Kırşehir’de Nisan ayına girdik, ağaçlar çiçek açtı. Bahar yağmurları devam ediyor.

Kırşehir’de Nisan ayına girdik, ağaçlar çiçek açtı. Bahar yağmurları devam ediyor. Kırşehir bereketli ve verimli bir yıl yaşar diyorum.
Uzun Salim, ektiği tarlalarını biçtirdi. Tarlaların yıpranmasından olsa gerek bir türlü istediği verimi alamıyordu. Her gün evinde itişip kalkışmalar canına tak etti. Gabavet kadının istekleri bitmiyor, dil ebesi kızın burnu oldukça yukarılarda, tıknaz oğlan kazanılan paraları yemekte oldukça ustaydı.
Çul döşeğin üzerine uzanan Salim, hafif şekerleme yaptı. Rüyasında ne hayaller görüyordu. Sürekli hayal perdesinin arkasında oynuyor, yörenin en varlıklı insanı oluyordu. Kadını yanına çağırdı. Giymelere kıyamadığı elbisesini dolabından çıkardı. Alışkanlıktan olsa gerek eşinin verdiği yün çorapları pantolonunun üzerine çekti. Çarptıracağını düşünerek yakasız iç gömleğinin içerisine bir cep diktirdi. Üzerine aldığı paraları oraya koydu. Güneşliği uzun şapkasını, kısa kesilmiş saçlarının üzerine koydu. Evdeki eş ve çocukları ile vedalaşmaktan öte, kaçarcasına uzaklaştı. Artık tarladan bir şey kazanmıyordu. Kasabaya gidip ticaret işine atılacaktı.
Geldiği kasabada işyeri araştırmaya başladı. İflasın eşiğine gelmiş bir lokantacıya rastladı. Önce karnını iyice doyurdu. Gözlerinin önü açıldı. Kendi kendine sakın bir hata yapmayayım, diyerek dikkatli davranıyordu.
Lokanta sahibine bir işyeri aradığını söyledi. Adamın gözleri fal taşı gibi açıldı. Ayağına bir kısmet gelmişti. Neden kaçırsın? Balıklamaya atladı. Böyle bir fırsat kaçar mıydı? Adam, Uzun Salim'in tüm paracıklarını alarak, borçları ile birlikte işyerini devretti. Salim, artık işinin patronu olmuştu. İlk defa böyle bir işle karşılaşıyordu. Çalışanları topladı. Onların yevmiyelerini görüştü. Herkes halinden memnun. Uzun Salim de memnundu.
Herhalde iyi beslenmediğinden olsa gerek (!) aşçı lo taşına dönmüş, boynunu çevirirken vücudu ile dönüyordu. Bütün malzeme alımları aşçı tarafından yapılıyordu. Orada usul böyleydi. Elindeki aşçıyı kaçırdığı zaman işyeri aksayacaktı. Aşçı aldığı yerlere malzemelerin bedelini yazdırıyor, zaman zaman hesap görüyorlardı. Alınan malzemelerin bedeli ve miktarını sadece aşçı ile görevlendirdiği bir personel biliyordu.
Yemekler zamanında yapılıyor, aşçı kendisine mahsus yiyeceği yemeği ayrı tencereye koyuyordu. Sabahleyin çorba verilmeden canının istediği yemeği hazırlayarak, erken saatlerde önündeki beyaz önlüğü ile yemeğe döşeniyordu.
Müşteriler geliyor, yemekler dağıtılıyor, her şey yolunda gidiyordu. Malzemelerin bedelleri zamanı gelince ödenecekti. Aşçının yalakası olan birkaç zırtapoz adam ile hayatı devamlı anaforculukla geçen ipe basan birkaç kişi yemekleri yedikten sonra ağızlarını silerek fıkırdaşıp gülüyor, “Ne parası ulan” diyerek ağız ekşitiyorlardı.
Zaman su gibi akıyordu. Aşçı herkesten önce hak edişlerini alıyor, diğer çalışanlara gıdım gıdım ödetiyordu. Tüm salahiyeti eline almıştı. Malzeme bedelleri ve işyerinin kirası henüz ödenmemişti. İki aylık bir gecikme ile malzeme sahipleri ve Uzun Salim hesaba oturdular. Yalakalık yaparak anaforcu geçinenlerin yediği pahalı yemeklerin, içtikleri içkilerin hesabı dayanılmaz bir hale geldi. Adam aşçıya dönerek hık mık ediyor, gerçek maksadını bir türlü ifade edemiyordu. Aşçı her defasında kavurma kepçesini çekerek “Giderim ha!” diye tehditler savuruyordu.
Uzun Salim oldukça babayiğitti. Bulunduğu çevrede şimdiye kadar hiç olaya karışmamış, adliye ve güvenlik güçleri ile karşı karşıya gelmemişti. Yumruk vurmayı bilmediği gibi kafa dövüşünden hiç anlamazdı. Kaşkariko ve düzenbazlık Salim'in kişiliğinde yoktu.
Bir gün, hesapları geciken kasap, bakkal, manav, yakıt veren adamlar anlaşarak Uzun Salim'in işyerine geldiler. Hepsinin yüzlerinden şer yağıyordu. Şimdiye kadar kendilerine hiçbir bedel ödenmemişti. Uzun Salim, gelen alacaklıları oldukça hoş karşıladı. Hesaba oturdular. Hesap yapılırken ensesi pek kalın olan aşçı defi hacet edeceğini söyleyerek bir anda gözden kayboldu. Adamların gözleri kızarmış, ellerindeki listeleri Uzun Salim'in masasına koydular. Orada en mutlu olan aşçı idi. Diğer çalışanlar yevmiyelerini tam alamamışlar. Nasıl olsa içeride alacağımız var diyerek karanlığa ürüyorlardı.
Hesaplar ortaya dökülünce işyerinin patronu Uzun Salim, saçlarının rengini görmeye başladı. İşyerini malzemeleri ile birlikte satsa bu borçları ödeyemezdi. Sürekli dikine tıraş ediyordu. Adamları deve tımarı yapmaya başladı. Ağız tamburası ile ikisini kandırsa da, gemi azıya almış olan kasap hiç söz dinlemiyordu.
Hep bir ağızdan Uzun Salim'i dışarı davet ettiler. Borçlarını nasıl ödeyeceğini soruyorlardı. Salim, pabucun pahalı olmaya başladığını yeni anlamıştı. Önce kuru gıda aldığı malzemeciye cevap verdi. Sonra manava, sonra ekmek aldığı yere söz veriyordu. Söz adamı kurtarır mı? Adamlara para gerekiyordu.
Kasap, Uzun Salim'in ağız tamburası yapıp, parayı geciktireceğini anlayınca bıyığa gülerek yaklaştı, “Bizim para ne zaman” diye sordu. Gözlerinden ateş çıkıyordu. Uzun Salim henüz cevabını hazırlamamıştı ki, kasap kısa kesilmiş saçları ile yaklaştı. Beklenmedik bir anda Uzun Salim'e öyle bir kafa geçirdi ki Uzun Salim sırtının üzerinde debeleniyor, ayaklarına yeni çaktırdığı nalçalar ışıldıyordu. Kasap tekrar kaldırdı. Uzun Salim'e kafa vurmaya gerek kalmamıştı. Kocaman ayağı ile kasıklarına indirdiği tekme, Uzun Salim'in bükünmesine ve yere yuvarlanmasına yardımcı olmuştu. Salim, gözlerinin önünde uçuşan yıldızları sayıyordu.
Uzun Salim bilmem ders almış mıydı? Aşçı ortalıktan toz olmuş, çalışanlar mevcut demirbaş malzemeleri yağ-malamaya başlamışlardı. Paralarını öyle çıkaracaklardı.
Uzun Salim, burnundan akan kanları sildi. Yavaş yavaş ayağa kalktı. Ağız dalaşı için gelip, bir araba dayak atan alacaklılar şimdilik uzaklaşmışlardı. Buna da şükür diyerek içeriye girdi. İçeride, tıknaz etine dolgun kırmızı yanaklı kocaman bir adam, masanın başına oturmuş pahalı sigaralardan birisini içiyordu. Bu adam da devraldığı işyerinin gerçek sahibi idi. Devreden adam birkaç aylık kira takarak kaçmış, bütün borçları Uzun Salim'e yıkmıştı. Yanakları kızaran adam, Uzun Salim’e yaklaştı. Kaşının birisini kaldırıp, birisini indiriyordu. Kiralarının ödenmesini istiyordu. Uzun Salim burnunun kanını yeni silmişti. Gözlerinin önünde uçuşan sinekleri kovalamaya çalışıyordu. Adam artık soru sormuyordu. Sana yarına kadar müsaade dedi. Uzun Salim'i derin bir düşünce almıştı.
Anaforcu adamlar yine geldiler. Önlerine konulan yemekler gırla gidiyordu. Yemeği yedikten sonra hepsi birden ayağa kalkarak yürümeye başladılar. Salim yedikleri yemeğin bedelini sordu. Sen misin soran...
İçlerinde en şerir olanı Uzun Salim'e yaklaştı. Elinin biri arkasında saklı idi. Ne düşünüyordu acaba? Salim'i fazla ayakta bekletmedi. Bir kafa da o geçirdi. O kafa yetmiyordu. Elindeki muşta ile gözü ve yanağının üzerine okkalı bir darbe alan Salim, o zaman arkasının olmadığını anladı. Kafa dövüşünü öğrenmemişti. Onu çakal takımı biliyor, bilse bile vurduğu her kafa kendisine katmerli geliyordu. Borçlarını ödeyemez duruma düştü. Malzeme verdiği adamlar icraya vererek işyerini tamamen sattırdılar. İçerisinde bir şey kalmadı. Ekmek verdiği işçileri daha kötü duruma düşmesi için acele ediyorlardı.
Boyunun ölçüsünü alan Uzun Salim, belki bir gün ihtiyaç olur diye kuşağının arasına birkaç mecidiye saklamıştı. Onları hiç kimseye göstermeden bulunduğu kasabayı terk etti. İzini bir an olsun kaybettirdi.
Boş durmak. Sadece kendisinden yemek olduğu için, yeni bir iş aramaya başladı. Elleri arkasında volta vururken az okumuşluğu ile bir yazıya gözleri takıldı. Şehir hamamı kiraya verilecekti. Birden haykırası geldi. Hemen hamamı çalıştıran adamın yanına gitti. Bilmediği bir meslekti. Ancak öğrenirim diye düşünüyordu.
Kafasını çalıştırarak işlerini yoluna koyan hamam sahibi, artık bu işten gına getirmişti. Kapıda yanacak odunlar ve içerideki malzemelerle birlikte Uzun Salim'e devretti.
Salim, işi iyice bilmediği için içeride bulunan tellaklarla işbirliği yapmaya karar verdi. Tellaklardan her biri berdi yılanına dönmüşlerdi. Tellaklar göbek taşının üzerinde keyif yaparlarken Uzun Salim şimdiye kadar kaybettiği paraları nasıl kazanacağının hesabını yapıyordu.
İşler ilk birkaç günde iyiye gider gibiydi. Odasına çekilen Uzun Salim'e şikayetler gelmeye başladı. Temiz havlular kayboluyor, peştamallar araklanıyor, hamamın ısıtılmasında kullanılan odun ve kömürler azalıyordu.
İçeriye, banyoya giren bu kadar insan neredeyse kayboluyordu. Tellaklar paralarını aldıktan sonra adamları arka kapıdan kaçırıyorlardı. Su parası, havluların parası, sabun paraları, işçilerin parası dağlar gibi yığılmaya başladı. Tellaklar adamı uyuşturduktan sonra haraçlarını alıyorlar, adamları diğer bir kapıdan kaçırıyorlardı. Su ve elektrik paraları sumen altı ediliyor, Uzun Salim'e gösterilmiyordu. Çok uzaklardan gelerek havlu ve peştamal satan iri yarı bir adam parasını istemeye geldi.
Uzun Salim, önce soğuk soğuk terledi. Yekindi yekindi bir türlü yerinden kalkamadı. Havluya ödenecek borçları unutmuştu. Adam parasını istedi. Uzun Salim omuz silkeliyordu. Çareler arıyordu. Havluyu satan adam yanına iki zorba adam alarak Salim'in bulunduğu odaya girdi. Onlarda kafa dövüşünü iyi öğrenmişlerdi.
Önce göz belerttiler. Salim aldırmıyordu. İşin ciddiyetinde değildi. İçlerinden boyu uzun olanı yaklaştı. İki ayak üzerine sıçrayarak Selim'in tam omuz kısmına enfes bir tekme indirdi! Uzun Salim ağzı üzerine kapaklandı. Orada işçilerden bir tanesi türkü mırıldanıyordu. “Bir kazma al bir kürek, mezarımı kaz gayri” diyordu. Ellerine senet verdikleri adamlar icraya başvurarak bütün mallarına el koydular. Salim, cıs cıbıl kaldı. Buradaki adamlar daha teknik oldukları için burnunun kanamasına fırsat vermediler. Zaman çok geçmedi. Elektrik dairesinde, sular idaresinden, yakacak aldığı yerlerden birer birer adamlar gelmeye başladı. Hamamın mülkiyeti başkalarına aitti. Gelen adamlar mevcut demirbaşları elinden alarak hamamın kapısına bir kilit vurdular. Uzun Salim, yine ortalıklarda kalmıştı. Güneşin doğması ile birlikte aç karnını doyurmak istedi. Çorba içecek parası yoktu. Fırından çok sıcak bir francala aldı. Bir kilo üzüm alarak yağlığının üzerine döktü. Hava soğuk olduğu için ekmekten buharlar çıkıyordu. Kocaman yaba gibi elleri ile kaynar ekmek ile üzümü afiyetle yedi. Ticaret işinde sadece kazancı bir ekmek ile bir kilo üzüm olmuştu. Artık köyüne dönemiyordu. Gabavet kadın ile dil ebesi kız onun için ne sözler hazırlamışlardı. Bundan böyle kafa dövüşünü iyi öğrenecekti.