60’li 70’li yıllarda plakçılık çok yaygında. Altın dönemini yaşadı.  İyi de bir iletişim aracıydı. Plaklar önce gramofonlarda dönerken, 1960’lı yıllarda pikaplarda dönmeye başladı. Musikiye meraklı olanların evinde muhakkak pikap, özellikle radyolu pikaplar bulunurdu. Bazı pikaplar tek tek, bazıları da 10lu sistemle çalışırdı. Pikaba 10 plak dizilir. Otomatik pikap plakları tek tek atar hepsini çalardı. Tek tek çalan pikaplar pratik olmasına rağmen bittikten sonra değiştirmesi zaman alırdı. Ekonomik durumu iyi olanlar 10’lu sistemle çalışan pikapları tercih ederlerdi. Benimde o yıllarda çok hoş bir radyolu pikabım vardı. Aldığım plaklar o pikapta yıllarca döndü.  Bodrum Hâkimi- Sevda yüklü Kervanlar –Kader böyle imiş – Artık arama beni çok dönen plaklar arasında ilk sıralarda yer aldı. 
Türkü çalıp söylemem plaklarla yoldaş olmamı sağladı. Onun için de yeni çıkan plakları hemen almak isterdim. Aldığım plakları dinler, öğrendikten sonra saza ve söze dökerdim. Tabi köylerde öğretmen olarak çalıştığım zamanlarda plak alma şansım yoktu.( 1965 – 1970 ) Alacağım plakların listesini yapar. Şehir merkezine gittiğimde listede olan plakları tek tek dinleyerek alırdım. O zamana göre plaklar çok pahalıydı. Tanesi 10 TL. 10 plak 100 TL. Çok para. Ama ben plağa verdiğim paraya hiç acımaz, koleksiyonuma dâhil ederdim. Plak reklâmları Saklambaç gazetesinde yayınlanırdı. Hatırımda kaldığı kadar Sakbambaç ya Günaydın gazetesinin, ya da Hürriyet Gazetesinin eki olarak verilirdi. Ben köyde olduğum için gazetelere ulaşma şansım yoktu. Ama ilçeye gidenlere sipariş eder arada bir de olsa getirtirdim. Gazetedeki plak reklâmlarını keser dosyada biriktirir, şehir merkezine gittiğimde listedeki plaklardan seçmeler yapar seçtiğim plakları da alırdım. 
Yıl 1968. Halit Arapoğlu’nun ününe ün katan plakları plakçılarda dönmeye başlamıştı.  Özür diliyorum senden ve Sevda yüklü kervanlar adlı plağı satış rekorları kırdı. Ben bu plağı ilk defa Diyarbakır da duydum. O zaman Diyarbakır’ın Hazro ilçesinin Bayırdüzü (eski adı Bazmar) köyünde er öğretmen olarak çalışıyordum. Yaz tatili dönüşü. Diyarbakır’dan Hazro’ya oradan da Bayırdüzü’ne gideceğim. Hazro’ya giden tek bir otobüs var. O da Melik- Ahmet’ten kalkıyor. Otobüse binip Hazro’ya gitmek üzere Melik -Ahmet Caddesi’nden otobüsün hareket edeceği yere doğru gidiyorum. Bir plâkçı dükkânının önünden geçtim. Hızlı hızlı yürüyorum. Plakçı dükkânını 4- 5 metre geçmiştim ki, arkadan kulağıma tatlı bir bağlama sesi geldi. Adımlarımı yavaşlattım. Bağlamanın sesi tanıdıktı. Durdum. Dinliyorum. Çalgısal bölüm bitti. Şan bölümü başladı. Ben kenara çekildim plağı dinliyorum. Yıllarca bekledim seni / Yaktın sevgilim sen beni / Aşkınla ben yaşıyorum / Neden terk ettin sen beni / Ne kötülük gördün benden / Ölürüm vazgeçmem senden / Affet beni sen sevgilim / Özür diliyorum senden diye solist birinci dörtlüğü bitirdi. Ben geri döndüm yavaş yavaş plakçıya yaklaştım. Plak dönmeye devam ediyordu. İkinci dörtlük başladı. Dükkâna yakın yerde oyalanarak plağın tamamını dinledim. Okuyan sesi tandım. Evet, yanlış değildi. Bu Adana da Emirgan Çay Bahçesinde yazları saz çalıp türkü söylerken beraber çalıştığımız Halit Arapoğlu’nun sesiydi. Evet oydu. Ben de Adanalıyım. Diyarbakır’da bir Adanalıyı dinlemek benim için çok önemeliydi. 10 TL vererek hemen plağı aldım. Pikabımda o plak defalarca döndü. Adı geçen plak Halit Arapoğlu’nun hayatında bir dönüm noktası oldu. Bu vesileyle ona tüm plakçıların kapısı aralandı. Plaklar aracılığıyla Halit Arapoğlu da çok ünlendi. 

Diyarbakır’daki plakçı ile zaman içinde dost olduk. Şehir merkezine geldiğimde hep ondan plak almaya başladım. Günlerden bir gün Diyarbakır’a yolum düştü. Sur Palas ote-linde kalıyorum. Bir takım ihtiyaçlar var. Onları temin edip döneceğim. Fiyatı uygun bulursam taksitle bir de teyp almayı planlıyorum.  Olursa…  Paranın para olduğu dönemde plak çok pahalı... Teybi alırsam sevdiğim türkülerin kaydını yapar istediğim zaman dinlerim diye düşünüyorum.


 Teybi almadan önce plakçıya uğradım. Onun referansıyla teybi almaya gideceğim. Hoşbeşten sonra plakçı; “Çok seveceğin yeni plaklar geldi” dedi. Haydi, bakalım dedim. Benim listeye bakmadan gelen yeni plakları döndürmeye başladı. Bir, bir daha. Dönen plak Mühür gözlüm seni elden. Arkası; Hapishanelere güneş doğmuyor. / Yârim konak yaptırmış - Bir yavru kaybettim. Her iki plağı da Ekrem Çelebi okuyordu. Plakta çalınan bağlama hemen dikkatimi çekti. Gerçekten de müthişti. Ekrem Çelebi adını ilk defa duyuyordum. Dönen plakların ikisini de aldım. Ve böylece Ekrem Çelebi’yle de tanışmış olduk. Diyarbakır’dan Bayırdüzün’e döndüğümde elimde hem plaklarım, hem de bir philips teybim oldu. Ne kadar çok sevinmiştim. Teybi aldım amma, plak sevdam hiç tükenmedi. Aldım… Hep aldım. Binlerce plağım oldu. Halâ da almaya devam ediyorum. Ankara’da Ayrancı Pazarında plak görünce dayanamıyorum. Onun için pazara gitmeyi de bıraktım. Ama plak sevdam devam etti. Şu anda da devam ediyor. 

Sonuçta Hazro’nun Bayırdüzü köyünde askerlik bitti. Hayat yeniden başladı. Gün gördük günler gördük. Yıllar su gibi aktı. Adana,  İstanbul, Mersin, Şanlıurfa, Ankara derken su aka aka duruldu. Son durak Ankara oldu.  Yıllar bizi acısıyla tatlısıyla hamur gibi yoğurdu. Az gittik uz gittik. Kendimizi halk müziği ve folklor camiasının içinde bulduk. Bu camia beni bilimsel çalışmalara götürdü. Yaptığımız araştırmaları, derlediğimiz türküleri, hazırladığımız kitaplarda yayımlama fırsatı bulduk. Kitaplarla birlikte radyo ve televizyonlarda sayısız programlar yaptık. Gün geldi devran döndü. Yaptığımız program-ların birine de 1969 yılında Diyarbakır’da plaklarıyla tanıdığım Ekrem Çelebi konuk oldu. Programda hayatını anlattı, plaklarını söyledi. Türkülerini çaldı okudu. 15 Haziran 2023 tarihinde aramızdan ayrılması da bu yazıyı kaleme almamıza vesile oldu. Bu kadar açıklamadan sonra ve işte Ekrem Çelebi:


1952 yılında Kırşehir'in Akçakent ilçesine bağlı Ömeruşağı köyünde dünyaya gelir .  Baba adı Ferit, anne adı Saniye’dir. Ferit ve Saniye evliliğinden sırayla 3 erkek biri de kız olmak üzere dört çocuk olur. Sırayla; Tevfik, Tembiye, Ekrem ve Fahri. Kendisi ailenin üçüncü çocuğudur. İlkokul eğitimini Ömeruşağı köyünde tamamlayan Ek-rem Çelebi maddi zorluklar sebebiyle eğitimine devam edemez. 9 yaşındayken bağlama çalmaya başlar. Babasının da desteğiyle kendisini çok iyi yetiştirir. Kısa bir süre sonra düğünlerde, yöredeki çeşitli eğlence merkezlerinde, çevre il ve ilçelerde saz çalıp türkü söylemeye başlar. 16 yaşına geldiğinde Mühür gözlüm seni elden. Hapishanelere güneş doğmuyor. / Yârim konak yaptırmış - Bir yavru kaybettim adlı plakları kayıtlara geçer. Daha sonra yaptığı Nuh’un Gemisi plağı satış rekorları kırar. Çok iş yapar. Plağın çok iş yapması Ekrem Çelebi’nin de art arda plak yapmasına vesile olur. Plakların çok ses getirmesiyle ünü yurda dalga dalga yayılır. Artık Ekrem Çelebi rüştünü ispat etmiş, sesini ve sazını da bütün yurda duyurmuştur. Askere gitmeden önce: Dane dane benleri var yüzünde / Bir ay doğdu Samsun'dan / 1971'de Dağlar Alaca, 1972'de Kışlada hasret / Bir Mektup Aldım adlı plaklara imza atar. 1969 yılında Kırşehir merkeze bağlı Karakuyu köyünden, Hasan ve Kiraz Koca’dan olma Fatma Hanım’la evlenir. Bu evlilikten: 1970 yılında Coşkun, 1972’de Ferit, 1974’de Serap (Çelebi Erkal) , 1981 yılında da Özlem ( Çelebi Şimşek ) dünyaya gelir. (DEVAMI VAR)