Kurt, yavrusuna hayatı öğretirken koyunları gösterir,

 -Bunun eti lezzetlidir,

Çobanı gösterir,

-Bunun sopası acıdır, dikkat etmelisin.

Yavru kurt, köpeği görünce;

“Baba bu bize benziyor” der.

Baba kurt, “Oğlum bunu görünce kaç, biz ne çektiysek bize benzeyip bizden olmayanlardan çektik” der...

Ahlaklı, doğru ve namuslu insanlara "keriz" diye bakıldığı günlere evrildiğimiz zamanları yaşamak acı da olsa gerçek.

Farklı öyküler arasında ortak anlam bütünlüğü içerisinde bugün bir hırsızlık hikâyesi paylaşayım istedim. Hikâyemiz şöyle:

“Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş.

“Fakat, gün doğarken geri döndükleri her seferinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış.

“Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Geceleri, diğerleri gibi çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş bu adam.

Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş. Fakat bu durum böyle bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış:

“Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler. Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış. Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek içecek hiçbir şeyi kalmamış ve memleketini terk etmek zorunda kalmış.

“Kasabada hırsızlıkta ustalaşıp giderek zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar.  Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar. Kendi mallarının çalınmasını da yasa dışı ilan etmişler! Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş!

“Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş.  Çünkü, yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da oraları terk edip gitmişler.  Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacakları kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş yitirmeye başlamışlar.

“Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için oraları ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler.  Evine gittiklerinde kapıda yazılı bir kâğıt görmüşler.

“Kâğıtta şunlar yazıyormuş:

“Bir insan yalnızca dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir...”