Tanıdıkları, dostları, yakınlarının ardından ağıt yakmak insanlar için yapılması zor olan bir şey olsa gerek. Hele bizim gibi gazeteciliği meslek edinmiş olanlar için bu daha zordur.

Altmış yılı aşan meslek yaşamımda Kırşehirli olarak sayısız acıları yaşamış ve dile getirmişimdir.

Acılarımıza bundan yirmi üç yıl önce bir yenisi daha eklenmişti. Ali amcamın damadı olmasından öte bir Kırşehir âşığı olan ve kırkiki yıl önce İstanbul'a yerleşmesine rağmen memleketini ve kökünü hiçbir zaman unutmamış olan Mustafa Kemal Altıok da bir haftalık yoğun bakımdan sonra hayata gözlerini yummuştu.

Kendisiyle en son vefatından bir yıl önce dayısı Hasan Yüceer'i yoklamak için Kırşehir'e gelişinde görüşmüştüm.

İstanbul Marpuççular Caddesi'ndeki mağazasına da Kartal Maltepe'deki 2'nci Zırhlı Tugay'da yedek teğmen iken birkaç kere uğramış, kendisiyle sohbet edip çayını içmiştim.

Zaten İstanbul'a gezmek, ya da mal almak için giden Kırşehirliler'in adresleri belliydi: Şemsi Yastıman, Muzaffer Mermer, Ahmet Uğurlu, Kemal Altıok, İbrahim Ülgen, Yavuz Akçakaya, Kırşehir Derneği... Saydığım isimler İstanbul'a ilk göçen hemşehrilerimizdi.

Daha önce İstanbul'u mekân edinmiş hemşehrilerimizden Mahmutpaşa Yokuşu'ndaki Ali Kemal Diker ile ayakkabı boya ve cilâlarının ünlü imâlâtçısı Nuri Leflef aklıma hemen gelen isimlerdir.

1954 yılında ilçeliğe düşürülmesi üzerine Kırşehir'den göç başlamıştı ve ilk gidenler de “Memiş”in Kemal Altıok ile “İki Kardeşler”den İbrahim Ülgen'di. Kemal ve İbrahim ağabeyler 1956 yılı sonunda bir olup gittikleri İstanbul'da uzun süre “Kırşehirliler Kollektif Şirketi” adıyla ortak iş yaptıktan sonra ayrılmışlardı. Önce İbrahim Ülgen öldü, 1999 yılı Nisan ayında da Kemal Altıok...

“HACI BEY KONAĞI”NI MEMİŞ EFENDİ SATIN ALMIŞTI

Ali amcamın kızı Nezihe ablamın kocası olan Kemal Altıok babasının Yenice Mahalle'deki ünlü Hacı Bey'in konağında otururdu. Şimdi devletçe koruma altına alınmış olan tarihî evlerden “Hacı Bey'in Konağı” adından da anlaşıldığı gibi Hacı Bey adında bir zâta aitti. Hacı Bey Hususî Muhasebe, yani Özel İdare müdürü iken anlaşılmayan bir nedenle konağın “aynalı oda”sında tabancayla hayatına son vermişti.

Hacı Bey'in intiharından sonra Kemal Altıok'un babası Memiş Efendi bu konağı ileride damadı olan saatçı Emrullah Şen'in anlattığına göre onyedibin liraya satın almıştı. Kemal Altıok da İstanbul'a taşınınca 1960'lı yılların ilk yarısında konağı başkasına satmıştı.

“Hacı Bey'in Konağı” eski Kırşehir evlerinin ayakta kalmış güzel bir örneği olarak hâlâ aynı azametle zamana kafa tutuyor, fakat her türlü meyve ağacının bulunduğu cennet bahçesinden ortada eser kalmamış.

Memiş Efendi'nin bir zamanlar Çarşı Camii karşısında yakınlarından sarraf Orhan Altıok'un bulunduğu yerde manifatura mağazası vardı ve bu mağazayı bir süre Tahsin Efendi (Genç) ile ortak çalıştırmışlardı. Kemal ağabey babasının yanında tezgâhtarlık yaparak yetişmiş, ticareti öğrenmişti.

Babası Memiş Efendi öldükten sonra dükkân komşusu İbrahim Ülgen'le birlikte İstanbul'a nakl-i mekân eden Kemal ağabey ortaklıklarının ayrılmasıyla tuhafiyecilik işini “Kırşehir Pazarı” adı altında tek başına sürdürdü.

KIRŞEHİR-İSTANBUL ARASI 'VAY!', 'SANA DA VAY!' MESAJLARI

Kendisi İstanbul'da, gönlü hep Kırşehir'de olan ve eski arkadaşlarını, dostlarını unutmayan Kemal Altıok ile İstanbul'daki Kırşehirliler'in “değnekçi”si Şemsi Yastıman mal almaya gelen Kırşehirliler geri dönerlerken onlarla eşe dosta selâm yollar, özellikle “Cakcağın Mehmet”i (Bıyıklı) ihmal etmezler, mutlaka “Cakcağa da vay!” şifresiyle bir mesaj gönderirler, sonra da onun cevabını beklemeye koyulurlardı.

“Cakcak” gelen mesaja cevap vermekte gecikince bayağı merakta kalırlar, ya mesajlarının yerine ulaşmadığını, ya da “Cakcak”ın bir sorunu olduğunu düşünerek endişeye kapılırlar, sonunda bekledikleri cevabı gecikmeli de olsa alınca rahatlarlardı.

“Cakcak” da onlara bekledikleri gibi “Kemal'e de vay! Şemsi'ye de vay!” lâfını gelip gidenlerle yetiştirir, böylece ortalık bir dahaki sefere kadar yatışmış olurdu. Senede birkaç defa tekrarlanan bu karşılıklı vay vay'ların ardında küçükken ne güzel yaşanmışlıklar vardı kim bilir!

Kemal eniştenin eşi Nezihe abla Ali amcamın ölen çerkez eşinden kızıydı. Ali amcam Nezihe ablamın annesi ölünce Gürcü yenge ile evlenmişti.

Kemal ağabey Memiş Efendi'nin en büyük çocuğuydu ve Cumhuriyet'in ilânını izleyen yılda doğmuştu; ondan sonra beş çocuk daha dünyaya geldi, bunların hepsi de kızdı.

Memiş Efendi'nin kızlarını da sırayla sayarsak Sebahat (Genç), Melâhat (Şen), Semahat (Altıok), Gülseren (Kars), Gülnihal (Kardeş) hanımlardı.

Kemal ağabey şehrimizde oturan dayısı Hasan Yüceer'i çok severdi ve tabiî aynı şekilde Hasan amca da Kemal ağabeyi...

Sarraf Orhan Altıok'un da kayınbabası olan Hasan Yüceer annesi ve babası ölünce Memiş Efendi'nin yanında Kemal ağabeyle birlikte kardeş gibi büyüdüğü için “Memiş'in Hasan” lâkabıyla anılmaya başlanmıştı.

DAYISI HASAN YÜCEER TAŞLIK'TA OKUL YAPTIRDI

Hasan Yüceer Çarşı Camii'nin karşısındaki dükkânda uzun yıllar ticaret yaptı, bu arada lokantacı Hamdi (Çetintürk) ile Özel İdare'den kiraladığı Terme Kaplıcası'nı çalıştırdı.

Cumhurbaşkanı Cevdat Sunay'ın 1966 yılında Kırşehir'i ziyaretinde kendisine kaplıcayı gezdiren Hasan Yüceer anlama kabiliyeti zayıf olan Cumhurbaşkanı Sunay'a söylediklerini anlatamayınca herkese olduğu gibi ağız alışkanlığıyla sık sık “Ağbi” diye hitap etmeye başlamış, ancak Cumhurbaşkanlığı yâveri bu hitabı uygun bulmayarak kendisini sık sık dürtükleyip uyarmıştı. Bunu haber yapıp muhabiri bulunduğum “Cumhuriyet” gazetesine bildirmiştim. Ertesi gün “Kırşehir'de bir vatandaş Cumhurbaşkanı'na 'Abi' diye hitap etti” başlığıyla ilk sayfada verilen haberim günün konusu olmuştu. Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı bütün valiliklere “Bundan böyle cumhurbaşkanlarına 'Abi' denilmeyecek ve ekteki sıfatlarla hitap edilecek” şeklinde cumhurbaşkanlarına hitap ederken kullanılacak sıfatları içeren bir genelge göndermişti.

Hayırsever bir kişi olan Hasan Yüceer Ahievran Mahallesi'nin Taşlık mevkiinde, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü karşısında bir ilkokul yaptırarak Millî Eğitim'e bağışlamıştı.

Bundan yirmi üç yıl önce Kemal Altıok'un vefatı ile Yastıman ailesi saygıdeğer akrabalarını, Kırşehirliler değerli bir evlâtlarını, İstanbul'daki hemşehrilerimiz kendilerinden bir parçayı kaybetmenin üzüntüsünü yaşadılar. Umarız ki evlâtları Ulvi, Ferda, Hasan, Ayşe ve Gülay “Mustafa Kemal Altıok” adını Kırşehir var oldukça unutturmazlar.

1999 yılına kadar Yavuz Akçakaya, İbrahim Ülgen, “Cakcağın Mehmet”, Ahmet Uğurlu, Ünal Kardeş, Şemsi Yastıman derken Kemal Altıok da yirmi üç yıl önce sonsuzluk âlemine göç etti. Geride kalanların derin acılarını paylaşmak bizler için acı bir görev...

Kabrinde nur içinde yat, rahmetin bol olsun Mustafa Kemal Altıok...