“Günün birinde filozoflar kral ya da krallar filozof olursa , insanlık o zaman mutluluğa kavuşur.”
    Bir dava ne kadar haksız olursa olsun , onu haklı çıkaracak bir yargıç bulunur. Çünkü muktedire bağlı bir yargıç için davanın haklılığının, haksızlığının anlamı yoktur. Bu anlamsız ayrıntılarla uğraşmak davanın  kendisi için seyrinden  önemsizdir. Ayrıca onun için yasaların eşitliği, tarafsızlığı ise sadece kağıt üzerinde  sıralanmış süslü, soslu sözcüklerden başka bir anlam ifade etmez.Adaletin kantarının ayarının  bozulmasının önemi yoktur.
    Muktedirlerin bilgiye ihtiyaçları olmadığından filozoflara yer verilmez ve onları çok sevmezler.İyiyi övünçle anlatacak, mutluluğun çözüm önerilerini sıralayacak bir filozoftan daha tehlikelisi yoktur, zorba söz dinlemez bir muktedir için. Etrafını saran, kendisine kulluk kölelik eden soytarılar sürüsünün boşboğazlıkları, cehaletleri onun için haklılığının göstergesi ve kötülüklerinin ört bas edilmesinin simgeleridir.Ancak ; cehaletin kendi yıkımıyla birlikte toplumun çürümesine, yozlaşmasına, asalaklaşmasına yol açtığını görmeyecek kadar kördür.Bireysel zenginleşmesini haklılaştırma çabası toplumsal yoksullaşmayı, adaletsizliği derinleştirmekten başka bir sonuca götürmeyeceğini göremeyecek kadar kördür.
    İyiliğe ulaşmak, kötülüklerden uzaklaşmak için ; herkesin alaya alabileceği, soytarıların, dalkavukların yüksek sesle itiraz edecekleri aykırı düşünceleri söylemekten çekinmeyen cesur  insanlara kulak vermek gerekir. İnsanlığın kurtuluşu , adaletsizliğin yok olmasa da azalmasının yolu aykırı düşüncelerden geçer.Ancak , her dönemin ve zamanın muktedirleri gerçeklerden çok yalanlara ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle etraflarını saran  , kırıntılarla besledikleri ahmakların süslü yalanlarına itibar ederler. Bu yanlış saplantıları kendi sonlarını hazırlamaktan, tarihin çöplüğüne isimsizlere karışmaktan ve lanetlenmekten başka bir işe yaramaz.
    Halkın mutluluğu için adaletin eşit uygulanması zorunludur. Yoksul halkın, yoksullaşan bireylerin iniltileri altında muktedir olmak zindana bekçilik anlamına gelir. Ancak ; o zindan bir gün muktedirin evine dönüşebilir.
    Bilgisizliğini ört bas etmek isteyen muktedir için dalkavuklar, soytarılar bir süreliğine huzur getirir görünmekle birlikte zindana giden yolun taşlarını döşenmesinden başka bir şeye yaramaz. Şu gerçeği de unutmadan ; dalkavuklar, soytarılar için  onur satılıktır. Üstüne ruhlarını da sattıkları için renkleri de kişilikleri de yoktur.
    Kişisel zenginlikten çok toplumsal zenginliği öncelemeliyiz.Toplumsal zenginliği adil ve eşitlikçi yasalarla güvence altına alıp korumak,paylaşmak  zorundayız.Mutlu bireylere ulaşmak, özgür bireyler oluşturmak istiyorsak toplumsal zenginliğin adaletini sağlamak zorundayız. Güvenlikçi yasalar ve harcamaları en alt seviyeye  indirmek, düşman paranoyasından  kurtulmak, güvenli ve güvenilir bir bireyler  topluluğu yaratılmalı. İtaatkar, biatçı bireyler topluluğu ahmaklar sürüsü olup üretmeyi düşünmez, kırıntılarla asalakça yaşamayı kendisi için yeterli görür.Çünkü , düşünce fukarası olan bu aptallar sürüsünün yerine düşünen muktediri vardır.
    Kişisel zenginliğin bir hak olarak kutsandığı, her şeyin parayla ölçüldüğü bir toplumda adalette , huzur da olmaz.Sürekli bir didişme, çatışma, kavga hali olan bir toplumda da mutluluk aramayın.Sürekli kavgalar insanların ruh hallerini bozar, toplumsal bir ruhsal dengesizlik ortaya çıkar.Böyle bir toplumda da huzur ve mutluluk aramak, iğneyle kuyu kazımaya benzer.
    Toplumsal adaleti sağlamanın kalıcı hale getirmenin temel çözümü, eşitlikçi, ortakçı  olmaktan geçer. “Yarin yanağından gayri “ her şeyin ortak olduğu bir toplumsallık. “Gücü oranında çalışıp, ihtiyacı kadar tüketen”, zenginleşmenin hakça bölüşüldüğü bir toplumsal adaletten.
    Servetin belirli kişilerin tekelinde olması, küçük bir azınlığa mutluluk getirmekle birlikte çoğunluk için huzursuzluk, güvensizlik, mutsuzluk yaratır.Bu durum toplumsal çürümenin, yozlaşmanın geleceği ele geçirmesi anlamına gelir.