bir il olsa da, ülkemizin bir bölgesinde, ya da bir sınırında yaşanan gelişmeler huzurlu ilde yaşayan Kırşehirlileri de etkiliyor tabi…
Elbette insan yaşamında korkunun psikolojik olarak büyük etkisi vardır. Kötü beklenti ve başaramama endişesi, yeteri kadar uyumamak ve aşırı yorgunluk korkuya sebep olabilecek etkenlerdir.
Uyuşturucu kullananlarda sıkça görülen bu sendrom, kullanılan maddenin tesiri geçtikten sonra daha da belirgin olarak ortaya çıkar. Kaybetme korkusu hayatımızda her zaman karşılaşacağımız bir korkudur. Sevgiliyi kaybetme, en sevdiğin kimseyi kaybetme, anne ve baba veya en yakınını kaybetme gibi…
Korkular zaman zaman herkesin endişesidir, fakat Allah korkusu büyük oranda inanan insanların sosyal düzenini etkileyici rol oynayan bir unsurdur. Korkuyu yenmenin tek çaresi cesarettir. Fakat cesareti başkasına baskı olarak kullanmak, çevresini ve toplumu rahatsız eder.
Mahallede her gün içip içip nara atarak çevreyi rahatsız ederek, kademe kademe dozun artışı etrafındaki toplumun sabır sınırını zorlar. Zararlı korkularla beraber, yararlı korkularda vardır. Yolda yürürken veya rizikolu bir yerden geçerken veya her hangi bir hayvan saldırısına karşı, misal bir köpek saldırısına karşı tedbir alma ihtiyacı duyurur. Daha önce ön belleğimize yerleşen korkuların tedbirini almaya çalışmak veya aldığınızı sanmak bir nebze olsun korkuyu yendiğiniz anlamına gelir.
Eğer korkuyla her hangi bir işe teşebbüs ediyorsanız bastan başarısızlığın başlangıcını onaylamışsınızdır. Kendine güveni yitirdiğiniz an, muhakkak teşebbüsten vazgeçmek lazım. Bir şeyler içmek (çay kahve gibi) ve bir müddet yürümek korkulu zamanı atlatmaya yardımcı olabilir. Kendinize güveni kaybettiğinizin farkına vardığınız an kesinlikle araba kullanmaya son verin, yapmakta olduğunuz işi bir müddet bırakın. Hayati kararları almaktan uzak durun. Korkuyla gelen dalgınlık ve konsantrasyon bozukluğu belki hayatınıza sebep olabilir.
Yukarıda anlatmak istediğim bireysel endişe ve korkulardır. Pek çok etkenler sıralayabilirsiniz. Başka bir korku ve kuşku vardır, toplumsal endişeyle gelen korku. Genellikle ülkeler arası psikolojik savaş denen korku salma taktiğidir.
Savaş öncesi rakip devletin insanlarına uygulanan bu taktik Türkiye üzerinde birinci dünya savaşından sonra yoğun olarak kullanılmıştır. Belki o zaman şimdiki kadar iletişim imkânları yoktu, fakat birinci ve ikinci körfez savaşından sonra cici müttefikimiz Coni korku yayma savaşını Türkiye üzerine de yoğunlaştırmıştır.
Metal fırtına ve değişik savaş senaryolar içerikli yazdırdığı romanları kitapların içine kasıtlı olarak hep Türkiye’yi bazen hedef bazen da aktör olarak iliştirmişlerdir. Bazen da fiili olarak tatbikine teşebbüs etmiştir, NATO arkadaşımız ve güvenilir müttefikimiz.
Ege´de Türk savaş muhribine füzeli saldırı ve hemen pardon özür. Irak’ta Türk askerinin başına çuval geçirerek onur kırıcı ve küçük düşürücü davranış. Özür falanda yok, ayrıca da askerlerimizi rica minnet zor kurtardık eşkıyanın elinden.
Müttefikimiz olarak tanıdığımız Coni her fırsatta Türkiye’nin parçalanmasını canı gönülden isteyen ve hatta paravan örgütler kurarak veya, hazır kurulmuş başka müteahhit örgütler kiralayarak Türkiye aleyhine çalışmalar yapmış, elanda yapmaktadır. Bunu saklama ihtiyacı bile duymuyor, hatta bu örgütlere açıktan silah verdiğini itiraf ediyor.
Son olarak Türkiye’nin de yardımıyla, zaten karışık olan Suriye’yi karıştırarak oraya çöreklendi. Çöreklendi de her zaman olduğu gibi yine yanıldı. Şöyle yanıldı bu coğrafyaya ondan başka ülkelerinde ilgisi vardı. Avrupa ülkelerinin Rusya’ya olan doğal gaz bağlılığını minimal indirmek için, bölgede çıkacak olan gazdan pay kapmak amacıyla bölgeye intikal etmeye başlayınca, kendi çıkarlarının önünün kesileceğini anlayan Rusya araya girme ihtiyacı duydu. Sıkışan Suriye diktatörünün çağrısı üzerine oda bölgeye intikal buyurdu ve curcuna başladı.
Kimin nereyi kimin kimi vurduğu belli olmayan bir süreç başladı. Rus uçaklarının Türk hava sahasını ihlali ve bunu alışkanlık haline getirmesi neticesinde, henüz nasıl olduğu belli olmayan Rus uçağının düşürülmesiyle Putin horozlanmaya başladı. “Düverim ha, vururum ha!” ve Türkiye’den ziyade kendi halkına daha fazla zararı olacak ambargolara başladı. Hemen arkasında İran mollaları, Rusya’nın arkasına sığınarak Türkiye´ye karşı tavır alıp, geleneksel ve tarihsel olarak alışkanlıklarını ve kinini ortaya koyma eğilimine girdi.
Yalnızlaşan Türkiye kendisine yandaş arayışına girerek, tamamen Coni’nin kontrolünde olan Sudilerde medet umar hale gelen Türkiye Cumhurbaşkanının ziyaretine rastlatılan ve iki yıldır yargıladığı (neyi yargıladığı belli olmayan) bir Iran mollası ile beraber 47 Şii ileri gelenleri sallandırdı. Sallandırmakla gizli gizli kaynamakta olan Şii ve Sünni mezhep çatışmasını iyice su yüzüne çıkardı.
Çıkacak olan çatışma Suudilerle kalmaz, Arap emirliklerle Asya kıyısını takip ederek Mısır’a kadar uzanır ki, buda üçüncü dünya savaşının ateşi sayılır. İran’ın sınırlarını geliştirme amacı ve Şii mezhebini bütün Müslüman ülkelere yayma niyeti faciayı getirir ve kutsal topraklar bir daha başını kaldıramayacak şekilde ezilir ve tepelenir.
Çok tehlikeli bir çekişme olan hele bilhassa malum bölgede çok değişik etnik toplulukların bir birine diş bilediği zamanda çıkacak savaşın telafisinin mümkün olmayacak olaylara sebep olacağını anlayan Avrupa ülkeleri paniklemeye başladı. Olası bir iltica akınıyla basa çıkamayacağını anlayarak, ölen ölür kalanlarda Türkiye üzerine yıkmakla emellerinin bir kısmına kavuşmuş olacaklarının hesabını yapmaya başladı.
Büyük oranda nüfus kaymasıyla beraber Türkiye’nin sınırları tartışmaya açılır ki bu da yeni kurulmak istenen devletlere toprak payı çıkarılma imkânlarını doğurur. Bu karışıklıklardan istifaya kalkan PKK´nin meclis temsilcisi olan HDP eş başkanı (eş başkan neyse bir türlü anlayamadık) “illa beni kodese atın” diye çırpınıp tepine dursun, üstelik köpüren Rusya’nın köpüğünde kütük kapmaya gitti. Ne kadar ayıp karnını doyurduğu sofranın sahibini arkadan vurmak için silah dilenmeye başladı Moskova’dan.
İran ve Suudi ağalarının el ense çekişleri, bölgeyi daha da bir felaketin eşiğine çekti. Gelişen olaylar dramatik durum alırken, Türk siyaset arenası başkanlık, anayasa baba yasa gibi kısır çekişmelerle vakit geçiriyor.
Türkiye’ye hiç bir şekilde yararı olmayacak başkanlık sistemi, gelişmiş ülkelerin ABD hariç hiç birinde yok. Anayasaya gelince, Almanya ikinci dünya harbinden sonra Amerika’nın hazırlatıp kabul ettirdiği anayasayla idare ediliyor. İhtiyaca göre ufak tefek değişikliklerle takviye yasalarla sıkıntısız rejimi yürütüyor.
Türkiye’de yaşayan herkesin aklını başına alması lazım yoksa herkesin istediği gibi yer verip al sen burada devlet kurda yaşa demezler. Dünyanın hiç bir yerinde herkesin bağımsız bir hükümet kuracak yeri yok. Hele Türkiye sınırları içerisinde hiç yok.
Demirtaş ta eğer bu ülkeyi ve yasalarını sevmiyorsa, Kandil’de yaşayan gerilla kardeşinin yanına gitsin. Korkunun da ecele faydası yok fakat eceli öne çekmek herkesin kendi elinde…