Televizyonsuz 1960'lı yılların ilk yarısında uzun dalga Ankara Radyosu'nun en çok dinlenen programlarından biri de Refik Ahmet Sevengil'in geçmişten günümüze şairlerimizi anlattığı şiir saatiydi.

Geçen asrın başında bugün Libya sınırları içindeki Bingazi'de dünyaya gelen Refik Ahmet Sevengil öğretmenlik, milletvekilliği, Basın-Yayın Genel Müdürlüğü, TRT yönetim kurulu üyeliği yaptı.

Yazdığı tiyatro eleştirileri Sevengil'in tiyatroyla tanışmasını ve kaynak niteliğinde eserler vermesini sağladı.

Sevengil'in halk edebiyatı alanındaki çalışmalarını topladığı üç eseri vardır ki Ankara Radyosu'nda yaptığı şairlerimizi tanıtan konuşmalarını kapsar.

Bende Sevengil'in üç eseri de var ve ara sıra kitaplığımın rafından çeker, tekrar tekrar gözden geçiririm.

Bu kitapların sonuncusu olan “Çağımızın Halk Şairleri”nde Âşık Seyfullah ve Kırşehirli İlhami ile birlikte 34 yıl önce kaybettiğimiz büyük halk şairlerimizden Geycekli Âşık Hasan da yer alır.

Refik Ahmet Sevengil o zaman büyük ilgiyle izlenen radyo konuşmalarından birinde benim de yakından tanıdığım, matbaamda destan ve şiir kitaplarını para almadan bastığım, birkaç kere de evimde misafir etmek onuruna eriştiğim Âşık Hasan'ı radyo konuşmasında şöyle tanıtmıştır:

Size günümüzün halk şairlerinden birini daha tanıtacağım, adı Âşık Hasan... Kırşehir ilimizin Mucur ilçesinde Geycek adında bir köy vardır. Âşık Hasan bu köyde 1902 yılında doğmuştur. Uzun yıllardan beri bir yandan sabanını çekip götüren öküzlerin ardında yavaş yavaş yürüyerek tarlasını sürer, bir yandan da Kırlangıç dağını seyreder:

Kırlangıç Dağı'nın sordum yaşını / Güneşte parlatmış çakıl taşını / Açsam ağzını da saysam dişini / Silsilen nerede, bildir Kırlangıç

Budak eteğinde, Geycek döşünde / Eser poyraz, eksik olmaz başında / Bir bilenden var sual et yaşın da / Silsilen nerede, bildir Kırlangıç

Obruk köyü alır poyraz yelini / Mor sünbüllü çiğdem tutmuş belini / Açamadım senin gönül dilini / Senin halini ben övem Kırlangıç

Kayaların benzer saraya, köşke / Biter lâle, sünbül, kokusu başka / Ne kadar del'olsa getirir aşka / Kokar burcu burcu gülün Kırlangıç

Sen bir yüce dağsın, bilirsin Hakk'ı / Kendine yâr ettin Hasan âşıkı / Mekke, Medine'den getirin koku / Kokar burcu burcu gülün Kırlangıç

“Ne kadar del'olsa” sözü “Ne kadar deli olsa” sözünün birleştirilerek kısaltılmışı. Şairimizin gönlü dağ sevgisi, kır sevgisiyle beraber bir yandan da Tanrı ve peygamber sevgisiyle dolu. “Mekke, Medine'den getirir koku” mısraındaki “getirin” sözü köy dili ile “getirirsin” demek. Bu şehirler eskiden topraklarımız içindeydi. Bugün bildiğiniz gibi oralarda bağımsız bir Arap devleti kurulmuştur.

ÂŞIK HASAN KÜÇÜK YAŞTA BABASINI KAYBETTİ

Âşık Hasan'ın sevgilisi yalnız Kırlangıç Dağı değildir, Çiçek Dağı'na da sesleniyor:

Cender'in özünde sazlık, kovalı / Çiçek Dağı gayet yüksek havalı / Bülbül öter, yavru şahin yaralı / Kokan burcu burcu, es seher yeli

Ol Çiçek Dağı'nda doğmuş bir yıldız / Şevk verir, âlemi eyledi gündüz / Muhammed döşeğin döşeyen sündüs / Kokan burcu burcu, es seher yeli

Âşık Hasan der ki: İki yolum var / Çırpınırım, kanadım var, kolum var / Ol Çiçek Dağı'nda gonca gülüm var / Kokan burcu burcu, es Çiçek Dağı

“Kokan burcu burcu, es Çiçekdağı” mısrasındaki “kokan” sözü “kokarsın” anlamında, “Muhammed döşeğini döşeyen sündüs” mısraındaki “sündüs” sözü Arap dilinde ipek kumaş, ince, atlas kumaş anlamındadır. İslâm Peygamberi Muhammed Mustafa'nın doğumunu kutlamak için Mevlid'i yazmış olan onbeşinci yüzyıl şairi Süleyman Çelebi bu manzum eserinde “Adı sündüs, döşeyen anı melek” mısraını söylemiştir. Sündüs kumaş adı, ama Âşık Hasan bu sözü bir melek adı olarak kullanıyor.

Meryem Bacı ve Yusuf Ağa'nın oğulları Hasan küçük yaşta babasını kaybetti, yetim büyüdü.

Küçük yaşta babasız kalması, annesinin içinde bulunduğu geçim şartları sebebiyle okula gidemedi.

Askere gitmeden önce şiire gönül veren Âşık Hasan Yerköy'de yapılan bir âşıklar toplantısında âşıklardan birinin kendisini önemsememesi üzerine âşığa bir ders verme amacıyla ilk şiirini söylemiştir:

Beri gel beri ey güzel âşık / Giydiğin elbisede peşi bilin mi / Boşa bu dünyada kaçıp gezersin / Sana lâzım olan beşi bilin mi

İlkin bu dünyaya kim idi eren / Yerde karıncayı fark edip gören / Hazret-i Ali'ye imdada varan / Ayaksız yürüyen başı bilin mi

İlkin bu dünyaya kim idi yatan / Bu dünya malından hem alıp satan / Bütün hububatı birbirine katan / Muharremde pişen aşı bilin mi

ŞİİRLERİ YURDUN HER KÖŞESİNDE OKUNURDU

1902 yılında Mucur ilçesinin Geycek köyünde dünyaya gelen Âşık Hasan 20 Mart 1925'te Sivas DDY Taburu'nda piyade er olarak askerliğe başladı ve 8 Mart 1927'de terhis olarak köyüne döndü. 1932 yılında evlendiği akrabası Zeliha hanımdan onüç çocuğu (Makbule, Nergis, Cafer Tayyar, Ali Haydar, Ruşen, Mehmet, Yeter, Kadriye, Bahattin, Meryem, Saniye, Hubu, Adile) oldu. Köyünde çiftçilik yaparak geçimini sağladı.

Ümmî olan, yani okuma-yazma bilmeyen Âşık Hasan şiirlerini hayatı ciddîye almayan, dünyaya değer vermeyen bir edayla söylerdi. Kafasında tasarlar, irticalen (doğaçtan) okumaya başlardı ve saz çalmazdı. O şiirleri ve deyişleri okumasıyla herkesi kendine hayran bırakmıştı. Yalnız kendi çevresinde ve Orta Anadolu'da değil, yurdun en uzak köşelerinde bile Âşık Hasan'ın adı anılır, şiirleri seve seve okunurdu.

Eldeki bilgilere göre Âşık Hasan'ın ataları Bozulus'un Dulkadir beylerine bağlı Karacayurt/Karacakurt aşiretinden olup Diyarbakır-Maraş arasındaki dağlık bölgede oturmaktaydılar. Osmanoğulları Dulkadir Devleti'nin varlığına son verince bu aşiretin de dirliği bozulmuş, bir kısım Dulkadir oymaklarıyla İç Anadolu'ya gelerek Seyfe ovasına yerleşmişlerdir. Karacayurt/Karacakurt aşireti daha önce Mucur'a bağlı iken şimdi Hacıbektaş'a bağlı olan Başköy ve Hasanlar köylerini meydana getirmiştir. Zaman içinde bölgeye sığmayan aşiret Hacıveli ve Maksutlu olarak iki kola ayrılarak Seyfe gölü ile Kızılırmak'ın kuzeye kıvrıldığı büyük kavisin içine yerleşmişler, bugün yetmişe yakın köyü oluşturmuşlardır.

HALK ŞİİRİ GELENEĞİNİ YAŞATAN BİRKAÇ ŞAİRDEN BİRİYDİ

Yunus Emre'de gerçek değerini bulan, Karacaoğlan'lar, Emrah'lar, Dertli'ler, Ruhsatî'lerle sürüp gelen halk şiiri geleneğini yakın zamana kadar yaşatmış belli başlı birkaç şairden biriydi Âşık Hasan... Ümmî olduğu halde şiirlerinde eriştiği olgunlukla okumuşları kendine hayran bırakmıştı.

Şiirleri gibi ahlâkında da halk şairliğinin bütün güzelliği, içtenliği ve olgunluğu görülen Âşık Hasan temiz kalpli, halim selim, dinine düşkün bir şairdi.

Çok gezen, gezdiği yerlerde bal alacağı çiçekleri iyi seçen Âşık Hasan güçlü hâfızası ile edindiği bilgileri kendi yorumlarıyla da zenginleştirerek halka sunmuştur. Halkı derinden etkileyen trajik olayları halkın vicdanında yer ettiği şekliyle hikâyeleştirmiştir. Destanlarını bastırıp gerek pazar ve panayırlarda satarak, gerekse çevredeki okullara götürerek âşığa sempatisi olan öğretmenler vasıtasıyla hayranlarına ulaştırmıştır. Çok geniş bir hayran kitlesi edinen Âşık Hasan'ı birçok kişi bir mürşid olarak bellemiş ve kendisine bağlanmıştır.

Geycekli Hasan'ın tabiata, aşka, güzellere karşı söylediği şiirlerinin yanında Tanrı'ya ve peygambere, din ulularına duyduğu bağlılığı dile getiren deyişleri de vardır.

Âşık Hasan'ın şu güzellemesi ünlüdür:

Sabahleyin kalkmış, mendil elinde / Mor beliği parıldıyor dalında / Yeni kalkmış sandım Seyfe köyünde / Irast geldim bir güzele Kaman'da

Yeşil ördek gibi kanat kakışı / Keklik gibi geri dönüp bakışı / Ceylân gibi gerdanının akışı / Irast geldim bir güzele Kaman'da

Sabahleyin kalkmış, dokunmuş seher / Mart'ın yedisinde tam evvel bahar / Durur selâmına Kaman, Kırşehir / Irast geldim bir güzele Kaman'da

Kaman böyle güzel görmemiş bence / Ne gayet kalındır, ne de pek ince / Tomurcuk göğüslü, gülleri gonca / Irast geldim bir güzele Kaman'da

Söyler Âşık Hasan böyle destanı / Kendi temiz, tâhir beyaz fistanı / Benim olsun, verem Efganistan'ı / Irast geldim bir güzele Kaman'da

ŞİİRLERİNDE ZAMAN ZAMAN ESPRİLİ DİL KULLANIRDI

Âşık Hasan zaman zaman esprili bir dil kullandığı destanlarından birinde kadınlara da takılır:

Ondördünde erer gençlik çağına / Onbeşinde bülbül konar bağına / Onaltıda kimse koymaz sağına / Onyedide seker, ceylâna döner

Onsekizde döner servi dalına / Ondokuzda benzer oğul balına / Yirmisinde döner cennet gülüne / Yirmibirde gözler şahana döner

Otuzbeşte geçer güzelim çağı / Kırkında bozulur bahçesi, bağı / Kırkbeşinde solar gerdanın ağı / Ellisinde yetkin çimene döner

Ellibeşte hiç bakılmaz güzele / Altmışında döner yetkin gazele

Ankara Radyosu'nda Âşık Hasan'ın bu şiirini de okuyan Refik Ahmet Sevengil son bölümlerini atlamış ve konuşmasını şöyle bitirmiştir:

“İzin verin de destanın daha sonraki mısralarını okumayayım, benim yaşlı hanımlara saygım vardır. Âşık Hasan bu destanı söylerken bin türlü sıkıntı içinde yaşayan, bir yandan tarlada çalışırken bir yandan üst üste çocuk doğuran cefakeş köy kadınlarını düşünmüştür. Son mısradaki gazel sözü kuru yaprak anlamındadır.

Daha önce de belirttiğim gibi bastırdığı şiirlerini pazar yerlerini ve okulları gezip satarak geçimini sağlayan Âşık Hasan tek eşi Zeliha'dan doğan onüç çocuğunu büyütüp yetiştirdikten sonra Hicaz'a gitti ve 1988 yılında 86 yaşında iken köyünde hayata gözlerini yumdu.

Türk halk edebiyatının ünlü şairi Geycekli Âşık Hasan (Nebioğlu)'ı aramızdan ayrılışının 34'üncü yılında bir kere daha rahmetle anıyoruz.