İşyerimde mesai sabah saat 8’de başlamasına rağmen 7.30’da Ankara Caddesindeyim. Başka kurumlarda çalışan üç memur ile sarraf Mehmet Zaman’ın rahmetli babası, Mustafa Zaman’la haftanın en az 3 gün Ankara Caddesinde karşılaşırdık. Hal hatır sorulur, herkes duyduğu, yaşadığı olaylardan kısaca bahseder. Mustafa amca bakkaldan gazetesi ile çıkar, gür sesiyle “Gençler ne haberler var!” komutuyla bizi içtima yapar, o da duyduğu, yaşadığı olayları anlatır, çalışmaya devam ediyor musunuz, bizler de: “Devam ediyoruz.” deyince, “para da veriyorlar mı?” esprisini yapar, gülerek dağılırız.

Havanın yağışlı, soğuk olduğu günler ile özel durumlardan dolayı gelemeyenler hariç, Ankara Caddesi buluşmaları devam ediyordu. Bir yaz sabahı içtimaya katılanların sayısı 25 kişiyi geçti, neden mi?

Belediye Başkanlığı tarafından alınan kararla, yaz sezonunda Ankara Caddesi; Valilikten başlayıp eski hastane karşısına kadar, akşam 7’den sabah 5 arası ana yol, araç trafiğine kapatıldı. Caddedeki asfaltlar bile yayalara tahsis edildi. Akşamları, İstiklâl Caddesinden daha kalabalık oluyordu.

Şehrimiz bir hizmet daha almaya başlamıştı. Asfaltın ortasında şelale, çiçekler, ağaçlar ve plastik hurma ağaçlarımız vardı. Şelalenin su sesi caddede gezenlere huzur veriyor, hurma ağaçları da manevi bir atmosfer yaratıyordu. Hurma ağaçlarının ana vatanına gidemeyenler: “hurma ağacı da buymuş” mu diye hayretle bakıyordu. Bu güne kadar Kırşehir'de asfalt üzerinde çitlek çitleyip gezenlere maneviyatı da hatırlatmak kimsenin aklına bile gelmemişti.

İnsanlar akşam 7’ye doğru, 'afedersiniz,' davarın tuza geldiği gibi akın akın Ankara Caddesine geliyordu. Gelenler arasında yabancı turist, henüz gelmeyen Suriyeliler de yoktu, şehir, yalnızca halkımız ve gurbetçilerimizden oluşuyordu. Cadde boyu gezmeye gelenlerin elinde kocaman bir kesekâğıdı içinde tuzlu, tuzsuz çitlek, ağır abilerin kesekâğıdında fıstık ve kabak çekirdeği vardı. Halkımız, yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı, aheste adımlarla yürüyor, öteberisini tüketiyordu, kabukları yumuşak bir doku oluşturuyor, değişik şekiller ortaya çıkıyordu; basmalara kıyamazsın. Halkımız, akşamları geç saatlere kadar, çitlek çitleyerek tatilin tadını çıkarıyordu. Evleri Ankara Caddesinde olanlar bile uzun kortejlere eşlik ediyor, onlar da hizmetten sebepleniyordu. Tatile gidemeyen hemşerilerimiz, hayatının en iyi tatilini Ankara Caddesinde geçiriyordu. Kenar mahalle sakinleri bile guruplar halinde geliyordu. O dönemde, kenar mahallelerden Ankara Caddesine ücretsiz otobüs seferlerinin yapılmaması hizmete biraz gölge düşürmüştü!

Gece bitiyor, bu işin bir de sabahı var. Ankara Caddesi ertesi gün tatilcilere hazırlanması gerekir. Saat 5’ten sonra, tatil alanı, elinde kese kâğıdı değil, süpürgeli temizlik görevlilerine aitti. Bu nedenle içtimaya katılanlar sayımız bir sabahta 25’i geçmişti.

Sayıları 25’i geçen temizlik görevlileri, Mustafa amcaya, “çalışmaya sabaha karşı 5’te hastane önünde başlıyoruz, bu saatlere ancak buraya kadar temizliyoruz, daha 2 saatlik işimiz var, çitlek kabukları asfalta yapışıyor çıkmıyor, kaldırımlarda düzgün olmadığından çok yorulduklarını, başkana durumu anlat, gece yürüyüşü bitsin” dediler. Ekip başkanı olduğu anlaşılan şahıs, “sizler belediyenin kadrolu işçisi değilsiniz, şirket elemanısınız” hatırlatmasını yaptıktan sonra, “çalışmak istemeyenleri patrona söyleyeyim” deyince gariplerin hepsi sustu. Mustafa amca: "şirket elemanı olsalar da, yanlışı belediyenin düzeltmesi gerekir." dedi.

Birkaç gün sonra, temizlik görevlileri Mustafa amcaya “başkanla görüştün mü?” dediler, o da görüşemediğini iki belediye meclis üyesine konuyu anlattığını söyledi. Temizlik görevlilerin başındaki şahıs elindeki hortumla çiçekleri, ağaçları ve hurma ağaçlarını suluyordu. Mustafa amca hurma ağaçlarının plastik olduğunu söyleyerek “niye suluyorsun?” dedi. Belediye yetkilileri, “Ankara Caddesi şu anda herkesin geldiği yer, milletin gözü burada, çiçeklere, ağaçlara iyi bakın şelaleyi susuz bırakmayın dediler. Bana hurma ağaçlarını sulamayın demediler, ne olur olmaz diye suluyorum” dedi, oradaki herkes güldü; bozulmuştu, temizlik görevlilerine ters ters baktı. Görev adamı böyle olmalıydı. Günümüz iyi başlamıştı.

Halkımız Ankara Caddesinde yaz sezonu boyunca yürüyüşe devam etti, temizlik görevlileri kahramanca mücadele yaptı. Çiçekler, ağaçlar, hurma ağaçları sulandı, şelalenin suyu her zaman aktı. Sezon bitmişti, sabah bizim gurup eksiksiz oradaydı, Ankara Caddesine sadece 4 temizlik görevlisi gelmişti. Mustafa amca “çocuklar çok eziyet yaşadınız, inşallah bir daha bu uygulama olmaz, size, arkadaşlarınıza yardımcı olamadığım için üzgünüm.” dedi. Temizlik görevlileri de “sen elinde geleni yaptın” dediler. Sanki hüzünlü bir ayrılık vardı. Öyle alışmıştık ki cadde bir anda bomboş kaldı. Halkımız akşam yürüyüşlerini özledi mi bilmiyorum. Bizler uzun süre normal hayatımıza zor alıştık.

Asfalt yürümekle aşınmadı, başkanımız tekrar aday gösterilmedi, bir sonraki yıl bu hizmetten mahrum kaldık. Bir sabah hurma ağaçları yerlerinde yoktu, akıbetlerinin ne oldu bilmiyorum, şelaleyi yapanlar, seçimden sonra şelaleyi yıktı. Caddede sabahları bir sessizlik vardı, bizim ekip sabahları buluşsak da hiç neşemiz yoktu. Şimdi Ankara Caddesini trafiğe kapatacak, hurma ağacı dikecek birini bekliyoruz.

Hurma ağaçlarının yerini bilen var mı?

[Okuduğunuz yukarıdaki hikâye; hayatım boyunca bana rehberlik eden, kendisinden çok şey öğrendiğim, büyüğüm, abim Mahmut Yıldız’ın edebi ve mizahi hislerinin küçük bir kısmıdır.]