KIRŞEHİR’DE sokaklarda gezen insanlara bakıyorum, hepsi sıkıntı ve streste… Ben de bir esnaf olduğum için tüm esnafların sıkıntı içinde olduğunu iyi biliyorum. Çekini, senedini ödeyemeyenler, sigorta ve Bağ-Kur primini yatıramayanlar, yanında çalıştırdığı kalfasının haftalığını veremeyenler… Evinin, işyerinin elektriğini, suyunu, telefon faturalarını ödeyemeyenler… Say, say bitmiyor.

KIRŞEHİR’DE sokaklarda gezen insanlara bakıyorum, hepsi sıkıntı ve streste…

Ben de bir esnaf olduğum için tüm esnafların sıkıntı içinde olduğunu iyi biliyorum.
Çekini, senedini ödeyemeyenler, sigorta ve Bağ-Kur primini yatıramayanlar, yanında çalıştırdığı kalfasının haftalığını veremeyenler…
Evinin, işyerinin elektriğini, suyunu, telefon faturalarını ödeyemeyenler…
Say, say bitmiyor. Herkes büyük maddi sıkıntı içinde kıvranıyor.
İnsanlarımızın büyük bir bölümü borçlu… Kimisi ev almış, kimisi araba almış. Gırtlağına kadar borçlanmış. Hepsi bankalara ipotekli yaşıyor.
Herkesin cebinde bir kredi kartı, herkesin elinde son model cep telefonu! Kendilerince modern ve çağdaş yaşıyorlar!
Dedim ya hepsi borç içinde yüzüyor, kıvranıyor. Sanılıyor ki insanlar mutlu, insanlar huzurlu.
Yok öyle mutluluk…
Borçlarını ödemek için yeniden kredi çekiyorlar, bir daha borçlanıyorlar.
Bu durum böyle sürüp gitmez.
Bizleri bu kadar zorlukları yaşamak mecburiyetinde bırakanlar on iki yıldır iktidarda olanlar değil mi?
Neden insanlar arasında uçurumu andıran yaşam farkları oluşmasına izin verdiler?
İktidara geldiklerindeki fiyatlar ile bugünkü fiyatları bir karşılaştırınız. Akaryakıtın, ekmeğin, suyu, simidin kıyaslamasını yapar mısınız?
İşte 2015 yılı başında emekliye, çalışana verilen zam 25-30 lira! Bozdur bozdur harca! Sadece doların artması ile yükselen fiyatlara bir bakın. Verilen zamlar misli misli bir ayda gitti. Ne olacak, insanlar nasıl geçinecek? Hiç düşünen var mı?
Dolar artışıyla akaryakıta gelen zamlar her şeye yansırken, işçiye memura, emekliye artış gelecek mi? Bugüne kadar gelmediğine göre, bundan sonra da geleceğine inanmıyorum.
Gençliğimiz vatanın bekası için fedakârlık yapmamız öğretilerek geçti…
Çoluk çocuk büyüdü şimdi de hayatımızı onların geleceklerini düşünerek geçirmek mecburiyeti ile geçiyor.
Şöyle etrafıma bakıyorum kazanmak, çoluk çocuğa iş kazandırmak onların hayatlarını idame ettirecek kadar bir iş sahibi olsunlar diye çaba sarf etmek neredeyse imkansız gibi gözüküyor…
Her şey amiyane tabirle aslanın midesine girmiş, çıkart çıkarta bilirsen!
Siz ey en yetkili kamunun, devletin başındakiler bir kelimenizle ülkemizde yaşayan herkesin hayatına etki ederken, onların hayat standardına ne kadar zorluklar kattığınızı, insanların kendi kendine konuşmasına, aile içi huzursuzluğa psikolojik tedavi görmelerine sebep oluyorsunuz hiç farkında mısınız?
Ne gerek var?
Neden mi bahsediyorum?
Dolar denilen dünyada alış verişte kullanılan lanet olası paradan bahsediyorum.
Doğalgazdan elektriğe, akaryakıttan günlük ihtiyacımızdan, alınacak malzemeye insanın yaşantısını her şeyini etkileyen o lanetli kağıt parçası dolar ulu orta konuşmalardan yükseliyor da yükseliyor.
Bu konuşmaların kime ne faydası var ki? Hele de bizim ülkemizde…
Şimdi de “tatlıya bağladık” diyorlar.
Sizler tatlıya bağlamış olabilirsiniz, bizler acı şerbeti içtik, içmeye de devam edeceğiz.
Hayatın zorluklarına alıştırıldık aynı su kabının içinde ısıtılan yaşayacağını zanneden kurbağanın ısıyı fark etmediği gibi…
Bizler de farkında olmuyoruz olunca da iş işten geçmiş oluyor!
Esnaf siftah yapmıyor, büyük işletmeler yapmış oldukları bağlantıları kur farkı dolayısı ile çekemiyor, satamıyor, işçinin maaşı ödenirken sigorta pirimi yatırılamıyor.
Parası olan yatırım yapmıyor, olmayan borçlanıp bir şeyler alamıyor, almış olan da ödemiyor ödeyemiyor.
Hayatımız, ömrümüz hastalıklarla geçim sıkıntısıyla geçerken; bir eli yağda, bir eli balda olanlar çok güzel laflarla insanları oyalamaya devam ediyor.
Küçük şeylerle mutlu olanlar da seslerini dahi çıkartmadan, çıkartamadan aldığı menfaatlendiği şeylerden olurum korkusu embesil bir şekilde hayatını sürdürmeye çalışıyor.
Bütçe açığı, işsizlik işini devam ettirememe korkusu hayatımızın ne kadar zora girdiğini göstermiyor mu?
Lütfen bu güzel ülkemde son on yılda yaşanan olaylara gelişmelere bir bakar mısınız. Halimiz nicedir.
Her gün bir gündem, her gün bir olay, her gün bir sıkıntı…
Sarmış benliğimizi, içinden çıkamıyor, debelenip duruyoruz.
Ülkemiz insanları geleceğinden emin değil, günlük kazanıp günlük yiyor. Bir avuç zengin tabakasının bir eli yağda, bir eli balda. Alta kalanın canı çıksın diyorlar ne yazık ki…
Doları olanlar köşe dönüyor, zenginliklerine zenginlik katıyorlar.
Bu güzel ülkemizi idare edenler bütün bunları görmezden gelip, her şeyi toz pembe göstermeye, milletimizi uyutmaya devam ediyorlar.
Toplum uyuşturulmuş, üretmeden tüketmeye teşvik edilmiş, bir poşet makarnaya, bir torba kömüre oylarını kanalize edenlere diyecek bir şey bulamıyoruz. Onlar da haklı. Çalışmadan, alnı terlemeden yiyip içip yan gelip yatmaya alıştırıldılar. Ne demiş atalarımız “alışmış, kudurmuştan beter!” diye…
Ülkemiz insanları ne zaman uyutuldukları uykudan uyanıp kendilerine gelecekler?
Ne zaman ülkem, milletim diyecekler?
Ne zaman çoluk ve çocuğumun geleceği ne olacak?
Ne zaman ben ne yapıyorum, niye böyleyim diyecekler?
İşte Türkiye yeni bir seçime gidiyor.
Ülkeyi yönetenler bu milletin ağzına bir parmak bal çalıp iktidarlıklarını sürdürmek için her yolu deniyorlar, deneyecekler!
Kırşehir insanı bunlara inanır ve kanar mı bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ülkemiz iyiye gitmiyor.
Tek umudum var ülkesini ve geleceğini düşünen insanlardadır.
Onlar verecekleri kararla ülkemizin geleceğini belirleyeceklerdir.
Yoksa geleceğimizden ümidimiz yok.
Allah sonumu hayreylesin!