1989 yılının Haziran ayı. Ahmed Arif bir imza günü için Antalya'da. Etkinlik öncesi Gençlik kitabevinde sohbet ediyoruz. Kitabevinin sahibi Mehmet Görmez'in ikram ettiği çayları içerken Akdeniz Üniversitesi öğrencilerinden birkaç kişi de gelip oturuyorlar yanımıza. İçlerinden sadece Uğur Tomak'ı tanıyorum. Uğur iyi bir kitap okuru. Bir şiir sevdalısı, Ahmed Arif'e "Hoş geldiniz" diyorlar." Hoş bulduk" diyor Ahmed Arif. "Konuşmanızı böldük, özür dileriz. Biz de katıla bilir miyiz? Diyorlar.

"Elbette diyorum" Uğur'a.
Kitabevinin sahibi Mehmet Görmez çay ve kuru pasta ikram ediyor.
Ben konuşmaya kaldığım yerden devam ediyorum:

Ahmed Arif'e: "Hocam diyorum, Ahmed Arif Hasretinden Prangalar Eskittim'deki şiirlerden başka şiir yazmadı mı? Hayır, Ahmed Arif şiir yazmaya devam ediyor, ancak; bu kitaptaki şiirler 60 ve 70'li yıllarda yediden yetmiş yediye öylesine sevildi, öylesine benimsendi ki, çoğu şiirleriniz ezbere biliniyor. Meydanlarda, etkinliklerde ve şiir matinelerinde coşkuyla okunuyor. Yeni yazdığınız şiirlerin öncekiler kadar ses getirmeyeceği endişesiyle yayımlamaktan mı çekiniyorsunuz? Ya da Ahmed Arif, sıkı şiir yazıyor, edebiyat dergilerinde fazla görünmediği için böyle bir kanı mı uyandırıyor?"

Birden kaşları çatılıyor Ahmed Arif'in. "Ben şiirin haysiyetini ve namusunu koruyorum" diyor ve devam ediyor. "Hasretinden Prangalar Eskittim'deki şiirler iki yüz şiirin içinden damıtılarak seçilmiştir. Diğerlerini ileriki yıllarda bir daha önüme çıkmasınlar diye yaktım, yok ettim. Ahmed Arif hâlâ şiir yazıyor, ama Ahmed Arif her yazdığı şiiri en az 5-10 yıl damıtmada bırakır. Zaman zaman onları gözden geçirir. Şiir eklemek değil, çıkarmaktır. Öyle bir an gelir ki, tek bir sözcüğün bile atılmasına müsaade etmez. Attığınız anda da çatı çöker. Artık şiir olgunlaşmıştır. Bitmiş gözüyle baktığım yeni şiirlerim var. Bir kitap oluşturacak hale geldi. Birkaç yıl içinde basılır zannediyorum."
"Adını ne koymayı düşünüyorsunuz?" diye soruyorum
"Henüz karar vermedim" diyor.
"Bugün söyleşide bir kaçını okursunuz herhalde" diyorum.
"Şiir okumayı pek beceremem" diyor.
"Olur mu Hocam, diyorum. "Hiç olmazsa bir şiirinizi sesinizden dinlemek isteriz."
Çantasından bir dosya çıkarıyor. "İsterlerse gençler okuyabilirler" diyor.
"Ahmed Arif'in şiirini, Ahmed Arif'in önünde okumak bizim için onurdur Hocam" diyor gençler.
"Dosyaya bir baka bilir miyim?" diyorum. Uzatıyor. Kapağını çeviriyorum, ilk şiirin başlığı "Kalbim Dinamit Kuyusu". Uzunca bir şiir. Okuyunca çarpılıyorum.
"Özür dilerim Hocam diyorum, bir önceki soruları keşke sormamış olsaydım. Utancımı gizleyemiyorum."
"Beğendin mi?" diyor Ahmed Arif.
"Elinize, yüreğinize sağlık Hocam" diyorum. Şiirin ismi de çok çarpıcı, "Kalbim Dinamit Kuyusu,". Güzel kitap ismi olur. İkinci kitabınızın adını burada koyalım isterseniz, "Kalbim Dinamit Kuyusu" olsun.
*
Kitabevinin sahibi Mehmet Görmez geliyor yanımıza. "Bir isteğiniz var mı?" diye soruyor.
"Bir bardak su alabilir miyim" diyor Ahmed Arif. Suyla birlikte çaylar da yenileniyor.
Cemal Süreya'nın Ahmed Arif'le ilgili görüşlerini hatırlatıyorum kendisine.
"Cemal Süreya, ilk şiirlerinizin kırklı yılların sonunda yayımlanmaya başladığını söylüyor. Oysa ben 1940 da 'Seçme Şiirler Demeti'nde ilk şiirlerinizin yayımlandığını biliyorum. Yanılıyor muyum?"
Haklısınız diyor Ahmed Arif, 1940'da çıkan 'Seçme Şiirler Demeti'nden sonra birkaç şiirim de 1942'de Milliyet gazetesinde yayımlandı" diyor.
Yine Cemal Süreya'nın yazısından hareketle "Arif'in şiiri oral ağıza ilişkin bir şiirdir. Düşünceye yönelik ya da düşünceyi besleyen bir şiir değildir" saptamasını hatırlatıyorum.
"Benim şiirim lirik bir şiirdir. İster siyasi bir mesaj taşısın, ister taşımasın. Özellikle lirik olmak zorundadır. Benim inancım ve tarzım budur" diyor Ahmed Arif.
Ahmed Oktay'ın kendisiyle ilgili "Kırsal Kesimde, dahası bu kesimin etnik özellikler taşıyan bir bölümüyle iletişim kurarak, o kesimle duygusal bağları dışa vuruyor" sözünü hatırlatıyorum.
"Evet" diyor Ahmed Arif, devamını getirecekken, Uğur Tomak söze atılıyor. "Hocam, Enver Gökçe'den etkilendiğiniz konusunda bazı savlar üretiliyor sizin için. Örneğin:.
"Ard arda kaç zemheri/ Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu/ Dışarıda gürül gürül akan bir dünya/ Bir ben uyumadım/ Kaç leylim bahar/ Hasretinden prangalar eskittim/ Saçlarına/ Kızıl güller takayım/ Bir o yana bir buyana" diyorsunuz.
Bu dizeler, Enver Gökçe'nin "Kızıl güller takayım/ Bir o yana/ Bir bu yana" dizeleriyle benzerlik gösteriyor." diyor.
Ahmed Arif'in sesi biraz sertleşiyor. Ayağa kalkarak "Bak evlat diyor, ne ben Enver Gökçe'den, ne Enver Gökçe benden etkilenmiştir. Ortak bir türküyü ayrı ağızdan söylemişiz. Biz üniversite yıllarında Enver Gökçe ile aynı odayı paylaştık. Daha sonra hapishane günleri. Aynı acıları yaşadık, aynı havayı soluduk. Birbirimize okuduk yazdığımız şiirleri.. Etkilenme söz konusu olamaz"
*
Daha sonraki yıllarda, Ahmed Arif'in yakın dostu Vecihi Timuroğlu ile yaptığım bir söyleşide bu konu üzerine şöyle söyler:
"Ahmed Arif, Enver Gökçe'den bazı dizeler alsa bile, bu dizeleri kendi görme biçimiyle yoğurmuştur" tespitini yapmıştır.
"Enver Gökçe Eğin Türküleri'nin ezgilerini söylemiş, Ahmed Arif de Diyarbakır. Her ikisinde de türkü dili var. Ama birisi Eğin türkülerinin dilini, Harput ağzını şiirlerine yansıtırken; Ahmed Arif, daha yanık, daha gür ve deha isyankâr bir Güneydoğu Anadolu türkülerinin dilini yakalamış.
(..)
Ahmed Arif mi çaldı? Enver Gökçe mi çaldı? Hiç kimse çalmadı. Türk şiirinin iki övcesi, iki şair tarafından kullanıldı. Helal olsun. İyi ki yapmışlar.."
(...)
Y.Y.
*Afrodisyas Sanat, Ocak-Şubat 2009, sayfa 13
Fotoğraf Aralığından/ Anılar Galerisi, Yunus Yaşar, Gelişim Sanat Yay, 2012
Türk edebiyatının saygın yazarlarından biri olan Ahmed Arif'in Hasretinden prangalar eskittim şiiri edebiyat severlerin belleklerinde geniş bir yere sahiptir.
Hasretinden Prangalar Eskittim
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Ahmed ARİF