"Hiçbir şeyin önemi yok şu hayatta!..”

Sağlık olsun,

Bir de gönül dolusu huzur, gerisi yalan dünya" der şair.

Bu söze hak veren, onunla hemfikir olan hatırı sayılır sayıda insan tanıyorum. Ama ben geçen her günün hayli acımasız olduğunu, en azından bu şehre, bu mahallenin insanlarına öyle davrandığını düşünüyorum.

Daha ayın ilk gününde çok sevgili bir arkadaşımızı, değerli bir dostumuzu bizlerden koparıp alıverdi çünkü.

Şubat ayı bu şehre ölümle birlikte geldi. Bu şehrin en has çocuklarından birini, birini derken dostları, kardeşleri yani Hakanları! diyorum her birine, bizlerden kopardıklarına, alıp götürdüklerine...

Çaresiz kaldık. Arkadaşımızı, kardeşimizi sessizce uğurlamaktan başka bir şey gelmedi elimizden. Gün be gün eksiliyoruz. Şöyle doya doya kucaklaşmaya, vedalaşmaya zaman bile bulamıyoruz. Her şeyaniden olup bitiyor. Sonra bir cami avlusundabir araya geliyoruz.

Çevremizin ıssızlaştığını, şehrin üzerine kasvet çöktüğünü, sokakların çok tenhalaştığını hissediyoruz.   Araya uzaklıklar giriyor.

Geriye anılar kalıyor.

Anılar da olmasa hayat geride kalanlar için kesinlikle katlanılmaz olacak.

Hani o anılar ki karlarla kaplı kır yolunda yürüyen, yüzü görünmeyen bir insanın sadece adımları ve karda bıraktığı izleridir.

Geriye kalan...

Yürek yakan bir yöresel Bozlak Türkü’süeşliğinde yükselir içinde hasreti.

Kül rengi içinde bir hayat. Günlerce beklenen,bir yerlerden çıkıp gelecekmiş gibi...

O zamanlara kadar;

Ölüm, hastalık, bunların hiç birinin aklımızın ucundan dahi geçmez.

Hayat sanki önümüzde sonsuzca uzanıyormuş ve sunacağı sayısızca armağan varmış gibi gelirdi bizlere.

Söyledim ya anılar acıyı biraz olsun hafifletiyor, katlanılır hale getiriyor.

Allah’tan, giderekzayıflayan belleğimizin izin verdiği ölçüde hatırlayabildiğimiz anılardan birkaçını hatırlıyor ve avunuyoruz.

Tamamını hatırlayıp yaşamak insan harcı değil.

Biz dostları,  neden çok severdik?

Benim yalın bir cevabım var bu soruya: İlişkilerinde, arkadaşlıklarında çıkarsız olduğu için.Arkadaşlık söz konusu olduğunda orada hesap yapmazdı, matematiği unuturduk. Çıkarma, toplama, çarpma işlemlerinin hepsini bir köşeye atıverirdik.

En çok bu nedenle, dostlukların söz konusu olduğu yerdeki matematiğe karşı bu bilinçli unutkanlığından, kayıtsızlığından, bu hesaba aldırmazlığından dolayı sevilir ve severdik.

Ölümle ile ilgili bir sözü biraz değiştirerek söyleyeceğim,  hepimiz hayata bir ölüm borçluyuz. Ölüm yaşadığımız hayatın bir karşılığı. Hayat bize sundukları karşısında bir hesap çıkarıyor. Hayatı yaşarken bir gün önümüze bu hesabın konulacağını biliyoruz.

Biliyor, ama kabullenmekte zorlanıyoruz. Her iki taraf da kendince haklı. Hayat da haklı, bizler de haklıyız. 

Diyeceğim şu, hayat Hakanlara, onun dostlarına davrandığı gibi davranmadı. Hayat herkese yaptığı gibi misal Hakan ile olan ilişkisinde de hesap tuttu. Sunduklarının karşılığını istedi, ama çok erken istedi.

Topraklar kürek kürek atılırken benim de ruhuma bir ağırlık çöktü. Ne  yapsam, ne etsem kolay kolay  kaldıramayacağım  bir ağırlık.

Ölümün bu mahalleye pek vakitsiz ve hiç davetsiz uğramış olmasına, bu şehrin en has çocuklarından birini aramızdan almasına öfkeli değilim.

Benimkisi sadece zihin sancısı...