Kırşehir Türk örf, adet ve kültürünün ender yaşandığı Anadolu kentlerinden birisidir. Değişen dünya düzeni, teknolojinin getirdiği yenilikler, meydana gelen yozlaşmalar nedeniyle maalesef Kırşehir dâhil olmak üzere Anadolu’da Türk geleneğinden, kültüründen kopmalar başladı.
Kırşehir Türk örf, adet ve kültürünün ender yaşandığı Anadolu kentlerinden birisidir. Değişen dünya düzeni, teknolojinin getirdiği yenilikler, meydana gelen yozlaşmalar nedeniyle maalesef Kırşehir dâhil olmak üzere Anadolu’da Türk geleneğinden, kültüründen kopmalar başladı. Çağdaşlık maskesi altında insanlar birbirlerine yabancı oldu, komşu, komşuyu tanımıyor, selam vermiyor, herkes kendi âleminde, kendi menfaatinde, kendi dünyasında yaşıyor.Eskiden bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı. Şimdi kırk dakika bile hatırı kalmadı. Ahde vefadan ise haber yok. Arkadaşlıklar, dostluklar, sevgiler, ilişkiler bitti. Kısacası her şey menfaate dayalı hale geldi.
‘İnsanoğlu çiğ süt emmiş’ diye boşuna dememişler. Çevrenize baktığınızda herkesin işi düştüğü zaman selam verdiğini, işi bittiği zaman ise selam vermediğini görürüsünüz. Anadolu tabiri ile kimse kimsenin iyiliğini istememektedir. Herkes birilerine iftira atmakta, hakkında yalan söylemlerde bulunmaktadır. Menfaat, çıkar, makam ve para uğruna düzene ve sisteme göre hareket edilerek en değerli varlıklarımız olan uğruna ölüm göze alınan, ceza evlerinde yatılan namus, şeref, onur gibi erdemli kavramlar unutulmaya başlanmıştır.
Ülkemiz genelinde olduğu gibi ilimiz Kırşehir’de de gerek insanlar arasında, gerekse kurumlarda makam, menfaat, para için yapılan yakalıklar ön plana çıkmıştır. İnsanoğlunun menfaati kimdeyse onun peşinde koştuğu görülmektedir.
Aslında elinden hayır şer gelmeyen, sadece türbine oynayan, müdürleri, amirleri görünce bir sağa, bir sola koşup, çalışıyor gibi görünüp, diğer hallerde yan gelip yatan, iş yerine olumlu hiçbir katkısı olmayan bu tiplemeler ön masadan arka taraftaki masaya geçmek için, puan kazanmak uğruna belki de başına bir iş geldiğinde hemen yardımına koşacak, hastaneye götürecek, hayatını kurtaracak saatlerce yüz yüze baktığı yanı başındaki mesai arkadaşını gözüyle takip ederek bir üst amire çayı çok içiyor, misafiri çok geliyor, bazı misafirleri kapıya kadar uğurluyor şeklinde şikâyet ederek, yalakalık yapıp, istediği amaca ulaşarak karşılığında ön masandan arka masaya geçtiklerini görüyorum.
İş yerlerini kendi çiftliği haline getirmiş birileri istediği gibi at oynatır, istediği gibi hareket eder, istediği gibi gelir, gider. Yöneticileri de avuçlarının içerisine aldıkları için de istedikleri gibi yönlendirmektedirler. Bunun için de tartıştıkları, kendilerine ters düşen, sevmedikleri, işlerine gelmedikleri çalışma arkadaşları hakkında olur olmaz yalan beyanlarda bulunurlar. Ama kendilerde her türlü naneyi yerler onlar için elzemdir, çünkü o iş yeri onların çiftliğidir. Nasıl olsa üst düzey yönetici onların dediklerinden çıkmamakta ona göre hareket etmekteler.
Ancak, yalama olmuş, gevşemiş bu yalakaların çok ta savunucularının olması ve onların reklamlarını iyi yaparak bir yerlere taşımalarını da anlamış değilim. O zaman doğru, dürüst, karakterli çalışan insanların suçu nedir, onların reklamını kim yapacak veya yalakalara tepki gösterenlerin, mücadele edenlerin savunucuları kim olacak diye düşündüğüm de olmuyor değil.
Onur, gurur, karakter ve şeref yoksunu, ahlaki çöküntü içerisine girmiş bu zatların yüzünden insanların birbirine güven duyması kayboldu. İş yerlerinde verimlilik ve kalite azaldı ama kimselerin umurunda değil. Yalakaların, iki yüzlülerin cezalarını ancak Allah veriyor hem de öylesine veriyor ki başlarından belalar, hastalıklar eksik olmuyor ama bu yalaka tiplemeleri, yalan söylerken, iftira atarken, yalakalık yaparken Allah’ın korkusunu düşünmedikleri için, başlarına gelen derdin nereden ne zaman, kimin ahını aldıklarını ve Allah’ın kendilerini cezalandırdığını düşünmemektedirler.
Bazen bu duruma neden geldik, diye düşünüyorum. Cevabı belli aslında; ‘ para ve menfaat’ İnsanlar mutluluğu parada, makamda sanıyor. Ama etrafıma baktığım zaman bu tiplemelerin hallerinden memnun olmadıklarını görüyorum. Zenginin ‘huzur’um yok, fakirin ‘param yok dediklerine şahit oluyorum.
Bazen ‘‘İnsanoğlunun içtiği çiğ sütü pastörize etmiş olsaydık. Dünya yaşanabilir hale gelir miydi, dünyada, Türkiye’de Kırşehir’de dürüst insanın işi rast gider miydi, bu insanların da savunucuları, reklamlarını yapanları olur muydu diyerek kendime soruyor ve
“DÜNYADA MENFAAT, MAKAM VE PARA İÇİN SEVGİ GÖSTERİSİNDE BULUNANLARA LANET OLSUN, ONLAR KADAR ALÇAĞI YOKTUR” DİYEREK YAZIMI BİTİRİYORUM.