Ekonomi, spor, siyaset, dış politika, Amerika, Ukrayna-Rusya Savaşı, Ortadoğu,  Kudüs, Irak’tan ve Suriye’den gelen mülteciler derken Türkiye’nin, sağlık, eğitim ve ekonomiyle ilgili problemleri var. Kırşehir’de vilayet konağının yapımıyla, yıkılan-yapılan kamu binalarıyla, göç vermesiyle, işsizliğiyle, esnafın sorunlarıyla çok sayıda gündeme getirilecek problemleri var.

Tabi biz bu problemleri gündeme getirdiğimiz zaman suya-sabuna dokunmaktan korkan ruh hastası, kendini beğenmiş, kibirli, mızmız kişilerden  “Üzerinize vazife mi, size mi kaldı? Kırşehir’in sorunlarını gündeme getirmek” gibi komik eleştirilerde alıyoruz ve ben bu sözlerden rahatsız olduğum için sık sık yazıyorum. 

Oysa diğer arkadaşlarımı kastetmiyorum şahsım olarak ben Kırşehir’in sorunlarını yeteri kadar gündeme getirdiğimi zannetmiyorum. Gerçekten eğitimden spora, sağlıktan, güvenliğe, işsizliğe, organize sanayi bölgesine, çevre yoluna ve hızlı trene kadar yazılacak gündeme getirilecek o kadar sorunları var ki Kırşehir’in bunları yazmaya çalışsam elimde bayağı malzeme olur ve birilerine de batar.  Çünkü yazdığımız yazılar, kullandığımız cümleler yüzeysel olduğu halde birilerine batmaktadır. Birde dibine insem o zaman ortalığı hiç düşünemiyorum.

Gerçekten ülkemizin ve Kırşehir’in gündemi çok hızlı ve yoğun akıyor. Yoğun akan gündemlerden birisini yazmak istiyordum ancak yazılı ve görsel medyayı takip ettiğimde gündemdeki bu olayların sürekli yazıldığına, anlatıldığına şahit oluyorum. Hal böyle olunca başka bir konu yazmak istedim.

Konumuz Türkiye’de ve Kırşehir’de var olan şişirilmiş boş balon insanlar.

Hani hiç bir halt olmadıkları halde sürekli kendilerini üstün vasıflı gösterip, dikkat çekmek için gaz verip havayı ısıtarak nefislerini şişirenler,  havalananlar ve kendilerini olduğundan fazla göstermeye çalışan muhteremler var. Onlardan bahsetmek istiyorum.

Aslında yazdığım konu gündemde olmasa da ülkemizde ve Kırşehir’de yalakalıktan, ikiyüzlülükten sonra insanlar arasında, resmi ve özel kurumlarda kanser gibi kangren olarak bilinen ve kanayan yaradır, şişirilmiş boş balon insanlar.

Öncelikle şişirilmiş boş balon insanlar geldikleri konuma kendi emekleriyle hak ederek değil, siyasetin sayesinde gelirler. Siyasette iyi bir dayıları, torpilleri olduğu için liyakate, bilgiye, yeteneğe ihtiyaç yoktur.

Siyasetin sayesinde bir yerlere gelen şişirilmiş boş balon insanlar A4 kâğıdına dilekçe yazamayacak, üç bin kırk beşi veya on beş bin kırkı yazamayacak kadar bilgisiz, cahildirler. Kısaca mesele bilgide, liyakatte değil, siyasi torpildedir. Siz zannediyorsunuz ki kamu kurum ve kuruluşlarında işe alınanlar dört dörtlük ama dayısı olmadığı için işe giremeyenler cahil, yeteneksiz, zeka yoksunu.

Yok böyle bir şey tam aksine çok zeki, çalışkan, tuttuğunu koparacak kapasite olup birkaç tane yabancı dilde bilen öylesine tanıdıklarım var ki hepsi iş bulamadı. Neden mi? Siyasette torpilleri ve dayıları yok. Aslında bu bir vebaldir, yazıktır, günahtır.

Bu muhteremler kendilerini bulunmaz Hint kumaşı zanneden olmazsa olmazlardan görürler, Türkiye’ye ve Kırşehir’e yön verdiklerini düşünürler. Ellerinde telefon, altlarında araba, takım elbiseyi giyerek, kravatı takıp kasıla-kasıla gezerler. Sanki üst düzey bürokratlardır veya resmi ve özel kurumlarda Cio’durlar. En az altı yabancı dil bilirler, iş yaparlar, tayin yaparlar, işe eleman yerleştirirler, kalabalık topluluğun yanında kapalı olduğu halde hava atmak ve gösteriş için cep telefonlarıyla kendi kendilerine Genel Müdürlerle, Valilerle, Müsteşarlarla, Bakanlarla, Başbakanla veya siyasi parti başkanlarıyla konuşur gibi yaparlar. Ancak o esnada cep telefonları çalınca da patlayan boş balon misali havaları söner ve eşekten düşmüşe dönerler.

Hele bu insanların altlarına bir sandalye, önlerine bir masa, masanın üzerine bir bilgisayar, bir de telefon koyduğunuz an değmeyin keyiflerine. Öylesine şişerler ki sanki dünyayı onlar yarattı zannedersiniz. Yürüyüşleri dahi değişir. Çok bilmişlik taslarlar, kendilerinden başka birilerini beğenmezler, kibirlerinden yanlarına yaklaşılmaz ve kendilerini ne oldum delisi zannederler. Düşeceklerini hesap etmeden daima yükseklerden uçarlar. Yüksekten uçmaya çalıştıkça çırpındıkça batan insan misali yükselmeye çalıştıkça batarlar.

Eeeee olacağı batmaktır elbet bir gün şişen boş balon patlayacaktır.

Aslında her esen rüzgâr, her çıkan fırtına onların sonunu hazırlar. Aynı buzun üzerine yuva kuranların, buz eridikten sonra yuvaları yıkıldığı gibi günü geldiğinde bunlarda yıkılırlar. Çünkü direksiyonları, çizgileri, yolları düzgün olmadığından, karakterleri bozuk olduğundan yönlerini istedikleri gibi tayin edemezler. Tek amaçları sırtlarını siyasette ki dayılarına dayayarak kendilerini olduğundan yüksek göstermektir gerisini düşünemezler.  Hava durumuna göre değişirler ve durumu kurtarmak için yeni bir yalana başvururlar. Zannederler ki kimse bu yalanlarını fark etmiyor. Aslında herkeste her şeyin farkında ve bilincinde fakat üzerime sıçramasın düşüncesiyle kimse pisliğe taş atmak istemiyor.

Bu malum kişiler yalanlar karşısında boş balon gibi ya patlarlar ya da havalandıkça kaybolurlar ve bir türlü kalkış yaptıkları noktaya tekrar iniş yapamazlar! Böyle olunca da her şekil de insanların hayatından çıkmış olurlar!

En güzel an ise o boş balonların patladıklarını seyrederken, çocukluğumuzun şarkılarından olan “Benim balonlarım vardı, onları kimler aldı” şarkısını söyleyerek el sallamaktır diyor ve yazımı sevdiğim şu güzel sözle bitirmek istiyorum.

“Çok yükseğe çıkamam. Ben de yükseklik korkusu var. Kimseyi yarı yolda bırakamam, bende alçaklık korkusu var.”