Dünya bir zindan, yaşayanlar idamını bekleyen mahkûmlardır. Bir avuç muktedir için tozpembe olan yaşamın nasıl zindana dönüştüğünün sayısız örneğini tarih bize sunar. Bu nedenle muktedirin saltanatı gibi yaşamının da hiçbir güvencesi yoktur. Korkularının, huzursuzluklarının, öfkelerinin, kızgınlıklarının nedeni bu olsa gerek…

Kim bilir… Biz düşüncelerimizi karşılıksız ve bedeller ödemeyi göze alarak yazarken, onların sürekli içe kapanık, korumalı ve bilgiden uzak, ellerindeki metinlerle konuşmak zorunda oluşlarının sıkıcılığını anlamak çok zor…

İnsan ne derece hızla yükselirse düşüşü de öylece olur. Ve etraflarında pervane olanların hiç birini bulamadan yalnızlığıyla baş başa kalır. Gücün sahibiyken kenara atılmak eski muktedirin dayanamayacağı ruhsal çöküntünün başlangıcıdır. Artık; çevresinde kendisine biat eden, itaat sunan dalkavuklar yeni muktedirin etrafını sarmaya başlamışlardır. Bu ironik değil, gerçektir.

Cehalet, bilgisizliğin eseridir. Soran insan, sorgulayan insan anlayabilir. Çok şey anlayan insan ise adil biri olabilir. Cehaletle adaletsizlik arasında doğrudan bir ilişki vardır. Cehalet empati duygusunun gelişimine engel olur. Empati duygusu olmayan insanın ise adil olması beklenemez. Katı kuralcı buyrukları harfiyen uygulayan, duygu selinden ve ruh halinden yoksun insanlarda vicdan ve adalet aramak anlamsız bir beklenti olup, zamanı boşa harcamaktır. Bilgi hazinesiyle donandıkça kötülüklerden ve kötülüklerin en acımasızı adaletsizlikten uzaklaşırsınız. Yeryüzündeki her şey emanettir. O emaneti bilgiyle sonraki nesillere aktarabilirsiniz.

Hiçbir muktedir yola çıktıklarıyla sonuna kadar yolculuk yapmaz. Her devrim nasıl önce çocuklarını yerse, her muktedirde öncelikle; yanaşmalarını, dalkavuklarını, yalakalarını yer, tüketir. Varlığının güvencesi, hiç kimsenin kendi gücü üstüne bina inşa etmemesine dayanır. Biatçılar, itaatkârlar sürekli değişir, değiştirmek zorundadır. Bilir ki;  “dünyanın en eski mesleği kendini satmaktır, bunu fahişelikle karıştırmakta bir o kadar eski bir yanılgıdır.“  Çünkü; kasaların kirinin, gizlenmiş belgelerin, karanlıkların tek ellerde toplanmaması gerekir. Bu nedenle çıkarına dokunduğunda en yakını olarak görülenlerin kapı dışına atılması kaçınılmazdır. Kapı dışına atılan satılıkların yerini yenileri alır.

Derin, soluksuz, yarı ölü bir uykuya hasretim. Zihnim çok yorgun. Hiçbir düşümü, arzumu, isteğimi gerçekleştirme şansım yok. Pranga lanmış duygusu hakim. Sessizlik aradıkça gürültüler, karmaşalar, keşmekeşlikler arasında boğuluyorum. Zindanın bekçisi ve gönüllü mahkumuyum. Bütün güç elimde, kudret iki dudağımın arasındayken aslında bir hiçim. Günü bitirmeden, geceyi dingin geçirmeden ertesi günün ruhu okşayıcı sözlerini bulmam gerekiyor.

Biliyorum, tebaam ruhu okşayıcı sözlerden, söylevlerden çok hoşlanıyor. İktidarımı sürdürmek için sürekli düşmanlar yaratmak zorundayım. Bağırdıkça, öfkelendikçe, kızgınlık gösterilerine giriştikçe galeyana geliyorlar. Sözlerimin doğruluğu yanlışlığı, gerçeği yalanı onları ilgilendirmiyor.

Hoş doğrusunu söylemek gerekirse beni de ilgilendirmiyor. Ruhları okşanan ahmaklar sürüsünün gönüllü peşime takılacaklarını biliyorum. Onların, önlerine fırlatılacak kırıntılarla yetineceklerini de biliyorum. Kendim ve çocuklarım için küpleri doldurmanın, dünyalığımı güvence altına almamın sakıncası yoktur. Zaten ahmakların bununla ilgilendiklerini de düşünmüyorum. Yanaşmalarımın, dalkavuklarımın nemalanmalarına sınırlı bir iznin sakıncası da yoktur. Nasılsa ipleri elimde, güç bende… İstediğimde giyotine gönderirim.Bunu bildiklerinden sorgusuz itaat ederler.

Gücü elinde tutanlar farklı bir tarih yazmak, yaratmak istediklerinde eski tarihi ve değerlerini kesinlikle yok etmek isterler. Eskiyle olan bağın koparılması yeni hikayeler için bir zorunluluktur.Bu nedenle sürekli olarak eskiye saldırılır,aşağılanır,kötülenir. Ancak; yerine koyacakları yeni hikayenin ve tarihin anlaşılır, kabul edilebilir olması gerekir.Bunun için hamasete dayalı,mitolojik,kitlelerin ruhlarını okşayıcı yeni masalların anlatılması, benimsetilmesi gerekir. Ayrıca uyduruk kahramanlık gösterilerinin sergilenmesi de…

Ezeli unutkan kalabalıkların gözünde her zafer bütün kötülükleri unutturur. Kendinden geçen kalabalıklar yaşanan, yaşatılan acıları unutur ve yeni sahiplerinin zafer çığlıklarına eşlik eder, onu kutsarlar. Balık hafızalı toplumlarda -ki genelde yoksulların hafızası siliktir–  ruhları okşandıkça yaşatılan kötülüklerin bedeli ve acısı kısa sürede unutulur. Yeni sahiplere secd edilir.

Asırların yolculuğunda değişik kavimlerde ve zamanlarda süre giden --kimilerince tekrar denilebilecek-- bu durum acıların geleceğe taşınmasından başka bir şeye yaramaz. Geçmişin kötülükleriyle hesaplanılmadığı, bedeli ödetilmediği için geleceğin kötülüklerinin de cezasız kalacağı düşüncesi ve uygulaması kalıcı hale gelir. Despotlarda bundan cesaret alır ve yaşamı kendi istekleri ve amaçları doğrultusunda kurgular, yaşarlar ve yaşatırlar.

Geleceğe ait umutların tükenmesi varlığınızın ve geleceğinizin kararması, yok olması tehlikesini içinde taşır. Eğer bir insanı susuz, havasız, dilsiz, kültürsüz bırakırsanız varlığını sürdüremez. Çünkü; onu kendisine ait bütün değerlerden ve ihtiyaçlardan koparmış olursunuz.

İnsanın kendisine saygısının temelini oluşturan vicdanına saygı dalkavuklara uğramadığından muktedirin önünde secd etmek, eğilmek sıradan bir davranıştır. Muktedir içinse  en keyifli an bütün haşmetiyle hükmettiğini düşündüğü andaki yalnızlığıdır.Bu çelişik durumu yaşarken geleceğin bilinmez anında karşılaşacağı iktidarını yitirmenin dayanılmaz acısını tadacağını bilir.Ve güçsüz yalnızlığını…