Vakti zamanında sülalesi köye çok geç göç ettiklerinde önceden gelenler kendi aralarında tüm araziyi taksim ettiklerinden dolayı bunlara ekip biçmeye bir karış yer kalmamıştı. Köyün kenar kısımlarında yerleşim için arsa bulduktan sonra dağın bağlar bölgesindeki kayalık taşlık kısmından yer çevirerek onların da ‘yok dememek’ için arazileri olmuş, buralarda bağ yetiştirmişlerdi.

             Uykusuz İreşit askerden geldikten sonra evlenmiş, evlerinin geçimini atalarından görüp bellediği inşaat ustalığı ile temin eden babasına amelelik ederek yardım ediyor, boş zamanlarında da amelelik, ırgat, ya da çoban durma gibi işlerlerle evin bütçesine katkıda bulunuyordu.

             Aradan yıllar geçtikçe çok uyanık bir yapıya sahip olan İreşit bu işlerin karın doyurmayacağının farkındadır. Tedariklediği bir eşekle bir müddet köy köy dolaşarak çerçilik yapar, üç beş lira birikiminden sonra babasından izin alarak sokak kenarındaki evlerinin bir göz odasını düzenleyerek burasına o güne kadar köyde hiç olmayan bir bakkal dükkanı açar. İşler iyi gitse de içindeki kazanç hırsını yenemez, zamanla dükkanın bitişiğindeki odayı da kahvehaneye çevirir.

             İreşit bakkalı akşama kadar çalıştırdıktan sonra burasını kapatıp kahvehaneyi açıyor, ocakta kendisi çay işine bakarken yeğeni de masalara çay servisi yapıyordu. Kahvenin pencerelerine “dışarıdan içerisi gözükmesin” diye tahtadan kapak yaptırmıştı, gece lüksün ışığında kumar oynatıyor, parası yetmeyenlere de mana veriyordu. Gündüz bakkal gece kahve çalıştırmak onu uykusuz bırakıyor, lakap takmada mahir köylüleri ona ‘Uykusuz’ lakabını takmada mahsur görmüyorlardı.

             Uykusuz İreşit’in hanımı Menşure kadın evliliklerinden bu güne kadar beş altı çocuk doğurmuş, büyütmüş, “geçim derdi, koca kahrı” derken haliyle kendince hastalık sahibi olmuştu. O yıllarda şehirdeki doktorlar hastayı ücretli tedavi ettiklerinden herkes doktora gidemiyor, sağda solda ben sıhhiyeyim diyen kişilere muayene oluyorlardı.

             Gırım Selman askere gidince acemi birliğinde sıhhiye eri olarak seçilmiş ti, gerek acemilik, gerekse dağıtım olduğu birlikte kendisini mesleğine vermiş, eksiksiz yetişmişti. Teskere dönüşü köyde amelelik, çiftçilik, ırgat durma gibi işlerle evini geçindirmeye çalışırken bir yandan da onun askerde sıhhiye olduğunu bilenlere iğne vurmayı ihmal etmiyordu. İlk önceleri almasa da sonradan verilen bahşişlere de yok demiyordu. Zamanla işi sıhhiyeciliğe dökmeye karar verdi. Şehre gidişinin birisinde paraya acımayıp ayrı ayrı doktorlara “Şuram ağrıyor, buram ağrıyor” diye muayene olarak onlardan bu hastalıklara hangi ilaçların iyi geldiğini yazılan reçetelerden öğrenmiş oluyordu.

             Aradan yıllar geçtikçe sarılıktan dolamaya, nefes darlığından mide hastalıklarına ne kadar hastalık varsa iyi kötü tedavileri hakkında bilgi sahibi olmuş,  önceleri köyünde duyulan namı zamanla başka köylere de ulaşmıştı. Artık kapısında atlarla, eşeklerle, at arabasıyla gelen hastalar göze batmaktaydı. Kiminin duası, kiminin parası artık onun evinin geçiminin gelir kaynağı olmuştu.

             Menşure kadın zamanla kendisini dinleme alışkanlığına tutulmuş, bu da yetmezmiş gibi yanında ona kim kendi hastalığını anlatırsa anında bu hastalığın bünyesine girdiğine inanır olmuştu. Uykusuz İreşit’e hanımını dükkanı tezgahı kapatıp beş on gün arayla bindikleri eşeklerle çok uzak köydeki Gırım Selman’ a muayeneye götürmekten, Gırım’ada hastalık hastası bu kadını muayene etmekten artık gına gelmişti. Uykusuz İreşit düşünür taşınır, bu işe bir çare bulmanın vakti, saatinin çoktaaan geçtiğine kendi kendine iyice kanaat getirir.

             Uykusuz İreşit hanımını muayeneye götürdüğü günün birisinde her nasılsa bir fırsatını bulduğunda “Ula Gırım, sende durumun farkındasın, ne olur gardaşlık sana yavralıyom beni bu dertten gurtar” diye sızlanır.

             Muayeneler devam ederken çok uzun bekleyişten sonra sıra Menşure kadına gelir, Gırım daha “Derdin ne bacım, anlat” demeden Menşure kadın makineli tüfek gibi aklına gelen hastalıkları saymaya başlar. Bunları her zaman kendisinden dinlemeye alışkın olan Gırım Selman; “Başga ıraatsızlığın var mı, gelmişleyin söyle de ona göre ilaç yazacaam bacılık” Kadından çıt çıkmayınca Gırım Selman kocasına dönerek “Bana iyi gulak ver İreşit gardaş, gayri bu hasda avradın sana bi faydası olmaz, sen yenisine bak, artık sana evlenmek düşer”.

Bu sözleri duyan Menşure kadını bir daha Selman’ın kapısında gören olmamış.

ERDOĞAN ÇALIŞKAN KIRŞEHİR, GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARDAN 18 02 2025