Boğaz dediğimiz zaman hemen iki denizi birbirine bağlayan dar deniz aklımıza gelir. .

Boğaz dediğimiz zaman hemen iki denizi birbirine bağlayan dar deniz aklımıza gelir... Halbuki iki dağ arasındaki dar geçide boğaz dendiği de bilinir. Bunların dışında boğazlar vardır ki, bunlarda şöyle sıralanabilir:
- Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organ,
- Yemeklerin aktığı boru,
- Yedirip, içirme yükümü,
- Yiyeceği, içeceği sağlanan kimse olarak tanımlanır.
Tüm insanlar boğazı çok severler. Boğaz kısa yoldan hedefe ulaşmak, yerine varmak, kısa yoldan işini halletmektir. Bunun içindir ki yurdumuzdaki boğazlar, dış güçlerin daima hedefi olmuştur. Her devletin Çanakkale, İstanbul Boğazı gibi sıcak denizlere inecek yerlerde gözleri olmuştur.
Sarp dağların geçit vermediği yerlerde de boğazlar vardır. Bu boğazlar kısa zamanda hedeflere ulaşmak için kullanılır. Bizim esas meselemiz boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organ, yani yemeklerin aktığı borudur.
Her canlı doğduğu zaman, daha gözünü açmadan boğazını düşünmeye başlar. Yeni doğmuş bir yavru sağa sola başını sallayarak boğazına bir şeyler atmaya çalışır. İlk düşündüğü boğazdır. Çünkü mideye ilk geçen yol orasıdır. Dünya milletlerini birbirine düşüren, insanları ve canlıları birbirine düşman eden boğaz değil midir?
Her ne kadar bir öğün içerisinde tıka basa doyursanız, birkaç saat sonra yine yemek isteyecektir. Her şeye sabır gösterilebilir. Ancak boğaza sabır göstermek kadar zor bir şey olabilir mi? Varlığı, yokluğu hiçbir zaman bilmez. Yeter ki yemeklerin aktığı borudan bir şeyler geçsin. Zevkle ve iştahla akıtır mideye.
Dünyaların yemeğini yese doymak nedir bilmez. Taşı, toprağı yalasa da bitmek tükenmeyen bir iştaha sahiptir.
Utanmayı bilen boğazlar vardır. Bunlar çok sabırlıdır. Aç kalırlar, sabırlarını sonuna kadar kullanırlar. Hakkına razı olurlar. Kendileri için verilen her şeye kanaat ederler. “Demek ki nasibimde bu varmış” diyerek kendilerini teselli ederler. Kendilerine verilen yiyecek malzemelerini ölçülü kullanırlar. Bittiği zaman perişanlıkla karşılaşacaklarını bilirler. Boğazlarını ona göre ayarlarlar. Yemenin her türlüsünü bildikleri halde, ileride karşılaşacakları zahmetleri düşünürler. Bunlar utanan boğazlardır. Hiçbir zaman boğazına düşkün değildirler.
Bir de boğazına düşkün olanlar vardır. Bu kesim her canlı varlıkta olur. Aile bireyleri içerisinde boğazına öyle düşkün olanlar vardır ki, bunlar büyük, küçük demezler, aynı zamanda utanmazlar. Önlerine ne gelirse yanındakileri düşünmeden her geleni mideye kısa zamanda indirirler. Bir de manalı manalı gülerek ağızlarını silerler. Çünkü bunların utanma damarı kaybolmuştur.
Boğazını sevenleri bir lokantada seyretmezsiniz size neşeli dakikalar geçirtecektir. Bu kişilerde bir telaş vardır. Gözleri göz çukurundan fırlayacak gibidir. Burunlarından dumanlar çıkar. Elleri, ayakları titrer. Bir telaş, bir acelecilik, kaşık ve çatalları masaya vurmaya başlarlar. Nerede ise mutfakta bulunan görevlinin gırtlağına sarılmak isterler. Verilecek yiyeceğin bir zamanı olduğunu hesap etmek onların defterinde yazmaz.
Yemeğin gelmesi ile birlikte sofra kurallarını tanımayarak sanki birkaç tane ile varmış gibi nefessiz kalarak yemeye başlarlar. Herkesin tabağına konan yiyecekten fazlasını almak için gayret sarf ederler. Kendi yiyeceklerini bitirdikleri halde yanında bulunan insanların yiyeceklerinde gözleri olur. Çünkü görgüsüzlük onların yaradılışında vardır. Ayrıca boğaz geçindirenler vardır. Bu gibi kişiler nerede bir düğün, bayram var, mutlaka orada bulunurlar. Bunların utanma duygusu kaybolmuştur. Gününü gün ederek geçinirler. Genelde yalakalık yaparak, başkalarına yaranmak maksadıyla boğazı için her laf ve fedakarlığa katlanırlar. Yeter ki karnını bir yerde
doyurabilsin.
Nüfuz kullanarak boğazını geçindirenler vardır. Bunlar da kendilerine göre güçlü olanlardır. Bulunduğu yerde karnını doyurup, hiç ses etmeden sanki insanlar ona borçluymuş gibi hareket ederler. Bunlar da bu konuyu almış olanlardır. Bunların da yüzünün kızarması olmaz. Hiçbir zaman kimseye bir tabak yemek söyleyemeyen kişilerdir.
Birkaç insanın boğazını doyuran insanlarda vardır. Bu insanlar zamanında yokluğu çok yaşamışlardır. Aç kalıp, hiç kimseye aç kaldığını söyleme cesaretini göstermemişlerdir. Bunlar genelde utanan insanlardır. Yaşadığı yoklukları düşünerek, yanında bulunan fakir fukara insanların karınlarının doyurulmasına yardımcı olurlar. Bunların doyurduğunu hiçbir kimse anlayamaz. Çünkü bu gibi insanlar onurlu insanlardır. Gösteriş meraklısı olmayıp, şov yapmaktan kaçınırlar. Yaşadıkları boğaz sıkıntısını çok iyi bilirler. Bir ekmek verip, “Sana ekmeği ben verdim” demezler.
Yeme işlemini her ne şekilde yaparlarsa yapsınlar bütün yiyecekler yemeklerin aktığı borudan geçecektir. Bunun için telaşlanmaya, gözlerin yalaktan fırlamasına, burundan duman çıkmasına hiç gerek yoktur.
Bazı boğazlar vardır bunların mideye inen kısmı kalınlaşmıştır ve yağ bağlamıştır. Bunlar yiyecekleri mideye çabuk indirirler. Çünkü yeme alışkanlığını hızlandırmışlardır. Zavallı kesimdeki insanların mideye inen boruları dardır. Zamanında ve şimdiki zaman içerisinde bulduğu kadarını yiyebilmiştir. Yiyecekleri her boğumdan geçirerek sindirirler. Birden bire mideye indirmeleri onlara dokunur. Onlar çabuk yemeye ve bir celsede mideye indirmeye alışmamış kimselerdir.
Bunlar içerisinde bir de boğaz tokluğu vardır. Bunlar bazılarına göre elinden hiçbir iş gelmeyen gözü ile görülür de, “Ne verirsem kabul eder” düşüncesi ile küçük görülen insanlardır. Bunlar hakkını bir türlü alamazlar. Her devirde hakkı yenen pehlivan gibidirler. Her güreşte nasıl olur bilemiyorum, sırtları minderden kalkmayan güreşçi gibidirler. Bu insanların gözleri bir şeylerden korkmuştur yahut da fırsatını bulan insanlar bunların saflığından yararlanarak karın tokluğuna çalıştırmak isterler. Çalıştırırlar da olsun karnı doyuyor ya!
Bir de göğüs kısmına önlük bağlamış, yerken nefessiz kalan insanlar vardır.
Bunlara çare olmak veya çare bulmak çok zordur. Bunların kaşığı kavurma kepçesi kadardır. Onların kullandığı kaşıklar her insanın ağzına sığmaz. Avurt dediğimiz kısmı yırtabilir. O kaşıkla alınan yemeği her insan bir defada yutamaz. Çünkü midesine giden boru o kadar geniş değildir. Döşünde önlüğü olan kişinin mutlaka yemek borusu genişlemiştir. Onun boğazına yetişmek hayalin ötesinde bir olaydır. Yine de o şekil boğazı olanlardan olmak istemiyorum. Şu kısacık yaşam içerisinde doymak bilmeyen boğazımızı biraz frenlediğimiz zaman kimseye muhtaç olacağımızı sanmıyorum. Boğazı terbiye etmek kadar zor bir şey olamaz. “Yiyen ağız utanır” deseler de boğazına düşkün, yemeye alışmış insanı zapt etmek her insanın karı değildir.
Dünya kurulduğundan bu güne kadar hep boğaz kavgası yapılmıştır. Kara ve denizlerde ki boğazların nasıl dar yerleri varsa, insan boğazındaki yerinde bir dar yeri vardır. Kazanın dibine kadar yemek zorunda değiliz. Hakkımızdan fazlasını yememek için kurulan sofraya fazla yanaşmamalıyız. Fazla yiyenlerin vücut dengeleri bozulduğu gibi zamanla akli dengeleri de bozulabilir.
Boğazımızın kıymetini bilerek oradan haram lokma geçirmemeye gayret edelim.