Son yıllarda sürekli bahsedilen sürdürülebilirlik nedir? Neden ihtiyaç olmuştur ve hangi alanlarda sürdürülebilirlik uygulanır?

Bugün daha çok üretmek için tüm kaynakları israf edercesine kullanıp geleceği düşünmemek sadece kaynakları tüketmedi, içtiğimiz suyu, aldığımız havayı, yediğimiz gıdaları kirletti. Tarımda, sanayide, ısınmada, motorlu araçlarda, yaşam alanlarında kullanılan fosil yakıtlar, fazla ilaç, gübre ve doğaya salınan gazlar, atık maddeler doğanın dengesini bozdu. Havadaki sera gazlarının  (özellikle karbondioksit CO 2)artmasına ve küresel ısınmaya yol açtı. Mevsimler değişmeye başladı, yağış dengesi değişti.  Sağanak yağışlar, sel basmaları, kurak geçen kış ayları, eskiden boyumuzca yağan karın şimdi yağmaması, buzulların erimesi…

Bu değişimin ve bozulmanın giderek artıyor olması ve yaşanacak başka bir dünya olmaması önlem alma zorunluluğu getirdi. Yaşanılabilir bir dünya için ne yapmalıyız, ne yapmamalıyız ki sürdürebilir olsun. Sadece ekolojiyi düzeltmeye çalışmak ya da sadece sanayi atıklarını engellemek yetmiyor. Ekonomik anlamda üretmeye de tüketmeye de ihtiyacımız var. Nüfus artışı daha fazla üretimi gerektiriyor, teknoloji gelişiyor, ekonomik kalkınma gerekliliği var. Peki bu çarkı doğanın dengesini bozmadan, doğayı kirletmeden nasıl döndürelim?

Sürdürülebilirlik kavramı ilk olarak Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunun (WCED), 1987 yılında “Ortak geleceğimiz” başlıklı yayınladığı bir raporla dikkat çekti. Belge, Komisyon başkanı Gro Harlem Brundtland' dan sonra “Brundtland Raporu” olarak bilinmeye başladı. Komisyon, sürdürülebilir kalkınma için yol gösterici ilkeler geliştirdi.

Brundtland Raporu, kritik küresel çevre sorunlarının öncelikle dünyanın bir tarafındaki açlık ve fakirlik, diğer tarafında inanılmaz bir israf ve tüketim olmasından kaynaklandığını belirtti. Kalkınma ve çevreyi birleştiren "sürdürülebilir kalkınma" ile tanımlanan bir strateji çağrısında bulundu. Rapora göre sürdürülebilir kalkınma, bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınmadır.”

Sürdürülebilirlik kavramı üç ana başlıkta toplanıyor. Bunlar:

Ekonomik Sürdürülebilirlik; Üretim tüketim, gelir gider dengesi gibi ekonomik kalkınma alanları.

Sosyal Sürdürülebilirlik; toplumsal refahın sağlanması, güvenli ve sağlıklı yaşam koşulları, eğitim gibi hayati konular.

Ekolojik Sürdürülebilirlik; üretim tüketim ve çeşitlilik için yapılan faaliyetlerde yenilenebilir kaynakların kullanılması, canlı türlerin hiç birini yok etmeden, onlara zarar vermeden doğal döngünün devam etmesi.

 Kaynaklar sınırsız değil ve bir gün bitecek. Doğanın dengesini bozan ve doğaya en çok zararı veren fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmamız şart.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, uluslararası kalkınma hedefleri belirlemiş ve bu hedeflere 2030 yılına kadar ulaşmayı planlamıştır. Hedefler: Yoksulluğa Son, Açlığa Son, Sağlık ve Kaliteli Yaşam, Nitelikli Eğitim, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Temiz Su ve Sanitasyon, Erişilebilir ve Temiz Enerji, İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme, Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı, Eşitsizliklerin Azaltılması, Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar, Sorumlu Üretim ve Tüketim, İklim Eylemi, Sudaki Yaşam, Karasal Yaşam, Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar, Amaçlar İçin Ortaklıklar.

Dünyanın bir tarafı açlıktan yoksulluktan perişan, diğer tarafında tüketim çılgınlığı ve israf. Dengesiz gelir dağılımı, nüfus artışına bağlı olarak işsizlik oranında artış, öz kaynakların hızla tüketilmesi, daha fazlası için bilinçsizce sanayide tarımda üretim, buna bağlı olarak toprağın havanın ve suyun kirlenmesi, dengenin bozulması. Hepsi birbirine bağlı bir döngü.

Topraktaki mikroorganizmaları öldürmeyen doğal gübreler, ilaçlar, yeteri kadar sulama, dönüşümlü ürün ekimi, devamı getirilebilir tohum gibi önlemlerle sürdürülebilir tarımla toprağı kurtarabiliriz.

Fosil yakıt yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması. Güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, dalga enerjisi, hidrolik enerji, jeotermal enerji, biyokütle enerjisi gibi temiz enerji üretilmesi ve kullanılmasının teşvik edilmesi.

Özellikle havanın ve suyun sanayi atıklarıyla kirlenerek hayati tehlike yaratmasının önüne geçmek, yeni teknolojinin geliştirilmesiyle, sağlıklı üretime geçilmesi yaşanılası bir dünya için olmazsa olmaz bir önlem.

Önlem almadığımızda, ekosistemde dönüşü olmayan bozulma nedeniyle dünya yaşanamaz bir hal alacak. Tekrar eski sağlıklı işleyişe dönebilmemiz için alınan tedbirlere topyekûn uymamız, gayret etmemiz gerekiyor. Hepimizin özlemi aynı aslında; tertemiz orman havası, güvenli gıdalar, temiz çevre, temiz su kaynakları, dengesi oturmuş iklim şartları… Bir kişiyle ne olacak demeden çevremize örnek olmak. Çünkü değişim bir kişiyle başlar, çoğalır, yayılır.