Kültür; asırların birikiminin toplumsal davranışa ve yaşam biçimine dönüşmüş halidir. Süreç içerisinde kazalara, kesintilere, değişimlere uğrayabilir. Toplumların yaşadığı travmalar veya köklü değişimler onu da etkiler. Bazen yön değiştirir, bazen durgunlaşır, bazen geriye yönelir. Belirli bir yönü, çizgisi ve hareket biçimi yoktur. Ancak; bağrından çıktığı ve biçimlendirdiği toplumun karakteristik özelliklerini yansıtır. Veya topluma kılavuzluk yapar sonraki nesiller için…

Her toplumun karakteristik özellikleri olduğu gibi her kentinde özellikleri vardır. Bunu belirleyen süreç asırlardan akar gelir, bir birikimdir. Her kentin bir hafızası, dokusu, miras aldığı ve bırakacağı zenginlik ve yoksullukları olduğu gibi… Kenti parıldatan veya sönükleştiren kültürünün çoğulculuğu, yaratıcılığı ve etkileşimidir. Sanat ve edebiyat bu dokunun ve mirasın en önemli saç ayaklarıdır. İnsan ruhunun yansıdığı ve yarattığı sanat ve edebiyatın huzurunu kent solumasa çok fakir kalır. İnce ruhlu sanatla ve edebiyatla beslenmeyen kentin; ahlakı, inanışları, gelenekleri, umutları dirençsizdir. Zayıf kalır ve her küçük sarsıntıda çürümeye, yozlaşmaya, dağılmaya hazır hale gelir. Mecalsizdir. Aynı zamanda kendine özgü yönünü yitirir.

Kent insanına canlılık kazandıran ve kalıcılaştıran ticaret, sanayi, görkemli binalar değil, insanın ruhuna dokunan, inceliği dokuyan sanat ve edebiyattır. Ruhu dinlendiren bir ezginin verdiği huzuru hiçbir maddi güç, servet veremez. İnsanın ruhunu besleyen sanatın ve edebiyatın inceliği, zarafetidir. Kent insanını bu bilince ulaştırdığımızda yaşanılır, nefes alınan ve sonraki nesillere aydınlık, bir emaneti bırakmanın huzurunu yaşarız. Gerisi anlamsız teferruatlar, boş didişmeler ve laf cambazlıklarıdır.

Benim için kentin zenginliği, dinginliği, canlılığı sanat ve edebiyat alanındaki etkinliklerine, yaratıcılığına, paylaşımına bağlıdır. Toplumun kılcal damarlarına sirayet eden, onu harekete geçiren, nefes aldıran, büyüten ve üretkenlik duygusunu hâkim kılan etkinlikler ve sonrasının huzurunu kente ulaştırıp buluşturabilirsek aydınlık gelecek umudumuz diri kalır. Bu konudaki çalışmaları canlı tutmak yerelden başlanarak herkesin sorumluğundadır. Tabii ki bu belirlemem sorumluluk hissiyle hareket edenler için geçerlidir.

Bozkırın Tezenesinin kenti Kırşehir’de yaşayan bir edebiyatçıyım, yazar olma iddiasını taşımamakla birlikte sorumluluklarımı yerine getirmeye çalışan birisiyim. Mütevazılık gösteriyorsun diyenlere; neysem oyum diyorum. Kentin kültürel dokusuna ve inşasına ilişkin zaman zaman düşüncelerimi paylaşıyorum. Düşüncelerim kentin yerel yöneticileri tarafından dikkate alınıp değerlendiriliyor mu, doğrusu bilmiyorum. Kentin dertleri ve çözümleriyle ilgili edebi, etik, ahlaki değerlerime bağlı kalarak yazmaya çalışıyorum.

Bozkırın kenti, adıyla özdeşleştirilmiş yıllardır fakir, çorak ve ışığa hasret. Kentin betona yığılmasını ve beton yığınlarıyla kaplanmasını, kaldırım taşlarının renklendirilmesini güzellik olarak sunan asırların ilkel anlayışı… Son üç yıldır bu zihniyetten kopuş ve faklılaşma… Bu kopuş olumlu yönde gelişim ve değişimlerin kapısını aralamaktadır, sevindirici.

Bir boşluğu doldurmak, bir açlığı gidermek için çok büyük emekler harcıyor Kırşehir Belediyesi’nin; genç, dinamik, yaratıcı, üretken, şair ruhlu Kültür ve Sosyal İşler Müdürü CUMHUR UZUN…Görevinin sorumluluk bilinciyle kent insanını sanat ve edebiyatla buluşturuyor. Kendisini gönülden kutluyorum.

Tiyatro, konser, şiir söyleşileri, yazar buluşmaları, kitap günleri, resim sergileri…Yetişkinlere ve çocuklara yönelik bu etkinlikleri yorulmadan, hız kesmeden süreklileştirdiğinden ayrıca kutluyorum CUMHUR UZUN’u… Kente dokunduğu, ruhları aydınlatmaya çabaladığı için…

Kentimizde 2.incisi düzenlenecek Kitap Günleri içinde yoğun bir emek ve çabası var. Kent insanından beklentim; hazırlanan, düzenlenen sanatsal ve edebi etkinliklere katılımdır. Lütfen, gelin ve izleyin,dokunun. Edebiyat dünyasında yolculuğa kendinizi hazır hissediyor ve yol almak istiyorsanız…. Bekliyorum….. Bekliyoruz…