Bu sene Ahilik Haftası kutlamalarında konser veren Türk Halk Müziği sanatçısı hemşehrimiz Emel Taşçıoğlu  Neşet Ertaş’ın “Anavatanımsın, baba yurdumsun, ozanlar diyarı şirin Kırşehir“ türküsünü okuduktan sonra gördü ki alkışlayan sayısı a,z sitem olarak “Değerli hemşehrilerim ben sizlerden birisiyim, bu toprakların çocuğuyum. Özellikle Anavatanımsın, baba yurdumsun, ozanlar diyarı şirin Kırşehir, uzak kaldım gurbet elde derdimsin, hasretin bağrımda derin Kırşehir türküsünü okudum. Memleketimde sizlerle birlikte olmaktan çok mutluyum. Ama  görüyorum ki çok cılız bir alkış var. Nedense bizim memleketimizde yabancı çok tatlı oluyor. Eğer ben dışarıdan bir sanatçı olsaydım coşkulu bir şekilde alkışlardınız, ben Kırşehirli olduğum için mi cılız şekilde alkışlıyorsunuz?“ diyerek sitem etmişti. 

Benim çok sevdiğim birkaç kez yüz yüze görüşme imkanı bulduğum, internetten sürekli dinlediğim, hemşehrimiz Emel Taşçıoğlu aslında farkında olmadan yıllardır kanayan bir yaranın üzerine basıyor, bana da yazmam için konu veriyordu.  

Tabi  Emel Taşçıoğlu’ nun bu sitemlerinden sonra ben de “Doğru söze ne denir? “Vay kader vay“ diyerek  isyanımı dışa vurarak gerçek ama bir o kadar da acı olan bu sitemli konuşmayı onayladım.  

“Vay kader vay“ sözünün patenti bana ait olmayıp bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda bir elinde şarap, bir elinde kuru ekmekle Kırşehir caddelerinde gezen ve zaman zaman “Vay kader vay“ diyerek kısa ve öz olarak hayata, yaşantısına  sitem eden gerçek adı Mehmet Eken olan “Çete” lakaplı hemşerimize aittir.

Hemşerimiz “Çete” hırsızlık yapmaz, devleti dolandırmaz, kul  ve yetim hakkı yemez, yolsuzluk yapmaz, kimsenin namusuyla ve ekmeğiyle oynamaz, bulursa kuru ekmeğini yer, şarabını içer, bulamazsa “Vay kader vay“ diyerek içindeki kinini nefretini, isyanını haykırırdı.

Tabi Kırşehir’de yaşayan kendini beğenmiş bazı sosyeteler, kibirliler, insanlıktan nasibini almayan muhteremler “Çete”yi gördüklerinde “kokuyor!” diyerek kaçarlar ve tiksinirlerdi. 

Halbuki çileli ve zor hayat mücadelesinde “Çete”den tiksinen muhteremler devleti dolandıranlardan, hayali ihracatçılardan, yolsuzluk yapanlardan, kul ve yetim hakkı yiyenlerden, zina yapanlardan, yalan söyleyenlerden tiksinmeleri yerine hiçbir insana ve devlete kötülüğü ve dünyadan haberi olmayan çeteden tiksinmeleri de ayrı bir tezatlıktı.

Gerçek adı Mehmet Eken olan merhum “Çete”ye Allah’tan rahmet diliyorum. 

Gelelim konumuza…

Türk Halk Müziği Sanatçısı Emel Taşçıoğlu’nun “Nedense bizim Kırşehir’de yabancılar tatlı oluyor“ sitemi acı bir gerçeğin altını çiziyordu. 

Maalesef yıllardır Kırşehir’ de yabancı el üstünde tutuldu, Kırşehirliler dışlandı. Hem de öylesine dışlandı ki birde üstelik “Aman canım Kırşehirli değil mi adam olsa ne olacak?“ sözleri söylendi arkamızdan. 

Yıllardır kendi insanımızı sahip çıkmayarak dışladık ve insanlık yaparak yabancıya sahip çıktık. Aynı apartmanda veya aynı sokakta komşu olmuşsak, eşyaları taşıdıkları gün çay demleyip götürdük, yemeğe davet ettik, el üstünde tuttuk, pohpohladık.

Ne hikmetse o insanlar Kırşehir’den gittikten sonra bizleri bir daha arayıp sormadıkları gibi, Kırsal kesimden kurtulduklarını, Kırşehir’in şehir görünümünde olmadığını söyleyerek Kırşehir’i aşağılarlar, Kırşehir insanını beğenmezler. 

Kırşehir’in kendi çocuğu bir makama gelse  başkasına hiç gerek yok bizzat biz “Aman canım,  Kırşehirli değil mi? Bundan ne olacak, iyi insan olsaydı Ankara’ya, İstanbul’a gider oralarda makam sahibi olurdu!”dediğimiz gibi Kırşehir dışından birisi makam sahibi olsa hemen çiçek yaptırıp, hayırlı olsuna gider, övgüleri dizerek yalakalık yaparız.  

Bir de öz eleştiri yapayım. Kırşehir’de doğup, büyüyüp, çalışan, ekmek yiyip bir müddet sonra Kırşehir’den ayrılanlar “Kırşehir iyi bir şehir olsaydı, bizler terk etmezdik.“ diyerek doğduğu yeri, kültürünü, ailesini, çevresini beğenmeyen hemşehrilerimizin bu sözleri benim içime öyle bir oturuyor ki rahmetli “Çete” gibi “Vay kader vay!” diyerek haykırasım geliyor. Haykırsam da bir şey değişmez ki birincisi bizim Kırşehir’den ve Kırşehirliden bir şey olmaz düşüncesinden ikincisi de yabancıyı el üstünde tutma anlayışından vazgeçmemiz gerekiyor. 

Bakın Kırşehir için fedakarlık yapanlar, kalkınması, gelişmesi için emek harcayanlar, Kırşehir’i düşünen, Kırşehir için çalışan, emeğini esirgemeyenler Kırşehir’in gerçek çocuklarıdır. (Burada her dönem iktidardan olan, hak etmediği halde yalakalık yaparak makam sahibi olanları ayrı tutuyorum. Onlar dönemin insanları ve menfaat adamları oldukları için sadece kendilerini düşünürler ve hem Kırşehir’e, hem Kırşehir insanına faydaları olmaz. Aynen tavşan bo.u gibi ne kokarlar, ne yanarlar, ne sönerler.) 

Burada Kırşehir dışından gelenlere karşı olduğum anlamı çıkartılmasın. Benim de Kırşehir dışından gelen çok sayıda görüştüğüm, selamlaştığım değer verdiğim insanlar var.

Evet, insanlık gereği, gelenlere “hoş geldiniz” diyelim, taşınırken çay yapıp götürelim, evimize yemeğe davet edelim, makam sahibi olduğunda “hayırlı olsun” diyelim ama Kırşehir’de düğünde, cenazede, iyi ve kötü günlerde birlikte olduğumuz sürekli yüz yüze baktığımız insanımızı da aşağılamak, karalamak, kötülemek  yerine aynı değeri verelim, el üstünde tutalım. Zira “sel gider kum kalır” misali bize biz lazımız. 

O nedenle Ahilik Haftası kutlamalarında konser veren hemşehrimiz Emel Taşçıoğlu “Maalesef bizim Kırşehir’de yabancı tatlı oluyor, el üstünde tutuluyor“  sözleriyle acı bir gerçeği dile getirmiş ve haklı şekilde sitem etmiştir.