“Kırşehir” gazetesinin ikinci ve son döneminde yazı işleri müdürlüğünü 137. sayıya kadar Cevat Hakkı Tarım'ın kızı Vildan Tarım, 138. sayıdan itibaren fahrî olarak Av. Ahmet Şaban Küçükkâtipoğlu yapmışlardır. 13 Temmuz - 7 Eylûl 1960 tarihleri arasında da Dursun Yastıman gazetenin istihbarat şefliğinde bulunmuştur. Gazetede Cevat Hakkı Tarım güncel konular yanında ağırlıklı olarak Kırşehir tarihi üzerine yazılar, hâtıralar ve portreler kaleme alırken birçok yazar ve şair de sürekli, ya da aralıklı yazdıkları yazı ve şiirleriyle gazeteye katkıda bulunmuşlardır. Bunlar arasında ünlü olanlar da vardır. Gazetede yazı ve şiirleri yayınlanan kişiler yazılarının çıkış tarihi sırasıyla şunlardır: Lütfi İkiz, Feyzullah Sacit Ülkü, Cahit Obruk, Dr. Kudret Kurutluoğlu, Arif Gönendik, Yusuf Ziya Ulusoy, Sadi Erdem (Tercüme), Rüştü Yurdakul, Süleyman Konukçu, Ali Kemâlî Aksüt (ünlü besteci, yazar ve tanburî Sadun Aksüt'ün babası), Mustafa Hilmi Nural, Ali Baytok, İlhami Türkmen, Şemsi Yastıman, Rasim Başgöz, Şükrü Afşin, Necdet Eruygur, Muharrem Erdaş, Dursun Yastıman, İhsan Nuri Olgun, Âşık Seyfullah, Cemal Güzey, Ziya Kılıçözlü, Adnan Erbaş, Ahmet Şaban Küçükkâtipoğlu.

“Kırşehir” gazetesi basıldığı Özel İdare Müdürlüğü'ne ait matbaanın 1961 yılında Hakkı Nevzat Baykal'ın valiliği döneminde emekli öğretmen Mazhar Saçak'a satılmasıyla 22 Şubat 1961 tarihinde 144. sayısını yayınladıktan sonra yayınına son vermiştir. Böylece “Kırşehir” gazetesi resmî kimliğini kaybetmiştir. Mazhar Saçak Özel İdare Müdürlüğü'nden açık arttırma ile satın aldığı matbaada önce kendisini, sonra Selçuk Şakirağaoğlu ve Şadiye Saçak'ı sahibi, Av. Muzaffer Kılıçoğlu'nu yazı işleri müdürü göstererek gazeteyi beş yıl daha yayınlamış, matbaanın en sonunda bir Kayserili'ye satılmasıyla “Kırşehir” gazetesi maziye karışmıştır.

“KIRŞEHİR” GAZETESİNİN İKİNCİ ve SON DÖNEMİ

Söz Muzaffer Kılıçoğlu'na gelmişken Vilâyet Matbaası'nın satılmasından sonra aynı adla yayınlanmaya devam eden “Kırşehir” gazetesiyle ilgili anılarımı da anlatmadan geçemeyeceğim.

Askerlik hizmetimi İstanbul'da yedek subay olarak bitirdim ve 15 Haziran 1960'ta terhis olup Kırşehir'e döndüm. Bu tarihte Kırşehir'de üç gazete yayınlanıyordu: Özel İdare'nin sahibi olduğu bir çeşit resmî gazete konumundaki “Kırşehir”, gazetesi, Ertuğrul Ersan'ın kendine ait Azim Matbaası'nda çıkardığı yine haftalık “Yeşilyurt” gazetesi, bir de benim askerlik dönüşü Azim Matbaası'nda haftada bir bastırdığım ilk gazetem olan “Kırşehir Postası”...

Demek oluyor ki Kırşehir o tarihte biri resmî, ikisi özel üç gazeteye sahipti.

Ben gazetemin boyutunu büyütmek için daha sonra Vilâyet Matbaası'na taşındım. Çünkü Azim Matbaası'nın “pedal” diye isimlendirilen baskı makinası büyük boyutta baskı yapamıyordu.

“Kırşehir Postası”nı bir süre Vilâyet Matbaası bastıktan sonra 27 Mayıs ihtilâl hükûmetinin atadığı Vali Hakkı Nevzat Baykal'ı (sonradan Danıştay üyeliğine getirilmişti) hedef alarak kaleme aldığım “Kırşehir Valisi'ne Açık Mektup” başlıklı eleştiri yüzünden Özel İdare Müdürü Yozgatlı Hayri Zeren gazetemi basmayacağını bildirince Azim Matbaası'na geri dönmek zorunda kaldım.

Vali Baykal da Ertuğrul Ersan'ın öteden beri “Yeşilyurt” gazetesinde kendisine ticarî rakîp olarak gördüğü Vilâyet Matbaası'nın zarar ettiği yolundaki yayınlarına bana kızgınlığı da eklenince matbaayı açık arttırma ile satarak tasfiye etti ve tabiî ki bunun sonucunda Vilâyet Matbaası tarihe karıştı. Benim Vali Baykal'ı eleştirmek için yazdığım yazı böylece Kırşehir'de resmî gazeteciliğin de sonu oldu.

AVUKAT KILIÇOĞLU GAZETECİLİĞE SOYUNUYOR

Vilâyet Matbaası'nın özelleştirilmesiyle Kırşehir'de bir özel gazeteye daha kapı açılmış oldu. Vilâyet Matbaası'nın açık arttırma yoluyla satışının ihalesine benimle birlikte katılan Millî Piyango zengini emekli öğretmen 15 bin lira vererek matbaayı satın aldı. Kırşehir Lisesi'nde edebiyat öğretmenim olan Mazhar Saçak Millî Piyango'nun 15 Ocak 1961 çekilişinde 250 bin liralık büyük ikramiyeyi kazanmış ve bu paranın 15 bin lirasını Vilâyet Matbaası'na yatırmıştı.

Vilâyet Matbaası'nın satılması 1996'nın Haziran ayında hayatını kaybeden Avukat Muzaffer Kılıçoğlu'nun kırkından sonra gazeteciliğe soyunmasına neden oldu. Mazhar Saçak Vilâyet Matbaası'nı satın aldıktan sonra gazete çıkarmak için yakın arkadaşı Muzaffer Kılıçoğlu'nu bulmuştu. Muzaffer Kılıçoğlu'nu gazeteci yönüyle bilen ve hatırlayanımız çok azdır.

Mazhar Saçak Vilâyet Matbaası'nı alır almaz Lise Caddesi'nde şimdi yıkılmış olan Turizm Müdürlüğü binasının yanındaki Mermerler otobüs yazıhanesinin bulunduğu yere taşımış, matbaaya “Şehir Matbaası” adını vermişti.

“Kırşehir” gazetesiyle ilgili anılarıma devam edeceğim.

  

CEVAT HAKKI TARIM (1893-1964)

Cevat Hakkı Bey 1964 yılı sonlarına doğru hastalanarak yatağa düşmüştü. Şair dostum Şükrü Afşin'le birlikte kendisini Yenice Mahalle'deki mütevazı evinde ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerimizi sunmuştuk. Ancak ne yazık ki çok yaşamamış ve çok kısa bir süre sonra 11 Aralık 1964 Cuma günü sabah ezanı okunurken Devlet Hastanesi'nde hayata vedâ etmişti.

Son görüşümüzde başka resimlerle birlikte verdiği genç yıllarına ait yukarıdaki resmi ilk defa yayınlanmaktadır. “Kırşehir” gazetesinin kurucusu ve başyazarı Cevat Hakkı Tarım’ın yaşam öyküsü bir bakıma 1919-1964 arası Kırşehir tarihinin sosyal, kültürel, ulusal aydınlanmasının tarihidir. Cevat Hakkı Tarım’ın bir Kırşehirli olarak şehrine yaptığı katkı onun yalnız gazete, dergi, beden eğitimi, tarih-coğrafya hocalığıyla sınırlı değildir.

Cevat Hakkı Bey “Kırşehir” gazetesi yoluyla Kırşehir halkını elinden geldiği kadar aydınlatmaya çalışmış, Kırşehirliler'e ilk yazılı tarihlerini kazandırarak kendisinden sonra gelecek Kırşehir tarihini araştıracaklara da döneminin bilgi eksiklerinden kaynaklanan ufak tefek yanlışlıklara rağmen bulunmaz bir kaynak bırakmıştır.

ARKA PENCERE

ÂŞIK VEYSEL İLE ŞEMSİ YASTIMAN'IN DOSTLUĞU

Bir sohbet ânında merhum Neşet Ertaş anlatmıştı bana...

Şemsi Yastıman Âşık Veysel'e hep dakılırmış. Âşık Veysel ne zaman İstanbul'a gitse Şemsi Yastıman'a misafir olurmuş. Çok samimî dostlukları varmış.

Bir defasında Âşık Veysel'in sazı kırılır. Şemsi Yastıman'ın İstanbul, Beşiktaş, Çırağan Caddesi'ndeki saz evine gider. “Şemsi, sazım kırıldı. Bana iyi bir saz ver. Anadolu işi olsun” der.

“Ula kör, desene 'Maliyetinin altında, onu da veresiye isterim' diyon yani!”

“Aslan, benim yiğitliğimden şüphen mi var!” der Âşık Veysel... “Borç yiğidin kamçısı” demek ister güya...

Şemsi Yastıman “İyi bak, dükkânın en iyi sazı sana 150 liraya olur. Bir ay sonra getir paramı” der.

Âşık Veysel “Bahalım” der, gidiş o gidiş, tam altı ay uğramaz. Şemsi Yastıman'ın dili şişer. Gelse de Âşık Veysel'i iki-üç gün misafir etse, biraz da dakılsa... Haber yollar “Köre söyleyin, paramı getirsin” diye...

Haberi alan Âşık Veysel 50 lirayı alır, Şemsi Yastıman'ın yanına varır. “Dilin şişti, altı ay dayanamadın hasretime deel mi?” der.

Şemsi Yastıman dakılır, “Yooo, paramı istedim” der. Âşık Veysel cebinden 50 lira çıkarır, “Şemsi, al şu ellini, yüzünü de s...m!” der.

Sarılırlar ve iki-üç günlüğüne gittiği İstanbul'da tam bir hafta Şemsi Yastıman göndermez, misafir eder.

Böyle acayip şakalaşmaların altında bâki kalan dostlukları olmuş.

Rabbim ikisine de rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.

RECEP YÖRÜKOĞLU