"Bazı Avrupa şehirlerinde nüktedanların zekâsından hemen her gün, vaziyete göre bir takım tuhaf fıkraların fışkırdığı malûmdur. Bunlardan birini, pek hakimane olduğu için aynen alıyorum:

Berlin’in henüz bu derece yıkılmadığı günlerden bir gün, iki ahbap, birbirine demiş ki:

--- Yahu! Bu bizim mahallede bunaldık… Zaten fazlaca da bombardıman oldu… Biraz şöyle taa öteki tarafta bulunan ferah, güzel semtlere gidelim…

Yeraltı trenine binmişler… Bir hayli gittikten sonra, yeryüzüne tekrar çıkarak bir ormanın ortasında, içkili, şarkılı bir eğlence lokalinin kapısında kendilerini bulmuşlar.

--- Girip şurada kafayı tütsüliyelim.

Almanların bira içmeleri malûm… Bir, bir daha, bir daha derken akşamı etmişler. Bir de hesap…!

---Eyvah, Müller… Bendeki para benim hesabımı kapatmak için başa baş gibi geliyor.

---Benimki de öyle, dostum Şüller…

---Şimdi ne yapacağız?

---Hele bir borcumuzu verelim, sağlıcakla şuradan yakayı sıyıralım, ötesini dışarıda düşünürüz…

Sallanaraktan, kolkola çıkmışlar.

Bir ağacın dibinde ceplerini yoklamışlar.

---Bende bir buçuk mark kalmış, Müller!

---Bende de bir buçuk mark kalmış Şüller!

---Yer altı trenine yetişmez miyiz?

---Sen epeyce sarhoş olmuşsun… Bu saatte yer altı treni ne gezer?

---Bizim taraflara otobüs, tramvay da hak getire… Otomobilden başka vasıta yok… Şimdi ne yapacağız?

---Yürürüz…

---Deli misin? O kadar kilometre yol yaya gidilir mi?

---Öyleyse bir otomobile bakalım… Şurada duruyor…

Seslenerek:

---Şoför!

---Efendim?...

---İşte adresimiz… Evlerimize bizi kaça götürürsün?

---Vah vah… Dünyanın cehenneminde oturuyormuşsunuz… Olsa olsa on beş marka!...

---Amma da yaptın ha!... Eskiden öyle miydi?

---Eskiden benzin de bu fiyata mıydı ya? Buradan oraya on beş şişe benzin gider… Neylersin, kader!

---Sahi… Eh demek ki yürümek düşüyor…

Sallana sallana, o duvar senin, bu duvar benim gitmeğe başlamışlar…

Müller seslenmiş:

--- Şüller!

---Ne var Müller?...

---Geçen gün bir mecmuada okudum… Bir uçağın Londra’ya kadar gidip gelmesi 15.000 şişe benzinle kabil olurmuş…

---Vaayyy… Demek ki, bizim sarfedeceğimiz benzinin 1000 misli?

---Öyle…

Bir şarkı tutturmuşlar… Amma zihinleri de durmaz, işlermiş.

---Müller…

---Ne var Şüller?

---Bombardımana bir tek uçak gitmediğine göre?... Hesapla bakalım… Gazetelerde okuyoruz: Hafta geçmiyor ki 1000 uçak havalanmasın…

--- Sen hafta ile oyun mu oynuyorsun?... Ne 1000 uçağı!... Daha fazlası havalanıyor…

---Fazlasını bir yana bırak… Farzet ki sadece 1000 olsun… Demek bizim sarfedeceğimiz bir milyon misli havaya gidiyor… Öyle tutmaz mı?

---Öyle tutar.

İçtikleri içkinin üzerine ilâve edilen yürümenin harareti büsbütün kafalarına vurmuş.

---Müller!

---Ne var Şüller?

---Aklıma bir şey geldi…

---Ne geldi?

---Dâhiyane bir fikir… Bir icat…

--- Ticaret odasına müracaat et, patentini al…

---Vallahi şaka etmiyorum, dinle Müller.

---Söyle Şüller…

---Diyorum ki, bir haftada asgari hesap bizim tayyareler 1.000.000 şişe benzin yakarak gidiyor. İngiltere’yi döğüyor, ona karşılık İngiliz tayyareleri de yine o kadar benzin sarfediyor, gelip bizi döğüyor.

---Milli harb gayretini tavsatacak propaganda sayma amma, onlar daha fazla uçuş yapıyor, demek daha fazla benzin sarfediyor.

---Her ne ise… Bizim vasatimiz her ne ise, onlarla bir anlaşma yapsak… Fazlasını bildikleri gibi yine kullansınlar… Diyelim ki, biz bir milyon sarfediyoruz da Londra’ya kadar gidiyoruz… Onlar da bir milyon sarfediyorlar ve Berlin’e kadar geliyorlar… Boşuna israfa ne hacet?... Yeni bir anlaşma mucibince bizim uçaklar Berlin’i bombalasın, onlarınkiler Londra’yı bombalasın… Aynı maksat hasıl olmaz mı?... Biz de, hasıl olan tasarruf sayesinde böyle taban patlatmazdık…

**

Harbin doğurduğu acı tenkid fıkraları arasında hayli güzelidir sanıyorum."

[Bu hikâye Akşam Gazetesinde 1944 yılında yani 2. Dünya Savaşı sırasında Vâlâ Nûreddin’in köşesinde yayınlanmıştır.]

**

Saklı Kalan Şiirler köşemizin bu haftaki ilk misafiri Gökhan Akçiçek, 1997 yılına ait bir şiir:

MADALYASIZ OLMAK

Madalyalı amcalar gördüm

Tarih kitaplarında

Çok savaş kazanmışlar

Hallerinden belli.

Ama bilmiyorlar

O sayfaları çevirirken

Titriyor bütün çocukların

Elleri ve kalbi…

**

İkinci şiirimiz Birleşik Amerikalı şarkıcı Barbara Dane’in 1969’da Teksas’daki Fort Hood Kışlasında askerlerle birlikte söyleyerek plağa kaydettiği “Join the Gl Movement” şarkısının bir bölümünü yayımlıyorum, çeviren Günay Gönenç:

KATIL BARIŞ HAREKETİNE

Ben barışçı bir erim

Savaşı yüceltmem, övmem

Büyükler beni sevmez

Ben onları hiç sevmem

Öyleyse katıl barışçılara

Katıl barış hareketine

Kodamanlar saf kan ata biner

Biz çamurda sürünürüz

Bayraklarında Dolar simgesi

Ama üstündeki kan bizim kanımız

Öyleyse katıl barışçılara

Katıl barış hareketine

Bu yurdu kimse sevemez

Benim sevdiğim kadar

Ama barışçıysan, adın

Vatan hainine çıkar

Öyleyse katıl barışçılara

Katıl barış hareketine