Adalet, insanın en büyük erdemidir. Adaleti olmayan insanın geleceği de olamaz.
“En mükemmel adalet vicdandır. “
Adil olmak herkesin gücüne veya güçlüye göre karar vermek değildir. Herkesin eşitlikle, hakkaniyetle isteklerine, arzularına kavuşmasıdır. Hiçbir gücün, otoritenin, varsıllığın üstünlüğüne öne alıp karar vermek değildir. Yöneticinin isteğine göre karar vermek adaletsizliğin zirvesidir. Çünkü yönetici tarafsız, adil olamaz. Kararları sahip olduğu güce göre kullanır. Tıpkı senin ve dostlarının, dostlarımızın katilinde hiçbir yöneticinin sorumluluk üstlenip ceza almaması gibi. Vicdanları körelmiş olan o yöneticiler bu talihsiz coğrafyada hep ayrıcalıklı olmadılar mı? Dökülen timsah gözyaşları ise riyakârlıklarının gizlenmiş liginden başka bir şey değil ki! Biliyor musun bana itici ve ikiyüzlü görünürler ve nedense bu düşüncemde hiç yanılmamanın ıstırabı vicdanımı yaralıyor.
“Vicdanımız, biz onu öldürmedikçe, yanılmaz yargıçtır .” Vicdan en büyük yargıçtır, tabii onu yitirmeyenler için. Bu coğrafya yaralı vicdanların, yitirilmiş vicdanların mezarlığı olduğundan sızlanma ve hüzün bizim ayrılmazımıza dönüşmüştür.
Adil kararlarda nefrete yer yoktur. Nefret; sorunları çoğaltmaktan, umutsuzlukları, çözümsüzlükleri ve anlaşmazlıkları arttırmaktan başka bir şeye yaramaz. Ancak bu toprakların nefreti hiç tükenmedi. Asırlardır ürettiği ve filizlendirip, meyvelerini almaktan övünç duyduğu nefretiyle kindar, inkâr, imha seviciliği vicdanlardaki adaleti ele geçirdi ve yok etti.
“Vicdanlarımız sevgiden, aşktan, merhametten yapılmıştır, yaratılmıştır. Harcında başka katık madde aramamıza gerek yoktur.” Nefret, bütün duyuların körelmesidir. Duyuları körelen insanların adil olması beklenmemelidir. Aşkla sevmeyenin insanlaşması zaten mümkün değildir. Biliyor musun bu toprakların aşkı da bir tuhaf ve garip. Ölümüne sevdiklerini imha etmekten, öldürmekten çekinmeyen bir sıra dışılık.
Adalet duygusu zedelenen, körelen, kaybolan insanlar varlıklarının ölüm harcını atmış olurlar.
Adalet tabi ki dağıtılamaz. Adalet VİCDANDIR. Vicdanın sesi eğer huzurluysa kâğıtlarda yazılı sıralı kuralların kıymeti yoktur. Kurallar her zaman doğru sıralanıp, doğru sonuçlar almaya yetmeyebilir veya karşılamayabilir. Ancak, doğruluğun, hakkaniyetin süzgecinden süzülen vicdanın sesi adalete sürükler.
Merhametli olmakla adalet arasında bir ilişki yoktur. Merhamet acıma duygusunu öne çıkarmak, başkasına karşı gösterilen acımayı kamufle etmektir. Adaletten merhamet değil hakkaniyet beklenir. Merhamet; sadaka sözcüğünün doğru anlatımıyla inceltilmiş, nazikleştirilmiş ifadesidir. Adalet, merhametin dağıtıldığı, sunulduğu bir yer olamaz.
Sadaka; aşağılayıcı, küçültücü, hor gören kişinin kendi karanlık ruhunu rahatlatmaya yöneliktir. Sadakayla beslenmek düşürülmüş bir kişiliktir.
Vicdanın sesinin yankılanması ve gerçekleşmesidir adalet. Bu nedenle, üstün insani vasıflara sahip insanların yer alması gerekli yüceliktir. Uzun yılların deneyiminin eseri olmalıdır. Bilge bir kişiliğe sahip, mal mülk, makam, mevki kaygısı taşımayan ve bunları araç olarak kullanmayacak sağlam karakterli insanların buluştuğu bir yer olmalıdır. Güçten, otoriteden etkilenmeyen ve ona biat etmeyen insanların yer aldığı istisnai bir yerdir. Ulu bir çınardır. Ulu çınarın gölgesinde dolaşan, rüzgârın hafif uğultusuyla sarsılmayan, savrulmayan insanların yüceliğidir. Asırlar öncesinin bilgelerinin ulu çınarların gölgesinde savrulmayan, insan olma vasfını yitirmemiş, vicdanları cüzdanlarına sıkışmamış adaletine o kadar muhtacız ki!
“ Ben sizin düşüncelerinize katılmıyorum. Ancak, düşüncelerinizi sonuna kadar ifade hakkına saygı duyuyorum” diyen bilgelerin yeridir adalet.
“İnsanoğlunun kaderi hep aynı mı? Günah işleyen Herkül ile günah işleyen Hz. Yunus arasındaki fark ne ki? İnsanoğlu sadece Tanrı’ya karşı mı hesap vermek zorunda kalacak. Ne zaman kendi vicdanının sesini her şeyin üstünde tutmasını öğrenecek.”
Karşıtlarımıza karşı beslediğimiz nefret bizi sürekli yanlışlar yapmaya sürükler. Vicdanımızı köreltir. Kararan, körelen vicdan her türden kötülüğe hazır hale gelir. Gerekçeler yaratmayalım. “Ötekilerle”, “lanetlenmişlerle” görülecek hesabımız var diye sakın böbürlenmeyelim. Bu durum yıkılış ve yok oluşunuzdan başka bir sonuca götürmez sizi…
Her uygarlık, her kültür, her toplum kendi yok oluşunun tohumunu da kendi içinde taşır. Var oluş sürecini uzatan veya kısaltan ölçü insanların vicdanlarının sesidir.
Uygarlık gelişir, zirvelerde dolaşır. Sonra yorgun düşer. Yaratılan uygarlığa göz diken barbarlar yorgun uygarlığa saldırıp yok eder. Onunla da yetinmez kendisinden önce yaratılan değerleri kendisine benzeterek sahiplenir. Ve hükümranlığını sürdürür. Sonra yorgun düşmeye başlar. Vicdanı körelmiş ve ruhları kararmaya başlamıştır. Bir başka barbar kavim “uygarlık” masalıyla onun yerine geçer. Ancak, nesiller ve kavimler arası sürekli kavgada varlığını sürdüren vicdani insan bilgisi ve mirasıdır. Onun sahibi yoktur… Sürekli varlığını sürdürür. Bazı insanların ve onların yarattığı eserlerin ölümsüzleşmesinin temelinde bu vicdani ses vardır.
Sevgili Dino;
İnsanlık bugün Temmuz alevlerinin yükseldiği, cehenneminin yaşandığı günden daha çok vicdana ihtiyaç duyuyor. Artık toplu ölümler, katliamlar olağanlaştı, kanıksanmaya başladı, magazin haberlerini izler gibi canlı izlemenin utancını duymadan… Gerçekten çok vicdansız bir dönemi yaşıyoruz. Alçaltıcı, aşağılık, tiksindirici, utanç çağı diye nitelersem belki de yetersiz kalacak.
Yaşam güzel ile çirkinin, iyilikle kötülüğün mücadelesi üzerine kurulmuştur. Güzel olanı çirkine dönüştürmek kolaydır. Çünkü güzel var olmak için güçlü değildir, ama herkes onu ister. Hâlbuki çirkin var olmak için güçlüdür, ama kimse onu istemez. Güzel ile çirkinin ayrımında olmayan ve umursamayan bir zihniyet ve o zihniyetin tutsağı yığınların kabalığı ve kötülüğü ile yaşamanın can sıkıntısı ruhumu ele geçirmişken sana güzel bir şey anlatamamanın ıstırabıylayım.
Zerdüşt’ün Ahuramazda’sının Ehrime’ni karşısında üstünlük sağlayacağına inancım sonsuzdur. Vicdanı bize miras bırakan Gılgamış’ların Sokrates’lerin, Aristo’ların, Diyojen’lerin, Galileo’lerin,Cervantes’lerin,Erasmus’ların,Jan Jak Rouse’lerin, Madam Curi’lerin, Camus’ların, Sartre’lerin …ismini sıralamaya yerlerin yetmeyeceği binlerce vicdanlıların soyundan geliyoruz.
Her büyük uygarlık kendi masalını yaratır ve hatıra olarak bırakıp, tarih sahnesinden çekilir. Nasıl ki canlı yaşamında sonsuzluk, ebedilik yoksa insanın eseri olan uygarlıklarında sonsuzluğu yoktur. Sadece iyi yürekli, vicdanlı insanların yarattıklarının sonsuzluğu vardır. Hep bir meşale olarak nesiller boyu akıp gidecektir. Belki de kötülükle kavgamız bizim hayatımızın mihengini, var oluşumuzun anlamını oluşturacaktır. Vicdanını yitirmiş, “çivisi çıkmış dünyanın” toplu bir yok oluşu, “kıyameti “ yaşaması kurtuluşunun kapılarını aralar mı dersin?