Bugünkü yazımı özel nedenlerden dolayı kısa süreliğine gelmiş olduğum Eskişehir’den yazıyorum. Tanrı’dan bir engel veya kaza olmazsa muhtemelen Perşembe veya Cuma günleri Kırşehir’de olurum.

Deveye sormuşlar “Boynun neden eğri.” diye. Deve “Nerem doğru ki?” diye cevap vermiş.

“Bazen kendime soruyorum bizim ülkemizde doğru olan ne var?” diye ama hiçbir bulamıyorum.

12 Eylül 1980 öncesi meydana gelen sağ-sol olaylarından dolayı Türkçülüğü ve Türk Milliyetçiliyle tanınan, vatansever bir arkadaşımın amcasının oğlu polis tarafından gözaltına alınmış, birkaç gün tutuklu kaldıktan sonra mahkeme tarafından suçsuz bulunarak serbest bırakılmış. Lakin polis tarafından “sakıncalıdır” diyerek fişlemiş.

Bu gelişmelerden kimsenin bilgisi olmadığı için arkadaşım herkese yapmak ve üniformasını giymek nasip olmayan askerlik görevini on sekiz ay olarak yaptı ve teskere aldıktan bir müddet sonra polis olmak için müracaatta bulundu.

Sınav günü geldi arkadaşım sınava girdi ve çok sevinçli bir şekilde çıkarak mülakatta sorulan soruların hepsini bildiğini, askerden önce amatör olarak futbol oynadığı için spor alanını da rahat geçeceğini söyleyerek, “artık ben polisim” dedi.

Arkadaşım mülakat sonuçlarının açıklanmasını büyük bir heyecanla beklerken “Niyet halisse, akıbet gerçektedir” sözünde olduğu gibi yayınlanan listede mülakatı kaybedenler arasında yer aldı.

Neden böyle beklemediğimiz sonuç ortaya çıktı anlam veremedik ve arkadaşım itiraz etti.

İtiraz çerçevesinde Kırşehir Emniyet Müdürlüğü tarafından arkadaşıma verilen cevap “Yaptığımız tahkikatlarda amcanızın oğlunun 12 Eylül 1980 öncesi olaylarında gözaltına alındığını ve ‘T.C. Devleti için sakıncalı kişi’ olarak fişlendiğinin ortaya çıktığından dolayı kendisinin de sakıncalı olabileceği düşüncesiyle polislik mülakat sınavında elediklerini” söylediler.

Anadolu’da boş yere dememişler “Al sana bir kaya, nerene dayarsan daya!” diye.

Ülkemizde hainlerin kahraman, kahramanların hain ilan edildiği günümüzde, bir insanın vatansever, Türkçü ve Türk Milliyetçisi olması çok büyük bir suç ki “

“Devlet için sakıncalıdır.” diye fişlemişler.

Oysa arkadaşımın amcasının oğlu günümüz siyasetçilerin ve bürokratların çocukları ve yakınları gibi çürük raporu alarak veya bedelli askerlik yaparak askerlikten kaçmamış “Peygamber ocağı” dediğimiz asker ocağına giderek şerefli elbiseyi giyerek, yirmi ay askerlik yapmıştır. Asker ocağına giderek şerefle, gururla, onurla asker elbisesi giymek ve askerlik yapmak her annenin ve babanın oğluna nasip olmaz. Nasip olması için şerefli olmak, vatanı sevmek gerekir.

Gelelim günümüze…

Üzücü ama gerçek olan bir şey var ki o da maalesef ülkemizde bazı şeyler doğru düzgün gitmiyor. Kanun, nizam, eşitlik ve adalet tam anlamıyla işlemiyor. Siyasi çıkar uğruna, menfaat uğruna, at izi, it izi birbirine karıştı, hainler kahraman, kahramanlar hain oluyor ne yazık ki!

Dağlara çıkarak terör örgütüne katılarak T.C. Devletinin bölünmez bütünlüğüne kast eden, asker ve polis şehit eden, şehirlerimizin yakılmasına, yıkılmasına sebep olan vatan hainleri ve millet düşmanları “T.C. Devleti için sakıncalı insandır” diye fişlemek yerine Milletvekili seçilerek devletin en üst kademesinde görev alıyorlar.

Bir başka örnek İslamiyet ve “Müslümanlık” adı altında kadının okumasına, çalışmasına, dışarı çıkmasına, başı açık gezmesine, kız-erkek aynı sınıflarda okumasına, aynı toplu taşıma aracında bulunmalarına, Türk kelimesine karşı olanlar, Türk Bayrağını hazmedemeyenler, T.C. Devleti’nin temeline dinamit koymak isteyen ve insanlara işkence yaparak, domuz bağıyla öldürüp, gömüldükten sonra üzerlerine beton atanlarla ittifaklar kuruldu. Bu ittifaklar sayesinde bu muhteremler milletvekili seçilerek devletin en üst kademesinde görev aldılar, dokunulmazlık zırhına alındılar, devlet bunların ayaklarının altına halılar serdi, makam odaları, sekreter, verdi. Yine bu muhteremler devletin bölünmez bütünlüğüyle ilgili gizli toplantılara katılacaklar, yazılara imza atacaklar.

Demezler mi adama “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.“

Vatansever, Türkçü ve Türk Milliyetçisi amcasının oğlu 12 Eylül 1980 öncesi fişlendiği için polis yapılmayan arkadaşımın suçu neydi?

T.C Devletinin vatansever, şerefli vatandaşları asgari ücretle çalışarak geçim sıkıntısı çekerken, çocuğunu nasıl okutacağını, işe nasıl girdireceğini, nasıl evlendireceğini düşünürken bu muhteremler asgari ücretle çalışan bir insanın bir yılda aldığı maaşı bir ayda alacaklar.

Ayrıca bu muhteremler görevlerinin bitiminden sonra Milletvekilliğinden emekli olacaklar eşleri, çocukları, anne ve babaları başta sağlık hizmetleri olmak üzere türlü hizmetlerden parasız olarak faydalanacaklar bunun adına vatandaşın iradesi ve demokrasi diyecekler öyle mi? Hadi oradan.

O nedenle artık bundan sonra yapılacak seçimlerde oy kullanarak bu tiksindirici ve iğrenç yapının parçası olmak istemiyorum.

Vatandaşın iradesi dışında içine sinmediği, dayatma yoluyla birileri aday gösterilecek, adına demokrasi denilecek ben gidip oy kullanacağım, ömür boyu milletvekillerini sırtımda taşıyacağım öyle mi?

Seçim öncesi adaylar vatandaşla işi bittikten sonra bir daha selam vermeyecekler, telefonlara çıkmayacaklar, verdikleri sözleri unutacaklar, memleketi yerine mensubu olduğu siyasi partinin genel başkanına hizmet edecekler, “Belediye muhalefetten seçildi!” diye hizmet etmesini engelleyecekler ben de oy kullanarak bu sistemin sorumlusu olacağım öyle mi?

Veya Belediye Başkanlığı seçimlerinde yine dayatma yoluyla gösterilen adaya ve onların belirlediği Meclis ve İl Genel Meclisi listesine oy vereceğim. Benim verdiğim oylarla seçilen Belediye Başkanı içime sinmeyen listede hiç hak etmeyen, bulunduğu makamın hakkını veremeyecek bir muhteremi Belediye Başkan Yardımcısı belirleyecek, göreve getirdiği Belediye Başkan Yardımcısının havasından kibrinden yanına yaklaşılmayacak, o Belediye Başkan Yardımcısı Belediye çalışanlarını küçük ve aşağı gördüğü için selam vermeyecek, “günaydın” demeyecek, toka yapmayacak, sırtını dönecek ben de bu sisteme oy vereceğim öyle mi?

Yine seçilen Belediye Başkanı ekibini kurmak için işe müdür, şef, müdür veya başka alanlarda personel alacak, işe alınan bu muhteremler kendilerini bir halt zannedecekler, “dünyayı ben yarattım!” edasıyla hareket edecekler, konuşma, üslup, adap bilmeyecekler, havalarından yanlarına yaklaşılmayacak! Ben de bu sisteme oy vereceğim öyle mi?

Benim oylarımla hak etmeyen birileri Milletvekili, Danışman,  Belediye Başkanı, Başkan Yardımcısı, Müdür, Özel Kalem, Şef olmasın ve saltanat sürmesin, kibrinden çatlamasın, personele sırtını dönmesin diye artık seçimlerde oy kullanmayacağım, bu sistemin parçası olmayacağım.

Belediye demişken Kırşehir Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu’na seslenmek istiyorum. “Sayın Başkan, dost acı söyler, gerçek söyler, ama doğru söylediği içinde dokuz köyden kovulur. Belediye hizmetleri halkla ilişkilere dayalı olduğu için, güleryüz, mütevazilik ister, vatandaşın durumuna göre hareket etmek ister, sabır ve hoşgörü ister. Acaba işe aldığınız bazı şişkin, kasıntı kendini beğenmiş, insanlara selam vermeyen yüzleri asık, buz gibi insanları çok mu aradınız? Size özel bir şey diyeyim de aramız da kalsın. İşe aldığınız personellerdeki hava sizde yok. Bilmenizi isterim ki Belediye’de olan biten her şeyden bilgim var. Bu sadece sizin döneminize mahsus değildir. Sizden önce de aynıydı. Hele sizden önce elini taşın altına sokmayan, günlük yüzeysel işlerle uğraşan, kibrinden çatlayan, kendini beğenmiş, personele selam vermeyen, sırtını dönen bir Belediye Başkan Yardımcısı vardı ki Tanrı düşman başına vermesin. Tabi sizden önce ki Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci yanlış insanları işe almanın, A4 kâğıdına dilekçe yazamayan insanlara kadro ve sözleşme vermenin, ekibini kuramamanın, hiç olmayacak kişi ve kişileri (Ciddi ve dürüst devlet adamı Yaşar Sulu hariç) Belediye Başkan Yardımcısı ve müdür yapmanın cezasını seçimi kaybederek çekti. Umarım siz de aynı akıbeti yaşamazsınız.”

Kısaca vebal almamak, günaha girmemek için ben artık bu çarpık, saçma, hak, hukuk ve adaletin olmadığı, hainlerin kahraman, kahramanların hain olduğu, vatandaşın sırtından ömür boyu saltanat sürülen sisteme oy vermeyeceğim.